Başörtünün yasalaşmasıyla ilgili TBMM anayasa komisyonunun görüşmeleri sonucu, konu kamuoyunda tekrar gündeme geldi. Başörtüsüne anayasal güvence getiren ve evlilik birliğini tanımlayan anayasa değişikliği teklifi, komisyonda kabul edildi. Teklifle anayasanın 24'üncü maddesine, başörtüsüne anayasal güvence getiren hükümler getirilerek kadınların kıyafetinin anayasayla güvenceye alınıyor. Buna göre, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamayacak. ‘Başörtü’ konusunun tekrar gündem olmasıyla birlikte Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) Genel Başkanı Abdullah Ecevit Öksüz ve geçmiş yıllarda yaşanan başörtüsü mağdurlarından Şerife Bozoğlan Eker sunulan anayasa teklifiyle ilgili konuştu.

SORUNU OLANLARIN GAYRETİ YARIN DA DEVAM EDECEK!

TİMAV Genel Başkanı Öksüz, birtakım grupların, inançların yaşanmasıyla ilgili sorununun her zaman var olduğunu ifade ederek, “Bu insanların oluşturmuş olduğu siyasi, sosyal ve iktisadi yapılanmalar var. Bu bağlamda değerlendirildiğinde bizim için ‘başörtüsü’ diye bir problem yoktur ve olmamalıdır. Ancak geçmişte ezanı Türkçe okumak, imam hatip ve Kur’an kurslarını kapatma gibi gayreti olanların geçmişte ve bugün olan sorunları, yarın da devam edecektir. Önemli olan şey; bu kişilerin sorun olarak gördükleri bu inancı kabul etmeleridir.” diye konuştu.

‘GEREKİRSE MESELE, MİLLETİN CEVABINA BIRAKILMALI’

Başörtüsü ile ilgili yapılan anayasal düzenleme girişimini önemli bulduğunu ifade eden Öksüz, “Bu insanların ve bu düşüncelerin varlığını sürdürdüğü müddetçe, hiç kimsenin bu konunun tekrardan gündeme dahi getiremeyeceği şekilde düzenlemenin yapılıp milletin vicdanını, milli iradenin irfanını devreye sokmak gerekir. Bu kapsamda özellikle son dönemlerde yapılan anayasal girişimi destekliyorum. Buradan geri dönülmemesi gerektiğini düşünüyorum ve gerekirse meselenin, kararı milletin alacağı bir boyuta taşınması gerektiği kanaatindeyim.” ifadelerine yer verdi.

‘GEÇMİŞTEN HAYIFLANMAK YERİNE ADIM ATILMALI’

Türkiye’nin çok mesafe kat ettiğini söyleyen Öksüz, bu kapsamda bakıldığında başörtüsünün yasalaşmasına ilişkin alınan kararda geç kalınmadığını ancak yarına bırakılan kararlarda geç kalınabileceğini vurguladı. Bu kapsamda Öksüz, “Ülkemiz çok badireler atlattı, çok mesafe kat etti ve birçok tortusundan yeni sıyrılıyor. Eğer iyi bir adım atılacaksa, geçmişle hayıflanmak yerine bugün adım atılmalı. Yüzde 99’u Müslüman olduğu söylenen ülkemizde böyle bir problemin tartışılması bile üzücü. Başı kapalı ya da açık, inançlara ve değerlere özen gösterilen ülkemizde böyle bir durumun hiç yaşanmaması gerekirdi. Burada asıl gariplik, böyle bir problemin varlığıdır. Dün çözülmediği için geç kalınmış olsa da, bugün çözülmeyen bir sorun yarın için de çok geç olacaktır.” dedi.

TEKRAR YAŞANABİLİR!

Başörtü yasağı mağdurlarından Şerife Bozoğlan Eker, Anayasa'nın 24'üncü maddesine eklenen hükümler hakkında yorumda bulundu. Şu anda bir sorun olmadığını ancak olabilecek bir sıkıntıya karşın bu özgürlüğün, anayasayla güvence altına alınmasını olumlu karşılayan Eker, “İnsanların yasaya bile gerek kalmadan bu tür inançlara saygılı olmaları gerekir ancak biz zamanında bu olayları yaşadık. Belki geçmişe bir ‘travma’ gözüyle bakanlar olacaktır ancak yaşanacak olası bir duruma karşın böyle bir madde eklenmeli, yasalaştırılmalı.” diye konuştu.

‘GEÇ KALINMIŞ BİR KARAR!’

Başörtü yasağının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ bu konunun gündeme getirilmesini eleştiren Eker, “Şu devirde hala başörtü meselesini konuşuyor olmak, beni çok üzüyor. Konuşmamız gereken daha farklı şeyler var. Tam da seçim öncesi, insanların bu durumun gündeme getirilmesi farklı algılanabiliyor. Bu kararın çok daha önceden alınması gerekiyordu.” şeklinde konuştu.

‘ÇARESİZLİĞİN NE DEMEK OLDUĞUNU O YAŞIMDA ÖĞRENDİM’

1980 darbesi ve öncesinde yaşananlar dolayısıyla lise yıllarında saçını açmak durumunda bırakılan mağdurlardan Eker, o dönemlerde yaşadıklarını anlattı. Başörtüsünü açmadığı için eğitimine yurt dışında devam etmek zorunda kalan Şerife Bozoğlan Eker, o dönemleri anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadığını dile getirdi. 1979 yılında başörtüsüyle eğitim hayatına devam etmek istediği için imam hatip orta okulu ve lisesini tercih ettiğini ancak imam hatip olmasına rağmen başını açmak zorunda kaldığını dile getiren Eker, “O yıllarda orta okul ve lise eğitimi aynı okuldaydı. Bende Yozgat’ın bir taşrasından imam hatip orta okulu ve lisesi olan Boğazlıyan İmam Hatip Orta Okulu ve Lisesine yazıldım. Daha 11-12 yaşımda, müdürün ‘başını açmazsan giremezsin’ demesiyle birlikte babamın boyun eğmesini unutamıyorum. Babam okumamızı çok istiyordu ancak başımı açmamı istiyorlardı ve bir şey diyemedi. Daha o yaşlarda çaresizliğin ne demek olduğunu öğrendim. Derslikleri gezerken başım açık olduğu için insanların yüzüne bakamadım.” diye konuştu.

‘İMAM HATİP’TE BİLE YALNIZCA KUR’AN DERSLERİNDE İZİN VARDI’

İmam hatip olmasına rağmen yalnızca Kur’an-ı Kerim derslerinde başörtüsü kullanabildiklerini söyleyen Eker, “Okulun giriş kapısı bizim sınırımızdı çünkü bizi kapalı görmemeliydiler. Çünkü vebalı, virüslü gibi bakılıyordu. Sadece Kur’an derslerinde başörtü takmak benim ağrıma gidiyordu. Beden eğitimi derslerinde eşofman giyilirken sırf zulüm yapmak için şort giymeyi zorunlu kıldılar. Kış aylarının soğuk havalarında bile zorunlu olarak şort giydirdiler. ‘Ben giymem’ dedim. Bacağımda da bir sıkıntı vardı, onu bahane göstererek rapor aldım, giymedim. Ancak baskılar daha fazla devam etti. Çok zeki bir çocuktum. 10 üzerinden 7 bile aldığım zaman ‘ben bu değilim, daha iyisini yapabilirdim’ diyordum. Okumak istiyordum ancak başımı açmadan mümkün değildi.” ifadelerine yer verdi.

‘HOLLANDA’DA ŞAHİTLİK ETTİĞİMİZ OLAY, BİZİ ÇOK DUYGULANDIRDI’

Baskılardan dolayı daha 17 yaşında Hollanda’ya gitmek zorunda kaldığını belirten Eker, orada etkilendiği bir olayı da şu sözlerle ifade etti: “İş başvurusu için iki arkadaş Hollanda’da bir yere gittiğimizde kabul gördük. Ancak prosedürün nasıl işlediğini bilmediğimiz için, ‘bu şekilde çalışmamızda sıkıntı var mı’ dedik. İlk başta anlamadı ve ‘ne şekilde’ dedi. Başörtümüzü söyleyince, ‘Kirli değil, pis değil. Ne tür kıyafetle çalıştığınız bizi ilgilendirmez’ dedi. Bizler o an ağlayamadık ancak iki damla gözyaşına da hâkim olamadık. Kendi ülkemizde bunlar yaşanırken Hollanda’da biz başörtülerimizle okuduk, çalıştık. Karışan olmadı ancak kendi ülkemiz her zaman bir özlem olarak içimizdeydi. Irkçı değil ancak milliyetçiyim. Gittiğimiz farklı ülkelerde de hiçbir zaman ülkemizi kötülemedik. Kötülemek isteyenlere de müsaade etmedik.” diye konuştu.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim