Sevgili Atilla Türker’in, “Futbolun Arka Bahçesi” isimli kitabının bana daha erken ulaşmamasının esas nedeni, ikimizin inatçılığından kaynaklıydı…Detaya girmeyeceğim…

İkimizin arasında…Neyse…Sonunda bir noktada buluştuk ve tarihe ışık tutacak, bana göre bir kitaptan da öte, önemli ve korunması gereken “kaşıkçı elması” değerindeki bir mücevherata, pardon kitaba kavuştum…Kendimle ilgili bir itirafta bulunmak gerekirse; aman aman kitap okuyan ya da başucunda kitabı olan birisi değilim…

Bu gerçek…Ama Atilla kardeşimin bu kitabını, noktasına virgülüne varıncaya, gözlerimin  feri sönünceye kadar okudum…Birçok gazetecinin bildiği veya bilmediği, daha doğrusu cesaret edemediği ya da başka nedenlerden dolayı yazamadığı olayları en ince ayrıntısına kadar, kimseye çamur atmadan, bel altı vurmadan, hem de belgeleriyle, hem de namusuyla yazan Atilla Türker’e yeryüzünden gökyüzüne kadar helal olsun…

Yiğidin hakkı yiğide…Kitabı okuduktan sonra “kolay mı Atilla Türker  olmak” demediysem, başıma taş yağsın…Yazdıklarını hayretler içerisinde okusam da, “yok artık, bu kadar da olamaz” diyemiyorum, çünkü yazan Atilla Türker…Çünkü, belgesiz yazmaz…

Mesela yazmadıkları da var…

Unutmuş olabilir…

Çünkü, kitabında bir kamyon dolusu “yolsuzluk” ve “tırtıklama” konusunu gözler önüne sermiş…

Ama, en azından ben hatırlatayım…

2011’li yıllarda medyanın amiral gemisi olan Hürriyet Gazetesi’nde Atilla Türker imzalı “Biri Konya’ya dur desin” manşeti unutulur mu?

Bahattin Karapınar’ın Başkan, Ziya Doğan’ın teknik direktör olduğu  8 aylık süreçte Konyaspor kulübünün kapısından 82 futbolcu girmiş…

İnanılacak gibi değil…

Kulübe giren bu 82 kişi, topçu mu, popçu mu? bilmem mümkün değil!

Ama kulübün kasasından çıkan para kimlerin cebine girmiştir, kimleri zengin etmiştir?

Onu bilmek isterdim açıkçası…

Seksen iki futbolcunun girip-çıktığı o dönemlerde, Konyaspor’da kulüp başkanı olan arkadaş, basın toplantısı düzenlemiş ve “Maddi imkansızlıklar nedeniyle takım otobüsüne mazot olacak paramız yok. Kamp masraflarını karşılayacak durumda değiliz” diyerek, Konya’nın ileri gelenlerinden kulübe sahip çıkmalarını istemişti…

Bahattin Karapınar’ın, “benim abim, benim babam” dediği Ziya Doğan şimdi nerede?

Merak ettim sadece.

Mutlaka biliyorsunuzdur; eskiden yükseğe bir ip gererlermiş…

Cambaz ipin üstünde yürürmüş…

Yan kesiciler, tokatçılar, cepçiler de insanların yukarıya bakması için, “cambaza bak cambaza” diye elleriyle yukarıyı gösterip milletin cebini, cüzdanını boşaltırlarmış…

Eğri oturup doğru konuşalım, birçok spor müdürü, spor yazarı, spor muhabiri cambaza bakarken, sevgili Atilla, cambaza değil, tokatçılara, yankesicilere ve cepçilere  projektörleri çevirmiş…

Çevirmişte ne olmuş?

Suçüstü yapmış…

Daha ne yapsın?

Hırsız, “hırsızım” der mi?

Veya arsız, “ben arsızım” der mi?

Atilla kitabın içerisinde kelime kelime, cümle cümle, sayfa sayfa hem hırsızı, hem arsızı belgeleriyle anlatmış…

Tamamı olmasa da, menajerlerin ve kulüpleri yönetenlerin yedikleri naneleri gün yüzüne çıkarmış...

Ne diyebilirim ki, “eline, yüreğine ve zihnine sağlık sevgili Atilla” demekten başka…

Ve…

Özellikle futbolla ilgilenen insanların mutlaka okumaları gereken bir kitap…

Niye mi?

Futbolun sadece futbol olmadığını anlamaları için…

Ve futbolda dönen dolaplar konusunda bilgilenmeleri için…

NOT: Bu ülkenin en namuslu, en korkusuz kalemi Atilla Türker’in “Futbolun Arka Bahçesi” isimli kitabını Sahipata Mah. Mimar Muzaffer Caddesindeki Mustafa Çalışkan’ın sahibi olduğu Kayıt Yayınlarından temin edebilirsiniz.