Bugün spor yazısı yok…

Hayatın içinde yaşanan bir güzelliği yazacağım…

Belki de bir avuç mutluluğu, karın doyurmanın keyfini ve ilk defa güzel bir mekanda kendisine, hanımına ve iki çocuğuna verilen kıymeti, gururla anlatan aslan yürekli bir kardeşimi yazacağım…

Belki de hayatında ilk defa böyle güzel bir restoranda yemek yemenin hazzını hem yaşadığı, hem de çocuklarına yaşattığı için, kendini gerçek bir baba gibi hisseden, cebi olmasa da yüreği zengin kardeşimden bahsedeceğim…

İsmini vermeyeceğim...

Verirsem, incinir, alınır…

Çünkü, gururlu bir arkadaşım…

Hoş, ismini vermemek için söz verdim kendisine…

Bizde söz namus…

Ser verir, sır vermeyiz.

xxx

Anasının karnından doğduğundan, bugüne kadar gariban yaşayan bir kardeşim…

Garibim cep delik, cepken delik olduğu için de 45’inde evlendi, barklandı…

Konya’da kaderini çok kovaladı, ancak alnına yazılmamış ki, bir türlü yakalayamadı…

Olmadı…

Ama Erzurum’da yakaladı…

Ve hiç bırakmadı…

Doğduğu memleketinde kaderine koştu, kaderi de ona…

Köroğlu’suyla birlikte doğmadığı, ama doyduğu Konya’ya geldi…

Kimseye de muhtaç olmadan yaşıyor…

Her şey istediği gibi gitmiyor tabi ki…

Bazen hanımının ve çocuklarının canının çektiği hiçbir şeyi alamaması canını acıtıyor!

Kimin acıtmıyor ki?

Dillendirmese de ben biliyorum…

Dedim ya gururlu bir adam…

Kıt kanaat geçinen, ama şükretmesini de bilen yiğit bir adam…

Gayet de mutlu…

Hem gariban, hem de mutlu olmak çok rastlanan bir durum değil…

Evinde tüplü bir televizyonu olduğunu biliyorum…

En büyük lüksleri televizyon…

Ailecek o televizyonun karşısına geçip, haberleri, yarışmaları, spor programlarını izliyorlar…

Özellikle de Konya kanallarını…

Konya kanallarının reklamlarını dahi izlediklerini söyledi…

Haliyle “Ekrem Coşkun Etliekmek”in reklamlarını da izlerken, çocukları, “Baba ne olur bizi ‘Ekrem Coşkun Etliekmek’e götür’ diye sürekli taciz ediyor, baskı kuruyorlarmış…

Serde babalık var ya, yoklukta olsa “tamam” demiş, “müsait olunca götüreceğim” diyerek söz vermiş çocuklarına ve hanımına…

Götürmüş tabi ki…

“Abi öyle mutlu oldular ki, anlatamam sana” dedi…

Fiyatları da cazip olunca, binmişler dolmuşa, hayatlarında ilk defa lüks bir restorandan içeri adımlarını atmışlar…

“Görevliler yardımcı oldu, bindik asansöre.  Çıktık restoranın olduğu yere, ama kalbim duracak gibi. Kılık kıyafetimiz kötü değil, ama içerdeki diğer müşteriler gibi cafcaflı değil. Kapıda karşılandık. Her yer yeşil beyaz. Ben stadı daha öncesinde gördüm, bir-iki kez maça geldim, biliyorum, ama çocuklarım ve hanım hayatlarında canlı olarak bir stadı ilk kez görüyorlar. Bir şaşkınlık içindeler, trene bakar gibi bir halimiz var. Sonra bir garson yerimizi gösterdi. Oturduk, gururla. ‘Baba’ gibi ‘baba’ olduğumu orada hissettim. Garson kardeşimiz yardımcı oldu, yedik etlekmeklerimizi, sütlacımızı, içtik çayımızı, ama kalkıp gitmek içimizden gelmiyor, bir daha yemek istiyoruz, çocuklar çıldırdı, ama yapacak bir şey yok, kalkacağız ve kalktık. Güzel karşılandık, güzel uğurlandık. Allah onlardan razı olsun, işleri güçleri rast gelsin inşallah. Hayatımda ilk defa orada garibanlığımı hissettirmediler bana ve çocuklarıma. Bunu ben yaşadım, yaşamayan bilmez abi” dedi…

Bunları anlatırken, öyle mutlu ki, kendimi onun yerine koydum…

“Abi” dedi “Çocuklarıma Ekrem Coşkun’un dönerini yediremedim, ama etlekmeğini yedirdim, şükürler olsun” dedi…

“Nasıldı etlekmek?” dedim…

“Abi etlekmek gerçekten çok lezzetliydi, ben Sedirler çocuğuyum, bana ve çocuklarıma gösterilen yakınlık, bir baba olarak gururumu okşadı, o buyur etme etlekmekten daha lezzetliydi. Allah, Ekrem Coşkun’dan ve o çalışanlarından razı olsun.”

Evet…

Bazılarımız için sıradan bir yemek olabilir…

Eyvallah…

Ama bazıları için de paha biçilemez, belki de çocuklarının yıllarca akıllarından çıkaramayacakları çok kıymetli bir anı olabilir…

Örneğin ben…

Çocuktum, eniştem maça götürmüş ve o eski statta yediğim ekmek arası köfteyi asla unutmadım ve unutamıyorum…

Çocuklar için önemli, hele ki dar gelirli bir ailenin çocukları için çok daha önemli…

“Ben bunu yazacağım” dedim…

“Abi, gurban olayım yaz, ama isim verirsen canım çok acır” dedi…

“Tabi ki isim vermem, sen deli misin” dedim…

Kimse de sormasın “kim o?” diye…

Allah’ın mangal gibi yürek verdiği, iyi bir aile babası kardeşim…

Anlatırken çok duygulandı, duygulandırdı, ben de yazma gereği hissettim…

Ama, şu çok önemli; “Ekrem Coşkun Döner”e Sedirler’deki ya da Dolav’daki bir gecekondudan gidersen de aynı ilgi alaka ve coşkulu karşılama, Meram Bağlarındaki havuzlu villalardan gidersen de aynı ilgi alaka ve coşkulu karşılama…

Ekrem Coşkun’da güzel olan sadece etlekmek değil, misafirleri hoşnutlukla karşılama ve uğurlama da güzel…

Dahası  alkışlanacak bir işletmecilik anlayışı…

Ekrem Coşkun’un en büyük özelliği,  mekanlarına gelenlere “müşteri” gözüyle değil, “misafir” gözüyle bakmasıdır…

Kendisi de biliyor ki, “misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır”mış…

Ne diyebilirim ki, “Allah gönlüne göre versin” demekten başka…

NOT: Ekrem Coşkun’un dönerlerini de yediler o kardeşimizin çocukları…

Hem de evlerinde yediler…

Hem de tıka basa.

NEŞET ERTAŞ DİYE BİR ABDAL!

Beni bilenler bilir…

İyi bir türkü dinleyicisiyimdir…

Sanat müziği, hafif müzik, arabesk gibi, müzik türleri beni çok sarıp sarmalamaz…

Ama, türküler, deyişler, uzun havalar, ağıtlar benim olmazsa olmazlarımdandır…

Mesela bir çoğunuz belki de bilmez “Duduk’un Efendisi” olarak  dünyaca tanınan Ermeni Civan Gasparyan’ı ya da “Keman’ı Ağlatan Adam” olarak bilinen İranlı Farid Farjat’ı…

Civan Gasparyan duduk, yani kaval, Farid Farjat ise keman virtüözü iki büyük usta…

Bizim Erzurum türküsü “Sarı Gelin”i onlardan dinlerken, tüylerim diken diken olur…

Toprak garibi olmuş Aşık Veysel’i, Mahsuni Şerif’i, Neşet Ertaş’ı, Seyfettin Sucu’yu,  ve ismini tek tek sayamadığım, hayatta olan ve olmayan yüzlerce ozanı dinlerken, tüylerimin diken diken olduğu gibi…

Bazen de gözyaşlarımı tutamadığım gibi…

Konuyu Neşet Ertaş’a getireceğim tabi ki…

25 Eylül 2012’de aramızdan ayrılan “Bozkır’ın Tezene”sini kaybedeli tam tamına 9 yıl olmuş…

Dün gibi…

“Yazımızı Kışa Çevirdin”iz ya da “Yalan Dünya”dasınız veya “Hata Benim Günah Benim Suç Benim” size ne diyerek, bizden gitti Neşet Baba, başka bir deyişle de Garip Aşık…

“Gönlüm” kelimesini en iyi dillendiren büyük usta Neşet Ertaş’ı yazmazsam içime otururdu…

Saygıyla anıyorum…

Allah’ın rahmeti üzerine olsun.