Dostlarımdan biriyle telefonda sohbet ediyordum. Bir düşünürün şu sözünü aktardı: “Filozofların aydınlatmadığı bir toplumu şarlatanlar aldatır.” 

Söz hoşuma gitti. İnternet'e girdim, söz Fransız düşünür Concordet'in imiş. 

İsterseniz önce sözlükten şarlatan ve filozof sözcüklerine bakalım. 

Şarlatan: Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran veya dolandıran kişidir.

Filozof: Felsefe yapan kişidir.

Gerçeğin düşünce yoluyla araştırılmasına felsefe denir.

Felsefenin Osmanlıcası Hikmettir.

***

Toplumda çiftçi, tüccar, mühendis, din görevlisi, siyasetçi, çoban vs her meslekten insan bulunur. Hepsinin yaptığı güzeldir, hepsi bir bütünün parçasıdır, bütünü tamamlar. Bir toplumun filozofları da olur, olmalıdır da. Filozof sınıfı diye bir sınıf yoktur ama hayatını düşünce temeli üzerine oturtan, düşünerek yaşayan ve düşündürmeye çalışın insanlar vardır. İşte bunlar filozoftur.

Böyleleri yukarıdaki mesleklerden birine mensup olur ve bu mensubiyet o kişinin filozof olmasını engellemez.

Her toplum gibi bizim de topluma düşünce alışkanlığı kazandıracak; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmemize yardımcı olacak filozoflara ihtiyacımız var. Türkiye'de böyleleri var mı, sayıları yeterli mi, böyleleri bize: 

“Düşünün! Akıntıya kürek çekmeyin! Ona buna kuyruk olmayın!” diyebiliyorlar mı? Üzülerek ifade edelim ki, hayır, olsa da yetersiz. 

Türkiye'de filozofsuzluğun, düşüncesizliğin tırmandığını görüyoruz. Düşünce ve bir mesleğin üst düzey eğitim-öğretimini almış kişiler düşünemiyorlar, şarlatanların arkasından yürüyorlar

Aydınları aldanan/kuyruklaşan bir milletin kendisi ne yapmaz?

***

Geçmişten günümüze doğru gelelim. Osmanlı medreseleri önceleri Felsefe, Mantık, Sosyoloji gibi dersleri okuturdu. Sonra bu dersler “günah” diye okutulmaz oldu. Düşünmek günah olur mu? 

Öğrencilik yıllarımızda bize felsefe grubu dersleri okutulurdu; şimdi okutulmuyor yahut seçmeli ders. Geçen yıl İlahiyat Fakültelerinin bir kısmından felsefe grubu dersleri kaldırıldı. Bu zihniyet, düşünmekten ve düşündürmekten niye korkuyor? 

Artık düşüncesizlik çağına giriyoruz. Giriyoruz demek eksik olur; girdik bile. Etrafımızı şöyle bir gözlemleyin, neler göreceğiz neler, neler duyacağız neler. Herhangi bir siyasi, dini, tarihi, sosyal, bilimsel konu tartışılırken, yaptığımız konuşma, verdiğimiz cevaplar özetle şöyle:

“Benim parti başkanım böyle dedi. Benim üstadım şöyle yapar. Ben ne bileyim. Bu işe bizim aklımız ermez!”

Görüyorsunuz, çoğumuzun hayatı: “Dedi, yaptı, bilmem, olmazmış, aklımız ermezmiş” ile sona eriyor. Allah bizi düşünemeyecek, karar veremeyecek kadar eksik mi yarattı? Biz düşünmeyince ortalık şarlatanlara kalıyor. 

Durum bu olunca şarlatanlar bizi insan yerine koymuyor, sömürüyorlar. 

Aldatılıyoruz. Filozofsuz kalışın, düşünmez oluşun faturası böyle kesilir.  Bunun vebali, düşündürme imkânı olduğu halde bizi düşündürmeyenlerindir.

Bu suçu sırf aydınların üzerine yüklemek yanlış olur.

Düşünerek yaşamadığımız için asıl suçlu biziz.