Çocukluk senelerimde ilkokul sıralarında iken başladı 'misal' yerine 'örnek' denmesi. Lise yıllarına geldiğimde artık kimse misal demiyordu. 'Örnek'ti artık misalin adı.

Yazılı kâğıdına 'cevaplar' yerine 'yanıtlar' yazdırmayı tercih ederdi 'solcu' öğretmenler. Biz de inadına 'cevaplar' yazardık. Hâlâ bir müdafaa fikri silinmemiş imiş. Biz kelimelerimize saldıranların aynı zamanda dinimize da saldırdıklarını fark edecek şuura sahipmişiz çocuk yaşta.

Zamanla bu müdafaa fikri zayıfladı. İnsanlar başka saha ve cephelerde savaşlara (!)  sürüldüler.

Ancak Türkiye, Türk, Türkçe düşmanları sürekli keskin nişancı gibi tek tek öldürdüler kelimelerimizi. Sahici ve hayat sahibi kelimelerimizin yerine naylondan-plastik, uyduruk-kaydırık 'sözcükler' geliverdi. Bir gün 'mesele' gitti yerine 'sorun' geldi. Bir gün 'sual' gitti 'soru' geldi. Bir gün bakmışız 'cevap' gitmiş 'yanıt' gelmiş! 

Milli bir gaye takip etmeyi kendisi için tehlikeli bulan kaç kişi geldi geçti şu Milli Eğitim Bakanlığından. Kelimelerimizin boğazlanarak yerine sözcüklerin uydurulması hiç birisini rahatız etmedi. Onlar uydurukçadan rahatsız olmadılar çünkü kendileri de duruma ayak uydurmakla meşguldüler. Vaziyeti idare etmek en büyük muzafferiyet.

Milli Eğitim Bakanlığının solcu, sağcı, İslamcı, milliyetçi, Sosyalist militanlarca ele geçirilmesi(!)  bu katliamın ritminde bir değişiklik yapamadı. Kimse kelimelerin öcünü alacak kadar enayi değildi. Kelime katliamı arttı, eksilmedi.

Çocukları hâlâ ilkokul, ortaokul, lise seviyesinde eğitim görenleriniz var ise çocuklarınıza okutulan kitaplara bir kez olsun göz atsın. Çocuklarınıza ne öğretildiğini (öğretilmediğini mi deseydik) bir kez olsun görün.

'Zarf' yok; 'belirteç' olmuş!'Sıfat' gitmiş yerine 'önad' diye ne idüğü belirsiz bir kelime uydurmuşlar.   Fiil yok, Fail yok. Bu çocuklar şimdi Türkçe mi öğreniyor? Bu dil uydurukça bile değil.

Türkçe Kur'andan doğmuş bir lisan dedik. Kur'an'daki bütün kelimelerin Türkçeye naklolduğunu göstermek üzere 'Türk'ün Dili Kur'an Sözü' adlı bir kitap neşrettik. Bunu niçin yaptık. Biz; 'nation', 'ulus' değiliz. Biz bir milletiz. Dünyada milliyeti dini olan tek milletiz. İslam'dan başka töre bilmeyiz. Bu yüzden Türk'üz. Bu yüksek halimize mukabeleten Cenab-ı Allah;  müderrisler, arifler eliyle bize Türkçe'yi nasip etmiş. Günlük hayatta kullandığımız birçok kelime Kur'an kökenli. Bu itibarla Türkçe bir kelimeyi müdafaa etmek Kur'ana verdiğimiz kıymeti müdafaa etmek demektir.

Yukarıda birkaçını misal verdiğim, 'cevap' da, 'mesele' de, 'sual' de, 'kelime' de, 'sıfat' da hepsi ama hepsi Kur'an'dan dilimize naklolmuş kelimeler.

Türkiye düşmanı, Kur'an düşmanı, Türk düşmanı olduğunu -şimdilik- ızhar edemeyenlerin faaliyetidir Türkçe kelimelerin öldürülmesi.

Türkçenin meselelerine sırt çevirmek Kur'an'dan hayat bulmuş bir hayata sırt çevirmek demektir. O yüzden önceden 'hayat'ımız vardı. Ona şimdilerde utanmadan 'yaşam' diyorlar. Arabanın radyosundan kulağıma değen bir ses:

“-Esselamü aleyküm ve rahmetullah sayın dinleyiciler. Şimdi 'sağlıklı yaşam' adlı programımıza başlıyoruz!” 

Hatırlayalım; Âdem lisanıyla âdemdi.

Türkçeye yapılan suikasttan habersiz (veya miş gibi yapan) güruh; savaş, kavga, cephe varmış gibi bir numarayı yutmayı, bir oraya bir buraya savrulmayı kâr sanmaya devam ededursun!

'Şeref' kelimesini boğazlar yerine 'onur'u getirirsek, 'şerefi uğruna ölecek' kimseyi de bulamayız.

!

“-Haysiyetsiz bunlar oğlum.”

“-O ne demek baba?”

Mustafa DEVECİ

(26 Rebiül Ahir 1435)