İlâhi âşk-ı, cânda beslemek elbet herkesin kârı değildir. Sevgi ister, şeksiz ve şüphesiz teslimiyet ve neyi aradığını bilmenin kemaliyetini ister.

        Öyle ki YÜREK, evveliyatında manevî hazlarla, takva-î kaidelerle ve cânlar meclisindeki gönüldeşlerle, yani Şems-i Tebrizi ve Hz. Mevlânâ örneğindeki gibi, ilimde buluşma, muhabbette olgunlaştırma ölçülerini ve usta bir dimağ ile harmanlamayı, marifet edinebilmesi gerek. 

        Fakat bu çağda her ne kadar zor şartlarda yaşıyor olsak da ve maddi  manevî imkanlar veya imkansızlıklar bizleri yılgın ve bedbaht bir kimliğe büründürse de, hiçlik bilincine ermiş veya dünyevî hazlardan el ayak çekmiş ve madden fakir, manen Cenab-ı Mevlâ'nın âşk'ıyla ululaşmış bir yüreğin bendesi olabilmeyi, kendisine düstur edinmiş gönüllerin, marifetidir diye tarif eder büyük hazretler ! 

      Elde cefa, gönülde Hz. Mevlana'nın o şık tabiriyle padişaha sonsuz vefa ve benliğe salâ ile, tabiat kilimine âşk-ı nakış nakış edep ile dokuyabilmektir, Yaradan'ı sevmenin ve sevdirmenin reçetesi.    

      Sevgide marifet ise, sevdiğin ve adandığın yüce Yaradan tarafından sana mukabelede bulunulması, yani rızaya ermek, yani cânlar meclisinde edindiğin saftaki yerini bir adım öne çekebilmektir. 

      Yani öncelikli hedef Rabb'in rızası ve Yaratılma gayesini, yaşadığı her ana bilinçli olarak aksettiren bir müslümanın zihniyeti ile bu mazhariyete nail olmaktır.

      Çağın evliyası, koca gönüllü aziz insan Mahmud Sami Ramazanoğlu Hz.lerinin buyurduğu üzere ;

     Cenab-ı Hakk'ı layıkıyla bilmeyenler, Allah'tan korkmazlar. Halbuki Allah'ü Teala'dan layıkıyla korkmak lazımdır. 

     Akıllı kimseye yakışan odur ki ; iyi insanlarla sohbeti tercih etsin, gece ve gündüz ahirete hazırlansın, mal ve makama aldanmasın  ve uzun uzun emellerle Allah'tan uzaklaşmasın. Zira dünya fanidir ve dünya üzerindeki herkes de fanidir. Öyle ise her an ve her zaman Allah'tan korkunuz.  

      Allah'ın emrine ta'zim, mahlukatına şefkat mühim bir düsturdur, vesile-i saadettir. Kibri ve zulmü kendisine adet edinen kimsede saadet olmaz. 

      Allah korkusu bir insanın her tarafını ihata ederse, sair korkular araya girmeye yer bulamaz. 

( Hak Visaline Ulaştıran Nur, Mahmud Sami Ramazanoğlu ( ks )   

      Ne oldu bize, nasıl bir toplum ve zihniyet karmaşası yaşıyoruz ki :

Şimdi biz bu tarife uyamıyoruz ?

     Yada ruhen bu ulvi kuşatılmamızı engelleyen dünyalık, metalik, mekanik, teknolojik, trajedik, dramatik, travmatik, sosyolojik, ekonomik, fizyolojik nedenlerden dolayı mı !!! kalın bir kabuk mu bağladı derimiz ve yüreciğimiz ? 

      Bizi Allah'a sadakatten, itaatten ve muhabbetten alıkoyan şey nedir veya bunları önemsizleştirerek öne geçen ivediliklerimiz nedir ? 

       Sorgulamayı unuttuk. 

       Yaradan'a hürmeten ve Yaradan'ın sevdiği ve değerli kıldığı Mahmud Sami Ramazanoğlu'na hürmeten kıyama kalkan bu yazımızda, anlatmak istediğimiz elbet varlık nedenlerimizi ve şuurumuzu unutmadan yaşayabilmenin önemine değinmek ve bilhassa gençlerimize bu şuuru edindirmek.

      Ve en önemlisi de ülke sorunlarında, toplumsal sorunlarda, ailevi sorunlarda olaylara fitne katmadan, benlik katmadan, Allah korkusu ve rızasının hassasiyetiyle yaklaşmamız gerektiğidir. 

       Evlat ataya değil, ata evladına tabî oldu, anne baba Peygamberimize ( s.a.v ) değil, skandallarla hayatımızı kirleten artık adını siz koyun kim olduğu belirsiz hoca bozuntuları ve medyumlara tabî oldu.

      Öyle ki, çocuklarımızı yetiştirirken tek hedefimiz üniversite sınavını kazanması oldu, halbuki İslam tarihinde çok görülmüştür ki, 5,6 yaşında çocuklarımızın hafız olarak, yani yürüyen Kuran olarak hem kendisine hem de bizlere ve bu topluma, bir çok fayda kazandırabileceğini, örnek teşgil edebileceğini nedense düşünemez olduk. 

      On beş, on altı yaşındaki genç kızlarımızın adını dahi anmakta imtina ettiğim yerlerde şarkı söyleyip, iğrenç görüntüler sergilemesi, anne ve baba tarafından tamamen duygusal nedenlerden !!! dolayı hoş görülür oldu.   

      Halbuki yine o cânlar cânı Mahmud Sami Ramazanoğlu'nun dediği gibi :

      Eğer ki alim ilmiyle amil olmazsa, cahil ilim öğrenmekten vazgeçerse, zengin malında buhl ( cimrilik ) ederse, fakirde dünyası için ahiretini satarsa ; helak onlar için yetmiş keredir... 

      Allah akibetimizi hayr eylesin ve Cânlar meclisine dahil olabilmeyi, feyz alabilmeyi hepimize nasip etsin inşaallah. 

                                                                                                        Huzurla kalın..