Hoca merhum, köyün imamı iken Ramazan ayı geldiğinde günleri şaşırmamak için her gün çömleğe bir taş atarmış. Hocanın bir de küçük kızı varmış. Bu çocuk babasının her gün çömleğe taş attığını görünce, kendisi de tutmuş bir avuç taşı çömleğe doldurmuş. 
Ramazanın sonuna doğru gelmişler (aşağı yukarı bu vakitler) cemaat hocaya: 
'Hocam bugün Ramazanın kaçı?' diye sormuş. 
Hoca da, 'Eve kadar gidip geleyim, size Ramazanın kaçı olduğunu söylerim' demiş ve eve gidip çömlekteki taşları saymaya başlamış. 

Çömlekten 115 taş çıkmış. Hoca düşünmüş taşınmış, Ramazan'ın 115'i dese hepten ayıp olacak. 45'i demeye karar vermiş. 

Cemaatin yanına gelmiş, cemaat Ramazan'ın kaçı olduğunu merakla bekler. 

İçlerinden biri tekrar sorunca, Hoca sıkıla bunala, 'Bugün Ramazan'ın 45'i' demiş.

Etrafındakiler tabi şaşkın. 'İnsaf be hoca, bir de imam olacaksın. Arkanda namaz kılıyoruz. Sen ne kadar cahilsin. Hiç Ramazan'ın 45'i olur mu?' diye çıkışmışlar. 

Hoca bu, altta kalır mı, 'Siz bana dua edin, yoksa iş çömlekten çıkan taşa kalsaydı, bugün Ramazan'ın 115'i olacaktı' diye cevap vermiş. 

Güldürürken düşündüren, nükteleri ile hayat dersleri veren Konya'nın evrensel değerlerinden biri olan Nasreddin Hoca'yı bu vesileyle Ramazan ayında bir defa daha rahmetle anmış olalım. 

Ramazan ayının son günlerine doğru yavaş yavaş ilerliyoruz artık. Çoğu gitti, azı kaldı. Hesaplarımıza göre bu yıl Ramazan 29 günmüş. Allah'tan bizde çömlek hesabı yok. Bu Ramazan 29-30 gün değil de Nasreddin Hoca'nın hesabı 45 veya 115 gün olaydı, halimiz nicolurdu?

İlk 20 gününü geride bıraktığımız Ramazan ayında günlük hayatımızda aslında birçok şeyi değiştirdik. 

Oruç tutuyoruz. Bu öyle basit bir nimet değil. O kadar önemli bir şey yapıyoruz ki, oruç tutarken nelerden vazgeçtiğimizi fark etmiyoruz. 

Allah bize haramdan uzak durmamızı emrediyor. Ama oruçluyken, sadece haramdan değil, helalden de uzak duruyoruz. Öyle değil mi? Oruçlu insan ne yemek yiyebilir, ne su içebilir. Sen ne güzel bir ibadetsin ki insanı bırak haramdan, helalden bile uzak tutabiliyorsun. 

Nefsimizi terbiye etmek adına verdiğimiz bu sınavı inşallah başarıyla tamamlamış oluruz.

Ramazan ayı geldiğinde değişen sadece yemek yeme alışkanlığımız değil elbet. Uyku düzenimize varıncaya kadar günlük yaşantımızdaki her şey değişiyor. Mesai saatlerimiz bile. Bunu da bir nefis terbiyesi olarak görmek gerekir. 

Konya Ramazan'da geceleri gündüz, gündüzleri gece yapıyor adeta. Gün içerisinde özellikle güneşin en dik açıyla geldiği öğlen saatlerinde Konya'da insan kalabalığı görmek kolay olmaz. Evli evinde, köylü köyündedir. Namaza gitmek için caminin yolunu tutan hacı emmiler, kurstan çıkan çocuklar ve görev başındaki memurlar da olmasa neredeyse sokakta hiç insan göremeyeceğiz. 

Ama iftar açıldıktan sonra her şey bir anda değişiyor. 

Sanki sihirli bir el şehre dokunuyor. İftara müteakip koşar adım açık havada teravih namazı kıldıran yerlere gidiliyor. 

Kimisi gece mesaisi ile rızkını aramaya başlıyor, kimisi orucun yorgunluğunu dostlarıyla sohbet edip çay yudumlarken atmaya çalışıyor. 

Tabi evdeki ev hanımlarının bugün ne yapsam, ne yemek pişirsem düşüncesini de unutmamak gerekiyor. Her gün o enfes görünümlü, lezzetli iftar sofralarını hazırlayan kadınlarımız, annelerimiz de Ramazan'ın bereketini sofralara yansıtmaya çalışıyor.

Bunların hepsi bize Hakk'ın bahşettiği güzellikler. 

Bizde de zaman zaman aynı durum söz konusu olabiliyor. Yani evde oturup yemek yapmıyoruz ama okuyucunun damak tadına sunup onlara beğendirebilecek bir şeyler yapmanın gayretinde olduğumuz için, 'Bugün ne haber yapsam, bugün ne yazsam' diye düşünüyoruz. 

Mesnevi'den:

“Bir nefesçik Hakk'ın güzelliğini görsen, canın da ateşlere düşer, vücudun da!”