Soma'daki maden faciasından 4 saat sonra kurtulan madenci Bayram Çakan, muhabirin "yeniden girecek misiniz madene?'' sorusuna "Yeniden girmemiz lazım. Kredim var. Kredi ödüyorum bankaya" cevabını verdi.

Türkiye'de maden ocakları ilk defa açıldığı zaman maden ocaklarında çalışmayı kabul etmeyen köylüler jandarma zoruyla çalıştırılmış.  Adamın iki göz evi, evinde ineği, üç-beş koyunu, tavuğu, yiyintisini de çıkaracak kadar üç beş dönüm toprağı varsa kanaatin geçer akçe olduğu o günlerde niçin kabul etsin böyle bir zahmeti?

Her ferdin, her ailenin, her şehrin istiklâli vardı. Her aile karnını doyurmaya yetecek kadar yiyintiyi kendisi üretiyordu. Kışlık yiyeceğin bulgur, nohut, fasulye, un torbalarını ekmekliğe yığdın mı kim çıkar senin karşına! Elini arkana koyar yolun ortasından ağır ağır yürürdün. Kimsenin kimseye eyvallahının olmadığı o toplum yapısında kimseyi köleleştiremezdiniz. Hayatı boyunca kimseye boyun eğmemiş insanları sigortalı işçi yapılma vaadiyle nasıl köleliğe razı edebilirsiniz ki?

Kazanmadığı parayı harcatarak... Yani, borçlandırarak. Benim çocukluğumda bankaya girip çıkan insanlara pek iyi gözle bakılmazdı. Esnaf, günlük kazancını akşam bankaya yatırmaya gidip geldiği zaman dükkândaki ahbabına “hırsızlığa karşı mecbur bankaya yatırıyoruz” diyerek mazur göstermeye çalışırdı kendisini. “Ayağını yorganına göre uzat!” büyüklerden küçüklere nasihatti. 

Özal, bugün değişim dedikleri şeye transformasyon derdi. Transformasyonla Türkiye'nin yarı bağımlı hali sona erdi.  İslamî endişesi varmış görüntüsü veren insanları rahatlatacak fetvalar, cevazlar havada uçuştu ve finans kurumları ile tanıştı Türkiye. Bugün hepsi açıkça banka olduklarını söylemekten hicap duymuyorlar. Çünkü bankaya gitmekten hicap duyan kimse kalmadı.

Dünya sistemi borçlandırarak işini görüyor. Önce reklam ve moda ile ihtiyaçları olmayan şeyleri almaya icbar ediliyor insanlar. Ödeme kabiliyetinin üzerinde olan şeyleri elde etmenin yolu ise borçlanmak. Böylece insanlar bankaların kucağına düşürülüyor topluca veya teker teker. 

Evlenecek misin? Kredi al, taksit taksit ödersin. Araba mı alacaksın? Beklemene, biriktirmene tasarruf yapmana gerek yok! Tasarruf yaparak araba almak istersen beş sene bekleyeceksin. Şimdiden arabana kavuş, beş sene taksit taksit ödersin. Ev mi alacaksın, niye kira ile uğraşacaksın?  Peşin peşin evini al, sonra taksit taksit ödersin. Türkiye'de şu an banka kredisi olmadan ev veya araba alan kaç kişi kaldı? Değil ev, araba! En küçük alışverişler bile bankalara borçlanarak yapılıyor. Bütün iktisadi faaliyet bankalar için yapılır oldu.

Krediyi alınca da işini bitirmiş oluyorlar. Borçlu olarak yaşıyorsun. Izdırapla, mihnetle, eyvallah ederek! Artık sen o borcu ödeyebilmek için önceden asla yaptıramayacakları her sıkıntıya, zahmete, hakarete katlanacaksın. Taviz vermediğin haysiyetinden taviz vereceksin. Borcun olmasaydı patronluk taslayana “al atını!” deyip çıkabilirdin. Ama borcun var, katlanacaksın. Bir ay, bir yıl değil! Yıllarca, on yıllarca mihnet altındasın. 

Sen, “borcumu ödemekten nasıl kurtulurum” diyenlerden değil “borcumu nasıl öderim” diyenlerdensin. Tabii gireceksin madene Bayram, çünkü borcun var.

Finans kurumu adını bir müddet tercih eden bankalar, ilk çıktığı zaman,  'bunların diğer bankalardan farkı yok' diyemeyen ve milletin borçlandırılarak dinden, imandan, candan edilmesi muamelesinin muharriki olan 'fakih' ler neredesiniz? İnsanların bankaya gitmeme direncini kıran 'müftiler'  keyfiniz yerinde mi?  Murabaha, mudârabe, müşareke... diyerek yerini bulan ve “bir defadan bir şey olmaz” diyen 'zahid' hocalar. Mahcubiyetten nasibiniz olmadığını biliyoruz... 

Borçlanma Bayram,  girme madene.  Bankalar boş kalacak diye korkan fetvacılara inat. İnadına borçlanma. Borçlanmadığımız zaman bize bir şey yapamazlar Bayram. Köle edemezler bizi, pranga takamaz, toprağın altına ölmeden sokamazlar.  Yapma Bayram, borçlanma.

22 Recep 1435