Uzun zamandır böyle bir yazı yazayım diye düşünüyordum.

Yo…

Birileri rahatsız olacak ve bana tepki gösterecek korkusunda değilim.

Elbette ki tepki verecekler.

Hamdolsun, bundan çekincem yok…

Konya’daki gündemin yoğunluğundan yazamadım belki de…

Dün sosyal medyada Prof. Dr. Orhan Çeker’in paylaşımını görünce tam da sırası dedim ve yazayım istedim.

Bakın ne paylaşmış?

Bizim mahallenin çocuklarına birşeyler oldu galiba. Yâd eller tarafından okunmuş üflenmiş gibiler. Bu efsun yerli bir efsuna benzemiyor. Özetle; yılbaşı hindisi kapmak için tavuk israfı yapıyorlar. Hey bizimkiler! Her tavrınızı hesaba çekin; ne oranda ALLAH rızasına sahipsiniz? Unutmayalım; yaptıklarımızdan HESABA çekileceğiz. O gün çok yakın diyor Efendimiz s.a.s. Neticede herkes kendi hesabı ile başbaşa kalacak. Dünyadaki gibi sağa-sola kaçamayacağız, sıvışma imkânımız asla olmayacaktır. Orada delil yetersizliği diye bir olay da yoktur. Unutmayalım.

Aslında Orhan Çeker Hocam diyor ki; Hesap var hesappppppp…

Önceki günlerde bir de 28 Şubat belgeseli izledim.

Başörtülü bacıların verdikleri mücadelenin belgeseli idi…

Ne kadar zor kazanmışız başörtüsünü…

Ama bugün ne kadar kolay harcıyoruz o günkü kredileri…

Marka başörtülerle, örtünmeyi bile utandırdığımızın farkına varmadan.

Başkalarının verdiği mücadeleden kendi payımıza hak kazandığımızı varsayarak başkalarını ezmeye başladığımızın farkında mıyız?

Hayır…

Güç elde ettiğimizin farkındayız ama o gücü nerden aldığımızı unutmuşuz.

Yani birileri cefasını çekti biz şimdi sefasını sürüyoruz.

Haksız mıyım?

Aksini iddia eden varsa beri gelsin.

Ben sadece başörtü örneği verdim. Siz bunu ekonomi, siyaset ve  kültürdeki değişime de uyarlayabilirsiniz.

Mücahitlerin hepsi şimdi müteahhit oldu.

Buna da kabul mü?

Altın varaklarla bilmem kaç yaşındaki çocuğun doğum gününü kutlayanları bu millet unutmadı.

Halbuki Efendimiz (S.A.V) ne diyordu?

" Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben."

"Mekke'nin fetih günüydü...

Bir adam Resulullah'ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu.

Resulullah da gördü adamın bu halini ve dönüp seslendi: " Titremene lüzum yok, ben kral değilim "

Ve ardından dedi ki; " Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben."

Efendim…

Hakikaten ne anladınız buradan?

Bunu okuyup da sarsılmayan Müslüman var mıdır?

Varsa…

Kusura bakmasın ama imanını tazelesin.

Yanlışım varsa da Orhan Çeker Hoca’ya sorun…

Ya da birlikte soralım.

Düşünün...

Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? "

Ya bugün?

“Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz”

Onlar da öyle istiyorlar zaten…

Allah’tan korkmayan ama kendilerinin karşısında tir tir titreyen…

Ve bunlar bizim mahalleden…

Yılbaşı yaklaşıyor ya…

Şimdiden rezerveler yapılmış…

Diyor ya…

“Yâd eller tarafından okunmuş üflenmiş gibiler. Bu efsun yerli bir efsuna benzemiyor.”

Bu efsun yerli değil…

Bu davranışlar bizden değil…

Olmamalı…

Güç zehirlenmesi mi?

Bir daha düşünün…

Biz bu değiliz.

Biz bu isek…

Ben bizden değilim.