Yarısı uyunarak geçen günün diğer yarısı televizyon karşısında uyutularak geçirilir. 8 megapixel ekrandan yan yatmış 8 kadar sübliminal, mâsum beyin hücrelerine istisnasız isabet ettirilir. Sesin ahlaktan tamamen soyutlanmış şekli hoparlörler aracılığı ile kulaklara kelepçelenir. Zaten yozlaşmış olan hayatın yozlaşan dili, yediden yetmişe herkesin diline pelesenk ettirilir. Bölümler şeklinde düzmeceleri, kurmacaları, edepsizlikleri ve hayasızlıkları ustaca dizen diziler sayesinde milyonlarca kalp aynı anda huzursuz edilebilir, milyonlarca düşünce aynı anda kirletilebilir. İşte tüm bunlar bir vizyondur: Tele-vizyon

Vizyon, sinema ve televizyon terimi olarak gösterim manâsına gelir. Peki televizyon meselesi sadece bir gösterim midir? Vizyon kelimesinin diğer anlamı bizi bu sorunun cevabına götürebilir: Vizyon, insanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek olan, yalnızca erişilmesi istenen amaç olarak kalan kılavuz ilke. İşte televizyon da bir milletin ilkesini ve geleceğini, özellikle o milletin gençlerini ve çocuklarını özendirmek yolu ile, özümüzden hiçbir şey taşımayan yöntemlerle şekillendirmeye çalışır. Televizyona bu fırsatı veren, onu odalarının baş köşesine yerleştiren milletin ta kendisidir. "Sen konuş, biz dinleyelim." dercesine yapılan bu hareket bir milletin kendi kültür ve ilkelerinin kuyusunu kazarak intihar etmesi değil de nedir? Babalarının hak nasihatlerine 2 saniye kulak vermeyi çok gören gençlik, 2 saatlik diziyi pür dikkat her ayrıntısıyla dinler ve benimser.

Her geçen gün basın ve medyaya arttırılarak verilen özgürlük, bu kurumları şımartarak had aştırtmaktadır. Onların özgürlüğü bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmesi gerekirken, nice hayatları esir etme fırsatını yakalamaktadır. Televizyon ve onun karanlık mihrakları benim ve milletimin aile hayatı, dini inanışı, ahlak kuralları, gelenek ve göreneklerine yüzsüzce hainlik etmekle özgürlüğümüzü büsbütün ele geçirmiştir. Bu bir suistimal ve ihmalden ibarettir. Meydanı boş bulan basın ve medya sürekli olarak suistimal çalışmalarına devam ederken, onları teftiş etmekle görevli kurum veya kuruluşlar vazifelerini ihmal etmektedir. Gündüz kuşağında yemek programları yaparak bin bir türlü nimeti eleştirme fırsatı bulan açgözlü medya, aynı gün akşam haberlerinde açlıktan ölen çocukların haberini yaparken çok da duyarlıymış hissini verir. Bu ne yaman çelişkidir? Teftişte ve asayişte eksik kalan kurum,elbette ki bu şizofrenik durumu keşifte bulunamaz.

Evlerimize kapıyı çalmadan giren basın ve medya hayâyı, vakti ve tefekkürü çalıp da götürmektedir. Çağ yangını bu kuruluşların hayatlarımızı kundaklama faaliyetinden başka bir şey de değildir. Hem hırsız hem kundakçı bu vizyondan ben şikayetçiyim!