Karatay’ın Ovakavağı Mahallesi’nde İnal ailesinin 7 çocuğundan biri olarak dünyaya gelen ve küçük yaşta babasını yitirmenin verdiği mazlumlukla çalışma hayatına küçük yaşlarda atılmak durumunda kalan Seyit İnal -nam-ı diğer Minibüsçü Hacı Seyit- ömrünün diğer kısmında Allah’ın kendisine verdiği bereketi hayırlarla yine Allah için kullanmaya çalıştı.  Dönercim Selman İşletme Sahibi Selman İnal’ın da dedesi olan Seyit İnal, minibüsçülük yaptığı dönemlerde haftanın 6 günü sohbetlere insan taşımış; Konya’dan minibüsüyle hacca insan götürmüştü. Tüm bunları hayır için yapan ve bugün de kendisini tanıyanlar tarafından hayırla yad edilen Merhum Seyit İnal’ın hayatını, oğlu Ali İnal anlattı:

Babanız Seyit beyin hayatına geçmeden önce sizi tanıyabilir miyiz?

Ali İnal. 1970 yılı, Konya doğumluyum. Aykent Kunduracılar İnşaat Camii’nde imam hatip olarak görev yapıyorum.

Babanız Seyit İnal beyden bahseder misiniz; ömrü nasıl geçti?

Babam hayırsever, cömert bir insandı. 1936 yılında Karatay’ın Ovakavağı Mahallesi’nde dünyaya gelen babam, erken yaşlarda babasını kaybetmiş ve köy hayatında zorluklarla baş başa kalmış 7 kardeşten biriymiş. Çok kardeşli ve yetim bir çocuk olduğu için ilkokulu dahi bitiremeden erken yaşlarda çalışma hayatına başlamış ve köyde çeşitli işler yapmış.

1996’lı yılların sonunda, tabi o zamanlar evli ve çocukları var, şehir merkezine taşınmışlar ve babam burada da çalışkanlığını göstermiş, seyyar satıcılık yaparak meyve- sebze satmış. Tüm bu çabaları gören Rabbim, hayırseverler aracılığıyla babama daima yardım etmiş. Öyle ki, kirada bir evde oturuyor iken oturduğu evin yan tarafında bir arsa varmış. Arsa sahibi Süleyman amca, babamın çalışkan ve mütevazi olmasından dolayı arsayı babama tahsis ediyor ve kendisine ait bir ev yaptırıyor. Babam da bu cömertlik karşısında duygulanıyor ve çalışarak da bu arsanın bedelini Süleyman amcaya ödemeye çalışıyor.

Babanız Seyit Bey ‘Minibüsçü Hacı Seyit’ lakabıyla tanınırmış; kendisi gerçekten de minibüsçü müydü?

Evet, onun bambaşka bir hikayesi vardır; anlatayım.

1970’li yılların ortasında Valiliğin önünde şu anda Saray Çarşısı’nın olduğu yerde o yıllarda Saray Oteli varmış. Farklı birçok işte çalışmış olan babam, bu otelin önündeki boş yeri ihaleyle alarak, Konya’da belki de bir olan ücretli araç otoparkını yapıyor. Bir süre bu işe devam ettikten sonra minibüsçülüğe askerlik arkadaşının ısrarı sonucu başlamak zorunda kalıyor. ‘Başlamak zorunda kalıyor’ diyorum çünkü 1980 yılında arkadaşı babama, kendisi gibi, minibüs alıp işletmeyi teklif ediyor ancak babam minibüs şoförlüğünden anlamadığı gerekçesiyle kabul etmiyor. Ancak babamın arkadaşı arkadaşlık vefasını kullanarak o yıllarda babamdan habersiz babama bir minibüs alıyor.

Büyük bir vefa örneği…

Şimdiki döneme baktığımızda o dönemde de babamın arkadaşının ileri görüşlülüğü çok büyük bir vefa örneği benim için… Babam da minibüsün borcunu köydeki babasından kalan arsanın bir kısmını satarak ödüyor. Tabi o dönemlerde toprak satmak, nahoş bakılan bir iş olarak karşılansa da babamın buradaki gayreti ikinci bir minibüsü almasına da vesile oluyor. Babama Minibüsçü Hacı Seyit lakabı da o dönemlerden kalmış.

Babanızın cami yaptırmadan eğitime kadar birçok hayrı da olmuştu. Onlardan da bahseder misiniz?

Babam minibüsçülük yaparken haftanın 6 günü minibüsle, Konya’nın medar-ı iftiharı Dr. Mehmet Hulusi Baybal hazretlerine hizmet etmeye başlıyor; onun sohbetlerine akşamları insan taşıyordu. Bu durum, 1992’lere kadar böyle devam ediyor.

ARAFAT’TA MERAM YENİYOL MİNİBÜSÜ!

Babamın şöyle ilginç bir hikayesi de vardır: Babam, Ford minibüsüyle Konya’dan hac ve umreye insan götürürdü. 1982 yılında Konya’dan karayoluyla belki de o yıllarda ‘ilk’ denilebilecek bir şeyi başarmıştı ve bunun için ise para almıyor; yalnızca masrafları ortak bölüşüyorlardı. O dönemlerde Kabe’nin etrafına kadar araçlarla gelebiliyormuşsunuz ve babam, Türk hacıları Arafat’a da çıkararak hayrına orada da devam etmiş.

Birlikte görev yaptığım hocalarımdan bir tanesi babamın hacıdaki anısını şöyle anlatır: “Biz Arafat’ta vakfe yapmak için bulunuyorduk ve arkadaşlarla gezelim diye çıktığımızda bir minibüs gördük, üzerinde ‘Meram Yeniyol’ yazıyor. ‘Meram Yeniyol dolmuşunun Arafat’ta ne işi var’ diye düşündük, şaşırdık. Yaklaştığımızda gördük ki gerçekten de 42 plakasıyla Meram Yeniyol dolmuşu oradaydı! Tabii sahibini arayıp Seyit amcayla da oradan tanıştık. Arafat’tan kaldığımız otellere de Seyit amca bizi minibüsüyle götürmüştü.”

Hac ve umre işleri ne zamana kadar devam etmiş peki?

1996 yılına kadar hac işlerine devam eden babam, yine bir hac zamanı oğlu yani abimle birlikte hac yaptığı esnada, bayramın ikinci günü abim Mekke’de vefat ediyor. Abimin defni için 1 kişiye vize verildi ve abimin cenazesine babam gitti; Kabe’de cenaze namazını kıldı.  Bu olaydan sonra babam hac ve umreye götürme işlerini bıraktı ve hayır işlerine daha fazla yöneldi.

7 KURŞUNLA VURULDUM, ÖLMEDİM 7 KURŞUNLA VURULDUM, ÖLMEDİM

Karkent Sitelerinde bulunan Karkent Camii’nin yapım organizasyonu üstlendi, Karkent’te ikinci bir cami ihtiyaç oldu ve orası ile de ilgilendi. Kendi köyümüz Ovakavağı’nda üçüncü bir cami inşaatı gerektiğinde orayla da ilgilendi. Diğer bir özelliği ise evlenecek ancak evlenmekte sıkıntı çeken gençlere maddi ve manevi olarak yardımcı olmuştur. Maddi olarak yardım ederken aynı zamanda iki kişiyi biraraya getirip aracı olmakta da büyük katkıları oldu. Ayrıca muhtelif dağ köylerine çeşmeler de yaptırarak insanların akarsulardan daha konforlu yararlanmasına vesile oldu.  

Annenizle olan ilişkisinden de bahseder misiniz; babanız evdeyken nasıldı?

Annem, babamdan yaklaşık 14 yıl önce vefat etti ancak vefatından önce aralarında çok güzel bir ilişki vardı. Babam, yoğun bir programla çalışmasına rağmen, annemin rahatsızlığı dolayısıyla ev işlerinde anneme yardım ederdi. Çok küçük yaşlarda evlenen anne ve babam, zorlukları da; Allah sonradan imkan vermiş, onu da çok şükür beraber yaşamışlar. Babam o kadar merhametli ve düşünceliydi ki, ömrünün son demlerinde bakıma muhtaç halde olup kendi evlerinde kalan neneme de kendisi bakmaya çalışır; işe gitmeden önce erkenden kalkar nenemin işlerini görürdü.

Ömrü, 2017 yılı mart ayına kadar bu şekilde devam eden babam, mart ayında iki dizinden ameliyat oldu. Ameliyat sonrası enfeksiyon oluşmasına bağlı olarak sol ayağını kaybetti; sağ ayağını da kullanamaz hale geldi. Ayağı dolayısıyla 2024 yılı aralık ayına kadar yatağa bağlı olarak yaşamını sürdürdü ancak bu durumda bile hiç acziyet göstermedi. Bu durumun Allah’tan geldiğini düşünerek teslimiyetini gösterdi.

Yatakta ayağa kalkamayacak durumda olmasına rağmen telefonla evlilikleri aracılık yaptığı olmuştur, insanların iş bulma noktasında aracı konumda oldu. Çevresinin genişliğini her zaman hayra kullandı. 14 Aralık 2024 Cumartesi günü anlık hal değişimi ve kalp krizi neticesinde babamı kaybettik.

Ancak bugün hala babamı tanıyan insanlarla karşılaştığımda onu hayırla yâd eden insanların olduğunu görmek bizleri mutlu ediyor.

Teşekkür ederiz, Allah rahmet eylesin.

Muhabir: HACER CEYLAN ZAMAN