Biz Muzaffer Tulukçu ile spor muhabiri olduğumuz 1980’li yıllarda tanıştık. Tesisler ondan sorulurdu. Mahallemize kurduğumuz gayrifedere semt takımına bir arsa üzerinde futbol sahası yapmak istediğimiz söylediğimizde kayıtsız kalmayıp, kullanım dışı olan kale direklerini ve fileleri gönderip saha çizgilerini de yaptırmıştı. Okul idaresinin de rızasını alarak bahçeye voleybol sahası yapmak istediğimizi söylediğimizde de, “voleybol dikmeleri hassas ayar ister. Ben yaptırayım” diyerek okul bahçesini mini spor kompleksine dönüştürmüştü. Emekli olduktan sonra Konya atletizm ve bisiklet tarihine ışık tutan yazılar kaleme aldı, Akören tarihine dair önemli çalışmalara imza koydu. HİSDER’in kurucu Başkanı Muzaffer Tulukçu ile spor ve memuriyet hayatı ile kültürel faaliyetlerini konuştuk.

Efendim, sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım. Hangi tarihte nerede dünyaya geldiniz, hangi okullarda tahsil gördünüz?

Aslen Akörenliyim ama babamın köy imamı olduğu Altınekin’in Küçükborukkuyu köyünde (Hacınuman) 10 Ocak 1955 tarihinde doğmuşum. Eğitime Akören’de başladım, Akviran İlkokuluna devam ederken Konya’ya taşındık ve Konya Mahmut Şevket Paşa İlkokulu’ndan mezun oldum. Devrim Ortaokulundan sonra da Karatay Lisesini bitirdim. Yüksek tahsilimi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümünde aldım. Henüz 19 yaşındayken 1974yılında Atletizm Antrenörü olarak o zaman adı Beden Terbiyesi Spor İl Müdürlüğü olan Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde memuriyete başladım.

 

Atletizme ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Ben aslında bisikletçi olmak istiyordum ama 1969’da en yakın arkadaşım Mehmet Özdil İmam Hatip okulunda yapılan atletim seçmesinde başarılı olup atletizme başlayınca ben de ona takıldım ve atlet oldum. Daha sporda yeni yeni mesafe kat ederken de 19 yaşında atletizm Antrenörü oldum.

Henüz müsabık atlet yaşındayken, yolun başında sayılırken Antrenör olmanız çok ilginç, değil mi?

Üzerimde annemin babamın çok hayır duası vardı. Mevlâ’nın takdiriyle 19 yaşında Antrenör göreviyle memur oldum. O zaman Beden Terbiyesi İl Müdürü Spor sahalarını beyefendisi Cemil Ergen’di. 1987’ye kadar 14 yıl atletizm antrenörlüğü yaptım. 1987’de Şube Müdürü olarak atandım. Beş yılı yakın Tesisler Şube Müdürlüğü yaptıktan sonra sicil lisans işlerine baktım. 2001 yılının haziran ayında da emekli oldum.

Antrenörlük hayatınızda yetiştirdiğiniz önemli sporcular var mı?

Konya atletizminin en parlak yıllarıydı, desem mübalağa olmaz. 14 tane milli atlet yetiştirdim. İlk milli atletim yakın tarihte vefat eden Erdem Şerbetçigil idi. Ali Tunç, Zafer Göçmez, Hüseyin Kıyak, Zekeriya Akdoğan, Bedriye Süslü, Adnan Akova, Berkan Uykur, Nihat Çolak, M. Ali Uysal, Alpaslan Ünlü ve Servet Uzuncan şimdi hatırladığım milli sporcularım. Yetiştirdiğim sporcularım arasından Konya ve Türkiye rekortmenleri de çıktı. Erdem Şerbetçigil’in iki rekoru uzun süre geçilememişti mesela. Milli takımın değerli atıcılarından olan ve genç yaşta vefat eden Mehmet Ali Uysal atış yapacağında da hakemler “Dikkat edin, rekor kırabilir” diye birbirlerini uyarırdı. Endüstri Meslek Lisesi Krosta Türkiye Şampiyonu oldu, Yolspor atletizm takımı 1. lige çıktı.

 

Milli Takım Antrenörlüğü tecrübeniz de olmuştu, yanılıyor muyum?

Evet. Atletim Federasyonu 1983 yılında Yugoslavya’da yapılan Balkan Kros Şampiyonasında Antrenörlük görevini bana vermişti.

Bisikletçi olmasanız da dernek başkanlığı yaptınız, başka dallar da da hakemliğiniz vardı değil mi?

Konya bisiklet sporunda marka bir şehirdir. Bir spor adamı olarak ben de bisiklete ve bisiklet sporcularına ilgisiz kalmadım. 1999-2003 yılları arasında Bisiklet Sporunu Koruma Derneği başkanlığı yaptım. Atletizm, voleybol ve masa tenisi dallarında da hakemlik yaparak spora hizmet ettim.

Spor sahalarından emekli olduktan sonra sizi önce medya sektöründe sonra kültür hayatında gördük. Kültürel faaliyet döneminizi anlatır mısınız?

Basın hayatıyla, 1996 yılında Akören Belediyesi ile birlikte Akören Bülteni çıkararak tanıştık. Emekli oluktan sonra da 2002 yılında da Terziler İşhanı’na büro açarak Akören dergisini çıkarmaya başladım. Bu vesileyle memleketimi ve hemşehrilerimi daha iyi tanıma imkanı buldum. 2009 yılına kadar, sekiz yılda 46 sayı dergi çıkardım. Derginin yeni sayısını heyecanla bekleyen bir kısım insanlar bunu ciltleyerek muhafaza altına aldı.

Akören dergisini çıkardığım dönemde Memleket gazetesinde de spor ağırlıklı araştırma yazıları yazdım. Bu arada 2010 yıllarda Konya’dan kaçak yollarla Şam’a okumaya giden hocaların hayat hikâyelerini “Din Eğitiminin Şam Yolcuları” başlıyla Memleket gazetesinde kaleme aldım.

Çalışma arkadaşımız Mustafa Dündar 1990’lı yıllarda Çumra İlçe Müdürü olduktan sonra Çumra Kültür Grubuyla tanışma imkânı buldum. Bu grupta Köy Hizmetleri Genel Müdürü Ali Altuntaş, Dr. Ömer Yıldırım gibi isimler vardı. Bu vesileyle üstat Necip Fazıl’ın talebelerinden, inşaat mühendisi, Konya’nın yerlisi rahmetli Mehmet Şendal ile de tanışmış olduk. Sonrasında kültür grubu genişledi, yirminin üzerindeki kültür meraklılarıyla Şendal’a ait, Taş Cami yakınındaki kerpiç evde haftalık toplantılarla tarih ağırlıklı kültür faaliyetlerini sürdürdük.

Bunun devamı olarak da arkadaş grubumuzla 2010 yılında kısa adı HİSDER olan Hikmet İlim ve Sanat Derneğini kurduk. Kuruluş aşamasında başkan ben idim. Şu anda başkanlığını Prof. Dr. Önder Kutlu’nun yaptığı haftalık fikir sohbetlerimize Karatay Belediyesi Şemsi Tebrizi Sosyal tesislerinde devam ediyoruz.

HİSDER vesilesiyle Prof. Dr. Caner Arabacı hocamdan aldığım feyz ile Akören konusunda derinlemesine araştırmalar yapmaya başladım. 1914’de kadar Hatunsaray nahiye iken, o tarihte nahiyeliğin Akören’e alındığını öğrendim. Abdülhamit Han, “İstanbul’da olduğu gibi Anadolu içinde de karışıklıklar olmasın” diye düşünerek, Hatunsaray’ın Konya’ya yakın olması, uzak bölgelerde kontrolde zorluk çekilmesini önlemek için, İstanbul’da eğitimini yapan Topal Reis’e (Ersöz) olan güvenden dolayı nahiyeliğin Akören’e aldırması, memleketim için bir dönüm noktası olmuş. Bunu, “Akören İçin Milat 1914” başlığıyla Yenigün gazetesinde bir sayfa yazıp yayınladım. Daha sonra bu bilgiyi Whatsap’tan binin üzerinde hemşehrime servis ederek duyurdum. Gebze’de yaşayan işadamı Cafer Gündüz konuyu sahiplendi ve beni telefonla arayarak bu bu bilgiyi ihtiva eden bir kitap basmamızı istedi; Akören ile ilgi bu kitabın sponsoru olacağını söyledi. İki yıl önce bu çalışmaya başladık, altı ay içerisinde tamamlayıp yayınlamayı planlıyoruz.

Akören ile ilgili çalışmalarımda haftada en az bir sayfa ayırarak bana destek veren Yenigün gazetesi sahibi Mustafa Arslan’a, Yazı İşleri Müdürü Abdullah Akif Solak’a ve diğer çalışma arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Eski atletlerden emekli müsteşar Mustafa Keten’in de ilgisi ile bir yıl kadar haftalık olarak Konya atletizm tarihini kaleme aldım. Bu çerçevede, genç yaşta korona virüsten rahmetli olan, en fazla milli formayı giymiş mili sporcum rahmetli Zekeriya Akdoğan adına atletizm camiası olarak Afrika’da bir su kuyusu açtırmaya da vesile olduk. Bu hususta destek verenlere de teşekkür ediyorum.

Eğitime Destek Platformunda iki yıl kadar Akören temsilciliğini yaptım. Bu platformda her ilçeden bir temsilci oluyor ve eğitimle ilgili sorunlar bu temsilciler vesilesiyle dile getiriliyor. Benim görüşüme göre bir öğretmen sınıftan eve, bir imam evden camiye gider gelirse verimli olmaz. Akören’in en büyük avantajı öğretmenler sokakta, halkla iç içedir. Spor da bizim ilçe halkımız için iletişimde güçlü bir vasıtadır.

Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü 2017 yılında beni, Cihanbeyli’ye bağlı Böğrüdelik köyü halkının Sibirya’dan Anadolu’ya gelişlerini kutladıkları Şükran Gününe davet emişti. Ben de Tesisler Şube Müdürlüğü dönemimde oraya futbol sahası yapılmasına vesile olmuştum ve köyü tanıyordum. Programa gittik. Mezarlık içerisindeki namazgâhta vaiz, musalla taşına oturmuş vaaz ediyordu. Yanındaki dört metre yüksekliğindeki mermer sütunda köy halkının Çanakkale harbinde verdiği şehitlerin isimleri yazılıydı. Orada bir hatıra resmi çektik. Bu sırada kafamda bir soru uyandı. Böğrüdelik, Abdülhamit döneminde buraya yerleştirilmiş, yüz küsur yıllık bir köyü idi. Biz Akören’de sekiz yüz yıldır varız ama böyle bir araştırmamız ve anıtımız yoktu. Akören’in şeceresini soyadları üzerinden araştırıp şehitleri belirleme çalışmasına başladım ve halen devam ediyorum.

 

Akören Konya’nın tahsil seviyesi yüksek ilçesi olarak bilinir. Bunun sebebi nedir?

Akören 1914 yılında nahiye olmuş, belediye teşkilatı kurulmuş. Aynı tarihe ilkokul açılmış, arkasında da jandarma karakolu yapılmış. 1914’e kadar Anadolu’da sıradan bir köy iken Akören’in gelişmesi bu tarihte başlamış. Yani Osmanlı devrinde ilk mektep açılmış. Cumhuriyet kurulduktan sonra açılan okullara bazı bölgelerde insanlar, soğuk davranmış ama Akören’de okul Osmanlı döneminde açıldığı için tedrisat muhtevası insanları rahatsız etmemiş. Diğer ilçelere baktığımız zaman; mesela Çumra ilçesi 1926 yılında kurulmuş. İlk ilkokul da 1930’lu, 40’lı yıllarda açılmış. Yani okul bölgeye ne kadar erken gelmişse köy halkı tahsile o kadar yatkın olmuş.  Bir de ilk yetişen rol modeller var. İlk yetişen öğretmenlerden Mustafa Çetin, Halis Harmankaya, Veyis Ersöz Muzaffer Özbakan, Mehmet Bağcı, Veysel Ataç, Ali Ertaş, Seyit Ali Karaman, Tacettin Karaçelebi, Mustafa Turcan gibi rol model olan insanlar vardı.Mesela Abdullah Tenekeci ve Abdullah Erkul Paşa vardır. Albay Salih Yalçın, Albay Mehmet Ekinci, Yargıtay Başkanı Ahmet Coşar vardır. Gelirler Genel Müdürü Altan Tufan, Etibank Genel Genel Müdürü Abdurrahman Yalçın, Milletvekili Ali Rıza Ercan, Vakıflar Bankası Genel Müdürü Halil Harmancı vardır. Bunlar Akören halkı için rol model olmuşlardır.

İstanbul’daki Askeri Harp Okulu İkinci Cihan Harbi nedeniyle Konya’ya nakledildiğinde Abdullah Tenekeci ve Abdullah Erkul bu okulun öğrencisidir. Konya’da kılıçlı tören elbiseleriyle Cumhuriyet Bayramı’nı yaptıktan sonra at arabalarıyla Akören’e gelmişler ve bizim “Kademe” dediğimiz çarşı boyunda yürüdükleri görüntü bile insanların ufkunu değiştirmiş. Büyükler çocuklara, “Oku da sen de böyle ol” diye telkinde bulunmuşlar.

 

Akören’de ilk fotoğrafçı dükkânı ne zaman açıldı?

Dükkânı yoktu ama Macar Hasan Lakaplı, aslı Çukurçimenli olan Hasan Diri vardı Hatta onun çektiği fotoğraf da var bende. 1950’li yıllarda körüklü makine ile fotoğraf çekerdi. Hasan Diri bu işi yapmadan önce fotoğraf çektirmeye Konya’ya gelinirmiş. 1929 yılında Nazım amcam ve arkadaşlarına diplomalarına yapıştırılmak üzere fotoğraf lâzım olmuş. Hatta nüfusa kayıtları olan bazılarının cüzdanları da henüz çıkarılmamış. Nahiyede nüfus cüzdanlarını çıkardıktan sonra, hafta sonunda ilkokul beşinci sınıf öğrencileri topluca yürüyerek Konya’ya gelmişler. Pamukçu’nun oradan sağ yoldan Demirlihan, Hasanköy, Kalfalar’dan Konya’ya ulaşmışlar. Sabah yola koyulmuşlar ve 50 kilometre yürüyerek ikindi vakti Konya’ya gelmişler. Öğretmenleri sözleştikleri yerde karşılayıp fotoğraflarını çektirmiş. Han da geceleyip ertesi sabah yine yayan yapıldak Akören’e yürüyerek dönmüşler. Bugün bakıyoruz, çocuklar iki sokak öteye servis vasıtalarıyla taşınıyor, arka sokaktaki okula çocukların çantalarını anneleri taşıyor. Çocuk sorumluluğu ne zaman öğrenecek, özgüveni ne zaman kazanacak?

Taşrada köylerin kendine özgü kültür ve gelenekleri vardır. Akören’in dikkat çekici vasfı neydi?

Akören’in bir numaralı asaleti köy odalarıdır. Dergi çalışmalarımda bunu öğrendim. 1944 yılında Bozkır Askerlik Şubesinden yola çıkan askerler bir gece Avdan’da camide konaklayıp ertesi gün Akören’e geldiklerinde Askerlik Şubesi önünde şubede bekleyen insanları görmüşler. Yol yorgunu askerler 30 köy odasında sıcak yatak ve sıcak aş verilerek misafir edilmiş. Ertesi gün sabah çorbası ikram edilmiş, torbalarına yol azığı olarak yufka ekmek koyularak 30 at arabasıyla Konya’ya uğurlanmışlar.

Konya’da toparlayıcı olduk Konya’da toparlayıcı olduk

Taşra çok göç verir ve bazen ata topraklarıyla iletişim kopar. Akören’de de böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Akören dergisi vesilesiyle, soyadı kanunu çıkmadan önce Akören’den göç eden altı- yedi tane sülaleyi keşfetme imkânı buldum. Ayrıca, 1890-1914 arasında Antalya yöresindeki sıtma belasından kurtulmak için Akören’e hayli göçlerin olduğunu, sülâle sülâle tespit ettim.  Mesela, Konya Belediye Başkanlığı yapan Ahmet Hilmi Nalçacı, babası öğretmenlik yaptığı yıllarda Akören’de doğmuştur. Süleyman Demirel’den önce Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü yapan Hikmet Turan’ın da Akörenli olduğu gibi tarihi konulara vakıf oldum. Neticede Akören eğitimiyle ön plana çıkmış, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve vali dışında birçok insan yetiştirmiştir. En önemlisi de, tüm Anadolu’da olduğu gibi; geçmiş yıllarda insanımızın çok zor şartlarda çocuklarını yetiştirdiklerini öğrenmiş oldum. Kendim de zaten az da olsa bunu yaşamıştım.

Memuriyetten emekli olduktan sonra ikinci bir emekliliği hak edecek kadar da kültürel hizmetlerde bulundunuz. Yeni düşünceleriniz, planlarınız var mı?

Kendime, insanlara, topluma faydalı olmaya gayret ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Yeni şeyler öğreniyor, bununla heyecan duyuyor, mutlu oluyorum. Öğrendiğim yeni bilgileri yazarak insanlarla paylaşıyor, onların da öğrenmelerine vesile oluyorum. Akören kitabımıza dair çalışmalarım devam ediyor. Ayrıca gazete yazılarımı da sağlığım elverdiği ölçüde sürdürme niyetindeyim.

Kaynak: MUSTAFA GÜDEN