Şiir denince aklınıza ne geliyor? Bu sözcük hayalhanenizde neyi çağrıştırıyor?

Bendeniz şiir denince kökleri insanlık tarihi kadar eski, ara sıra cılızlaşsa da hiç kurumayan, kaynağı kuvvetli fakat kolları zayıflamış bir nehri hayal ederim. İnsanlık yazıdan evvel şiiri keşfetmiştir. Sözlü gelenekte halk hikâyeleri, efsaneler ve masallar hep şiirle söylenegelmiştir. Yazı olmadığı için şiirle söylenen yapıtlar daha akılda kalıcı ve ezberlenmesi daha kolaydır. Denilebilir ki sözlü edebiyatımızın şimdiki nesillere aktarılmasında ömrü at sırtında geçmiş konargöçer atalarımızın, deve kervanlarıyla yolculuk ederken torununa anlattığı masallarda Türk kültürünü onun zihnine nakşeden ninelerimizin rolü yadsınamaz.  Bilmeceler, tekerlemeler, atasözleri hep bu mantıkla uyaklı ve veciz bir dille söylenmiştir. Az sözle çok şey anlatılmak istenmiş, söz israfı yapılmamıştır. Bu yolla insan çok ve boş konuşmaktan kurtarılır, bunun yerine düşünmeye sevk edilir. Çünkü çok konuşan değil düşünen insan faydalı işler yapabilir.

Yazıya geçişte yine nazım ön plandadır. Nesir çok sonraları gelişir. İnsan kelimelerle düşünür gerçeği hepimizin malumu. Buradan atalarımızın ne kadar geniş bir kelime hazinesine haiz oldukları gerçeği ortaya çıkar. Atasözleri, deyimler o kadar konsantre halde söylenmiştir ki birkaç sözcükle sayfalar dolusu anlam ifade edilmiştir. Ölüm, yitik ve ayrılığın ardından söylenen ağıtlar; dualar(alkış) hatta beddualar(kargış) bile kafiyelidir. Hâsılı ifadenin her türlüsünde söze verilen değer, incelik,  naiflik, zarafet kendini derinden derine hissettirir.

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy ölümsüz eseri İstiklal Marşımızda bu hazineden beslenerek anlatır bir milletin silkinişini, dirilişini ve gem vurulamaz özgür bir at gibi şahlanışını. Yahya Kemal Aziz İstanbul'unda yine bu birikimden faydalanarak dile getirir şehre bağlılığını. Fuzuli ölümsüz aşkların ölümsüz âşıklarını Leyla ile Mecnun'da ölümsüzleştirir. Baki, Divan Edebiyatında zirve'ye yerleşir.

Ne zaman ki eskiye düşmanlık başlar o zaman çözülür şiir, büyü bozulur. Kelimeler azalır, mana daralır. Çok kelimeyle kısır anlamlar çıkar ortaya. İnsanlar düşünmeden söylemeye teşvik edilir. Anlık duygulanımlar salt ifade ile yavanlaştırılır. İnsanlar atalarının diline yabancılaştırılır. Giderek dede ile torunun dilleri arasındaki uçurum derinleşir. Artık sevgiliye Enderunlu Vasıf gibi seslenenlerin avazı duyulmaz olur.

O gül endam bir al şale bürünsün yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün

Bunun yerine sevgiliyi tahtından eden, şehevi hislerle söylenmiş bir takım bayağı sözler terennüm edilmeye başlar.


Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal, 
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş! Diyen Baki'nin bu sözleri bekli de yanlış değerlendirilmiştir.

Hüner her akla geleni söylemek değildir. Hüner düşünceyi fikir filtresinden geçirip kültürel hazine ile yoğurarak yoğunlaştırılmış halde ortaya çıkarmaktır ki bu da her babayiğidin harcı değildir kanaatindeyim. Taş yerinde ağırdır sözü bu gibi durumlar için söylenmiş olsa gerektir. Sazı her eline alan şair olamaz. Herkes bildiği işi yapsın efendim. Dükkânın önünü kapatmayalım! İyi  hafta sonları.