104 yaşında olmak ve sağlıklı olmak, berrak bir hafızaya sahip olmak. Bu dünya nimetini Halil İbrahim Sayar dede de müşahhas olarak görebilirisiniz. Güzel hatıraların bir nehir gibi aktığı sohbetine katılırsanız, hemen eliniz kağıda ve kaleme gidecek, not almaya başlayacaksınız. Biz de yıllardır böyle yaptık.

Sayan dede anlatıyor:

“1950 yılı idi. Dolav Mahallesi Mescidi ile ilgileniyorum, ustalar bulup ihtiyaç olan malzemeleri temin ediyor daha sonra kullanılışını takip ediyorum. Bu esnada bir el omzuma dokundu. Dönüp baktım o mahallede oturan Hacıveyiszade Mustafa Hocam, “Buyurun Hocam” dedim.

“Evladım çalışmalarını çok takdir ediyorum, size bir tavsiyem olabilir mi?”

“Emriniz olur hocam” deyince, tane tane konuşmaya başladı: Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmaya başla. Eğer gücün ve şartların yeterse kameri ayların 13. günü 14. günü ve 15. günü de oruç tut.”

ORUÇ TUTUNUZ Kİ SIHHAT BULUNUZ

Yıl 1950’idi hemen o hafta oruca başladım, o gün bugün ameliyatlar hariç 70 seneyi geçti, bu oruçları tutuyorum. Bana en çok sorulan soru, nasıl sağlıklı ve dinç kaldınız diye ifade edilir. Cevabı asırlar öncesinden bir peygamber buyruğu: “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.”

75 yıllık bu oruç uygulamasının hafızaya olan faydasını da Halil İbrahim Sayar dedeyi dinlerken defalarca tespit ettik. Bir defasında arkadaşlardan ayrı geldiğim için sohbete geç katılmak zorunda kaldım. Selamlayıp hemen bir köşeye oturdum. Sohbet 1962 yılında Ankara’dan Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne gönderilecek olan 300.000 TL tahsisat idi. Bunun için karşılaştığı bürokratik zorlukları anlatırken şöyle bağladı:

“Nihayet hayırlı haber geldi. Ziraat Bankası’ndan aradılar. Beklediğiniz para geldi diye.” Durdu benim yüzüme baktı, halen unutamadığım ve takdirle hatırladığım bir şekilde, “Sizin dükkanın karşısındaki Ziraat Bankası” dedi. Yani Kapı Camii Tevfikiye Caddesi No 91’deki dedenin ve babamın hırdavatçı dükkanının karşısındaki Ziraat Bankası Tevfikiye Şubesi…

Bir başka ziyaretimizde ise zemin müsait olunca kısa bir tereddütten sonra biraz özel olan şu hatırayı sorma cesaretini buldum:

Efendim 1970 yılında ağabeyim bir konudan dolayı Konya İmam Hatip’ten ayrılması ve tahsil hayatının bitmemesi içinde Bursa’da devam etmesi gerekmişti. Bursa’da kimsemiz yok, bir ortaokul talebesinin bu mecburi yolculuğu ailemizi çok üzmüştü. Babam rahmetli bu hissiyatla sizi ziyaret edip, “Hacı bey şu oğlana bir nasihat etseniz de okuldan derslerden başka işlerle uğraşmasa” diye bir arz-ı halde bulunmuştu değil mi?

Eğitime ve yardıma  adanmış iki ömür
Eğitime ve yardıma adanmış iki ömür
İçeriği Görüntüle

Bu soruyu sorduk ama hem özel olduğu için hem de mutlaka silinmiştir düşüncesiyle tereddüt içindeydim. Cevap beni de Sayar dedenin işyerinde mutad ziyaretimiz için olan dostları da çok şaşırmıştı:

“Haa evet, tabi ağabeyini dinledim nasihat ettim bir de 50 lira yol harçlığı verdim. Geçen senelerde bir iftarda karşılaştık, güzel bir yemek duasında bulundu ve kendini tanıttı.” Buyruk ne idi: “Oruç tutunuz, sıhhat bulasınız.”

Yine bir başka ziyaretimizde de estetik konusundaki hassasiyeti çok dikkatimizi çekmişti. ESTETİK. Yani 2025 yılında bile öksüz olduğumuz bir konu. Şehirlerimizde, caddelerimize 4 katlı, 6 katlı, 8 katlı ve 12 katlı yollarımıza bakamdan önce yüksek minareli ve orantısız kubbeli estetik fukarası yeni camilerimize bakalım. Çok yüksek olduğu için sonradan kısaltılan minareler olur mu?

Türkiyemiz’de depremin gündeme getirmesi ile bir dizi minare kısaltıldı. Konyamız’da da Yaka Yolu’ndaki Çolak Hoca Camii’nin minareleri kısaltıldı. Yeni Buğday Pazarı Camii’nin minareleri ise eğilmeye başladığı için tamamen yıkılıp yeniden inşa edildi. Kaynak Hasan Özönder merhum.

İPLİKÇİ CAMİİ’NİN KIBLESİNE İNŞA EDİLDİ

Halil İbrahim Sayar dede anlatıyor: İplikçi Camii müze idi, Larende’deki Arkeoloji Müzesi’ndeki Lahitter, aslanlar burada camiinin içinde idi. Uzun ısrarlar sonucu boşaltma kararını aldırdık. Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün vinçleri ve desteği ile nakil tamamlandı. Cami için çalışmaları takip ederken, bir nine yanıma geldi ve “Evladım bu camiinin şadırvanı ben inşa etmek istiyorum, bir miktar param var bu sizindir, bu hizmet için kulanınız” dedi.

Yıl 1962 yer Koya… Ne yaparsınız? Bir çeşmeci ve mozaik ustaları çağırıp bir duvara şadırvanın çeşmelerini sıralarsınız değil mi? İşte Halil İbrahim Sayar farkı burada kendini gösteriyor:

Zaten İstanbul’a gidecektim. Edirnekapı Mihrimah Camii’nin şadırvanını bire bir ölçüledim ve bu Mimar Sinan eserini Konyamız’a İplikçi Camii’nin kıblesine inşa ettik. Bir akustik harikası olduğu için gelip geçen uğrar, televizyonlarda ve basında defalarca haberler çıktı.

Hatta birinde “Mimar Sinan” eseri benzetmesine herkes rastlayabilir. 1962 yılında böyle üstün bir estetik düşüncesine sahip olan Halil İbrahim Sayar dedeyi bir kere daha hürmetle selamlıyorum. Rabbim sayılarını arttırsın, devamını getirsin.

Kaynak: Mustafa Sinan Ümit