Hatırlar mısınız bilmem, geçen haftaki yazımızın başlığı “Uzman Körlüğü” idi. Uzmanlık konusuna eleştirel bakışımızı bu hafta da paylaşmaya devam edeceğiz.

***

Meşhur sözdür, “elinde keser olan her gördüğünü çivi zanneder.” 

Uzmanlar da belli bir eğitim almışlar, belli işlemleri yapmakta ustalaşmışlardır. Örneklerimi -alınganlığa mahal vermemek için- yine kendi alanım olan tıptan vereceğim. Kimi hekimin elinde “anjio” vardır, kimisinin elinde gastroskop. Elinde “anjio” olan her önüne gelene o aletle anjiografi yapmak ister. Elinde gastroskop olan her gelene gastroskopi yapmak ister. Olur mu böyle şey demeyin lütfen. Kendinizi bir yoklayın. Kendi mesleğinizle ilgili durumu gözden geçirin. Lokantacıysanız herkesi yemek yemesi gereken bir aç ya da damak düşkünü sanmanızı bir noktaya kadar doğal karşılanması gereken bir durumdur. Tuhafiyeci iseniz dükkânınıza giren herkese gömlek, gömlek olmadı kazak satmak istersiniz ve bu isteğinizi gerçekleştirmek için makul bazı atraksiyonlara da girişmeniz bir nevi mesleğinize olan bağlılığın ve ustalığın gereklerinden sayılır. Burada önemli olan aldatmamaktır. Uzmanlığınızı, mesleğinizi o işi bilmeyenleri aldatarak uyguluyorsanız bu o mesleğe de, insaniyete de ihanettir.

Bu noktada Amerikalı şair T.S. Eliot'un dizeleri akla gelir. Şöyle der şair: “Bilgide kaybettiğimiz bilgelik nerede?” Buna nazire yapmak istersek çok rahatlıkla şu dizeyi söyleyebiliriz: “Parçada kaybettiğimiz bütünlük nerede?” 

Maalesef bu bilgelik ve bütünlük kaybı uzmanlık düzeyi ile doğru orantılı olarak artmaktadır. İyi yetişmiş bir pratisyen hekim hastanın bütünün görmekte ve değerlendirmekte dahiliye uzmanından, iyi yetişmiş bir dahiliye uzmanı hastanın bütününü değerlendirmekte bir gastroenterolog ya da endokrinologdan, iyi yetişmiş bir gastroenterolog hastanın bütünün değerlendirmekte bir hepatologdan daha iyidir. Bu anılan uzmanların giderek daha az şey bilmelerinden ya da kendilerini geliştirememelerinden değil, işin doğasından kaynaklanan bir durumdur.

Konunun sağlık hizmetlerine yansıyan yanına gelince! 

Ey okuyucu, şu an ABD'nin başında olduğu gibi gece gündüz sağlık sistemi ha çöktü ha çökecek kâbusu yaşamak istemiyorsan siyasetçiden uzmanlar, süper uzmanlar, ultra uzmanlar istemeyi bırak. Senin şu organından bu organından önce sana sahip çıkacak, seni tedavi edecek, iyi yetişmiş pratisyen hekimlerin senin en kolay ulaşabileceğin noktalarda (örneğin, mahallende) bulunmasını iste. Dahiliyeciler ve genel cerrahlar ilçende, gastroenterologlar ve endokrinologlar ilinde, hepatologlar, cerrahi onkologlar bölgende bulunsun. Daha ötesi de ülkendeki saygın bilim ve araştırma kuruluşlarında gerektiği zaman hizmetinde olsun. Bunların hepsi ilçende, hatta köyünde hazır ve nazır olsun istiyorsan, sana derim ki “bindiğin dalı kesiyorsun, farkında olmadan hem uzman kişilere hem de kendi anlık rahatlığın için gelecek nesillere zulmediyorsun.”

Uzman kişilere yaptığın zulüm onları uzmanlık gerektirmeyen, uzman olmayan kişilerin de yapabilecekleri işlerde istihdam etmeye kalkışman dolayısıyladır. Hemşire varken doktora iğne yaptırmaya kalkışmak ne kadar abes ise, basit bir ishali gastroenteroloji uzmanına tedavi ettirmeye kalkışmak da o kadar abestir. “Elimizin altında var nasıl olsa”, “ne iş yapıyorlar sanki” gibi ipe sapa gelmez düşüncelerle uzmanları hor kullanmaya kalkışanlar onca emek ve masrafla yetişmiş bu insanları mesleklerinden soğutur ve yabancı hale getirirler. 

Gelecek nesillere yaptığın zulüm ülkenin maddi imkânlarını kötüye kullanman dolayısıyladır. Uzmanlaşma düzeyi yükseldikçe gerek hizmet veren kişinin yetişmesi, gerekse verilen hizmetin gerçekleşebilmesi için gerekli altyapı ve araç-gereç pahalanmaktadır. Başı ağrıyan sıradan bir hastayı pratisyen hekim 5 liraya tedavi edebilirken algoloji (ağrı bilimi) alanında ultra uzman olmuş bir nörolog aynı hastayı en az 50 liraya tedavi eder. Biz büyük devletiz eyvallah, ama har vurup harman savurmak ne bütçemize ne de inancımıza sığmaz.

Benim görevim uyarmakla sınırlı. Şu an görevimi yapmış olmanın huzurunu duyuyorum. Sen de ey okuyucu, bu konuda görevini yap; huzurlu ol, huzur verici ol.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)