Onomastik adlandırma bilimi demek. Kişi ve yer adlarının nasıl verildiğini, ad verilirken belli kurallara uyulup uyulmadığını inceliyor bu bilim dalı. Çok bilinen antroponim (kişi isimleri), toponimi (yer isimleri), hidronimi (su kaynaklarının isimleri), etnonimi (kavim, kabile, halk isimleri), kosmonimi (gök cisimlerinin isimleri), teonimi (dinsel veya mitik varlıkların isimleri), zoonimi (hayvan isimleri) gibi dalları da içeren 20 kadar alt dalı var.

Konuyla ilgilenenler bir "Türk onomastiği" olduğunu vurguluyorlar. 1950'lerde ülkemizde Prof. Z. Fahri Fındıkoğlu'nun himmetiyle "Türkiye Onomastik Merkezi" kurulmuş ama sanıyorum akîm kalmış. XXI. yüzyılın başında, Konyalıların yakından tanıdığı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu Hoca, "Türk Ad Bilimi" başlığını taşıyan bir kitap yazmış. Ne ki aradan 10 yılı mütecaviz bir süre geçmesine rağmen, alt başlığı "Giriş" olan bu kitabın da devamı gelmemiş. Bununla birlikte, onomastik ile ilgili çalışmaların ardı kesilmiş değil; kongrelerde, sempozyumlarda tebliğler sunuluyor, dergilerde makaleler yayımlanıyor. 

***

Rahmetli Prof. Dr. Mehmet Eröz "Atalarımızın köy ve kent isimlerini bulup koymada, büyük bir prensip ve şuura sahip olduklarını görüyoruz. Bugün birçoğumuzun ve bazı idarecilerimizin zannettiklerinin aksine, her nereye bir isim verilmişse, bir geleneğin, bir hesabın eseridir." diyor bir makalesinde. Sanmayın ki atalarımızın bu hassasiyeti sadece yerleşim yerlerinin adlarıyla sınırlı.

Dede Korkut Kitabı'nda Türklerde ad almanın öyle kolay bir iş olmadığı anlatılır. Er kişiliğini gösterecektir bir erkek ki bir adı olsun. Acaba kadınlara nasıl verilirdi o dönemlerde adlar? Satı'yı, Durdu'yu, Söngül'ü (erkekler tarafında Satılmış'ı, Duran'ı, Soner'i) anlayabiliyorum ama daha ötesini anlayamıyorum. Nasıl olmuş ta Rahman Suresi'nde geçen "tükezziban"daki "kez(i)ban" bu kadar yaygın bir ad olabilmiştir? (Kezban'ın Arapça “tükezziban”la ilgisi yok Farsça “Kedbân”dan geliyor diyenler özünde haklı olabilirler, ancak “Kur'an'da geçtiği için kızıma bu adı koydum” diyen o kadar çok kişi tanıyorum ki!)Ya son zamanların moda kız adı "Aleyna"ya ne demeli? Bazı gelenek düşmanlarının iddia ettiği gibi Kezban'ı zamanın Kur'an'ın anlamını bilmeyen cahil halkı bir güzel anlamı var sanarak koymuşsa, şimdilerin işi ibadetlerinde bile Kur'an'ı Türkçe mealinde okumaya vardıracak kadar çok bilmişleri acaba "Aleyna" için ne buyururlar? 

Romalıların kadın ismi konusundaki kısırlıklarını okuduğum zaman hayrete düşmüştüm. Taş çatlasa on tane kadın adı varmış koskoca Roma'da. Peki, insanlar hangi kadından bahsedildiğini nasıl anlıyorlarmış diye bir soru geliyor hemen akla. Onu da ana-baba, soy sop ekleri ve sıfatlarla hallediyorlarmış: Nerongilin Şişman Roza gibi... Dünya'daki en büyük imparatorluklardan birini kuran insanlar acaba tam anlamıyla erkek egemen bir toplum mu oluşturmuşlardı? Gerçekten de "kadının adı yok" muydu bu insan aklını zorlayacak kadar geniş bir alana yayılan bu devasa devlette? İyi de, o zaman Kleopatra nasıl hükümdar olmuştu?

***

Ülkemizde yerleşim yerlerinin adı İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarda olduğu yıllarından başlayıp Cumhuriyet Dönemi'nde de sürmek üzere, sık sayılabilecek aralıklarla değiştiriliyor. Doğup-büyüdüğüm Samsun'daki kadim Engiz'in adı Ondokuz Mayıs olmuş örneğin, Matasyon'unki Atakent. İyi ya, Türkçeleştirmişiz diyebilirsiniz tabii ki de, "söz konusu eski adlarda Rumca bulanlar aynı şeyi Samsun'da neden bulamazlar acaba" ya da "yoksa köye, kasabaya gücü yetenler ile güç mü yetiremezler"diye sormaz mısınız?

Yakın yerlerde de var bu tür değiştirmeler. Tepeköy'ün Tepekent oluşu gibi. Antalya'ya her gidişimde dikkatimi çeker Evrenseki tabelası... Kenan Evren döneminden kalmış besbelli. 

***

Türk dünyasındaki klasik yer isimlerine bir bakın. Hangi geleneğe uyar bu isimlendirme? Tabii ki bulamadınız. O zaman Yunan'a, Roma'ya müracaat edeceksiniz. Onlarda bol bol örnek bulursunuz. Heraklius başa geçer Heraklia olur Selevkos dönemindeki Selevkiya'nın adı... 

Geleneksel yer adlandırmalarımızda hiç mi geçmez insan adları? Geçer tabii ki. Ancak birini onurlandırmak için değil, Hasanboğuldu örneğinde olduğu gibi baştan geçmiş acı tatlı olayları hafızalarda saklamak için...

Dikkat edin bizim şehirlerimizin adlarında kağanların, sultanların, padişahların, komutanların isimleri neredeyse hiç geçmez. İlginçtir, kadim Türklerin doğumda konup ölüme kadar taşıdıkları bir adları dahi olmadığı dahi söylenir.

***

Mesleğimle ilgili olduğu için hastane adlarına değineyim izninizle... İskilip'e bir hastane açmış Sağlık Bakanlığımız. Adı İskilipli Atıf Hoca Devlet Hastanesi... Daha mürekkebi kurumadı desek yeridir, İstanbul'daki Haydarpaşa GATA'nın adı Haydarpaşa Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi oldu. Cılız birkaç itiraz olunca bazı ehli kalem "GATA'yı Abdülhamit Han kurdurmuştu" diye savunmaya geçtiler. Nur içinde yatsın, Abdülhamid'in devlete, millete büyük hizmetleri olmuştur; ama bu, adının bir hastaneye verilmesini gerektirir mi?

***

Konu hakkındaki genel kanaatim Türk onomastiği üzerine kafa yormak ve gelenekten yola çıkarak geleceği inşa etmek.

Ama illa da Grek'in, Roma'nın izinden gideceğiz denilirse... 

  • İsimleri kısa tutalım: Örneğin, Sultan Abdülhamid yerine onun zamanında yapıldığı gibi Hamîdiye deyip geçelim. 
  • İlintili isimler koyalım: Örneğin hastaneye bir hekimbaşının ya da adını verelim, köprüye bir mimarın, okula bir eğitimcinin.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)