Bazen insan canı sıkılır, sokağa çıkıp biraz dolaşayım der, çıktığına pişman olur. Caddeye çıkıyorsun yerlere bakamıyorsun. Bakmaktan iğrenirsin. Yerlerdeki balgam ve sümükten geçilmiyor. Sağına bakıyorsun içindeki yenilmiş, ambalajı yere atılmış bir kutu veya poşet, sola bakıyorsun çocuğunun ağzını burnunu silerek fırlatılmış bir mendil görürsün.

Halkımızın yüzde doksan dokuzu İslam Dinine inanmış, onun ilkeleriyle yaşamaya çalışan fertlerden oluşuyor. Dinimizin, tevhid inancının yanında temizliğe ne kadar önem verdiği herkesçe malum. El ve yüz temizliğine, beden ve ruh temizliğine, çevre temizliğine çok önem veren bir dinin mensubuyuz. Namaz kılmak için temizlenmek gerekiyor. Günde beş vakit abdest alıyoruz. Hac ibadetini yapmak için abdest alıyoruz. Dilek ve hacette bulunmak için abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra münacatta bulunuyoruz. Sararmış dişlerle gezmekten imtina eden bir peygamberin ümmetiyiz. Her yemeğin arkasından dişlerini misvakla temizlemiş. Peygamberimizin sünnetini uygulamakla gurur duyan halkımız nedense konu temizliğe gelince es geçiyor. 

Âlemlerin Rabbi olan Yaratıcımız Yüce Allah, “Şüphesiz ki Allah çokça tövbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever” buyurarak temizlik hususunda ne kadar titiz davranmamız gerektiğini bizlere bildirmektedir. Meselâ temizlenmeden namaz kılamayız, Kâbe'yi ziyaret edemeyiz, Kur'an okuyamayız. Anlaşılan o dur ki her şeyin başı önce iman sonra da temizliktir. Sevgiliği peygamberimiz de “Temizlik imandandır” buyurmuştur. 

Sevgili Peygamberimiz (SAV) “Din, temizlik üzerine kurulmuştur.” Buyurarak yüce dinimizin temizliğe vermiş olduğu önemi belirtmiştir. Sadece beden temizliği yeterli olmayıp kişinin ruhen de kalben de temiz olması gerekir. Yani bir kişinin iyi bir Müslüman olabilmesi için, temiz giyinecek temiz düşünecek. Kendisi için ne istiyorsa başkası için de onu isteyecek. Bir başkası için kötülük, fitne fesat düşünmeyecek. Herkes için iyilik isteyecek. Aynı Hz. Ebu Bekir gibi! Elleri havaya kaldırıp gözyaşları içinde; “Yarabbi, benim vücudum cehennemin üzerini o kadar kaplasın ki hiçbir mümin orada yanmasın.” diyebilmektir.

 Yine diniz temizliği bununla da yeterli bulmuyor. Kişinin kendisini, evini ocağını temizlenmesini emrettiği gibi çevresini de temiz tutmasını emretmiştir. Sevgili Peygamberimiz; “Avlularınız temizleyin” buyurarak evlerin çevresinin de temizlenmesini emretmiştir. “Lanete uğrayanlardan olmayınız” diyen Peygamber Efendimize sahabeleri sormuş:

- Bunlar kim Ya Resulallah?

Resulullah Efendimiz de; “Halkın gelip geçtiği yolu ve gölgelendikleri yeri kirletenlerdir.” buyurmuştur.

Sanki biz temizliğe bu kadar önem veren bir dinin mensubu değilmişiz gibi yaptığımız uygulamalar bunların tam tersi. Kimisi evini temizlediği kovadaki kirli suları “şarp” diye balkondan aşağı dökmekte bir sakınca görmüyor. Atık maddelerini çöp konteynırlarına boşaltırken üstü açık bir şekilde ala sulu atıyor. Yiyip içip yerler atan ota yaşlı, genç birçok vatandaşımız var. Çöp atıklarının üzerine konan bir sinek bütün bir mahalleyi tehdit edebilir. Ağzı açık atılan çöpler bakteri oluşturarak çevreye pis kokuların yayılmasına sebep olabilir. Bu da salgın hastalıklara davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramaz.

İnsanların gelip geçtikleri yerleri kirletmek,  insanları rahatsız etmek ne din ile bağdaşır ne de insanlıkla. Bunu için halkımızın eğitilmesi, bilinçlendirilmesi çok elzemdir.

 Belediyelerimiz halka temizlik hizmeti verirken çok titiz davranmalıdır. Çöp konteynırlarını boşalttıkları zaman mutlaka sabunlu su ile yıkamalıdır. Ayrıca her konteynırın yanına birde kâğıt, plastik gibi geri dönüşebilir atık maddeleri için de kutular koymalıdır.

Eskiden çok güzel adetlerimiz vardı. Herkes kapısının önünü süpürür, sokaklar pırıl pırıl olurdu. Bunu canlandırmak hiç de zor değil. Sivil toplum kuruluşları, belediyeler bu işe öncülük etmelidirler. Televizyonların toplum üzerinde tartışılamaz bir etkisi vardır. Bu konuda halkı bilinçlendirecek programlar hazırlanabilir, reklam karelerinde halkın hafızasına yerleştirilebilir. Temiz bir toplum temiz bir çevre. Mesela çöplerimiz nasıl atılmalıdır. Bunu uygulamalı bir şekilde halka anlatılırsa da eninde sonunda başarıya ulaşılacaktır.  Çöp kenti yerine modern bir Konya olabilir. Gökdelenlerin yerine ağacıyla, yapay göletleriyle bir dünya cenneti olabilir. 

Halkımıza çevre bilinci mutlaka aşılanmalıdır. Çevremizi temiz tutmak, yeşile sahip çıkmaz hepimizin görevidir.

Not: Türk Ocağı Konya Şubesinin Konferansları yeni yılda da devam ediyor. Bu hafta 4-Ocak – 2014 tarihinde Yard. Doç. Dr. Rıdvan Öztürk, “Afganistan Laboratuarında Trük Diline Bakış” konusunu anlatacak.