SEN BİZİM MARKALAŞTIRABİLDİKLERİMİZDEN MİSİN?

Konya Aydınlık Evler Mahallesi mevkiinde, İstanbul Yolu üzerinde kain yaya üst geçidinin bir yüzünde 20 metreye 1,5 metre ebadında herkesin okumadan geçemediği iri bir ibâre var:

"Konya'yı dünyada marka kent haline getirdik."

Müslümanlığını bir bedel mukabilinde değişmek istemeyen, i'tikadi titizliğini elden bırakmamış her mü'min bilir ki, çağlar boyu farklı maskeler takmış olsa da bugün itibariyle red ile mükellef bulunduğumuz küfür; 'Kapitalizm'dir.

Soğuk savaş döneminde komünizm imiş gibi görünmeyi de beceren bu küfür sistemi doksanlardan sonra 'Globalizm' ismini kendine daha münasip görmüştür. Bir mali sistem olmaktan öte bir tarz-ı hayat inşası ve giderek bir 'din' olarak tavsif edebileceğimiz Globalizm, üç puttan istifade etti: Demokrasi, insan hakları, serbest piyasa.

Bu dinin sağlam bir sâliki olmak istiyorsanız, umdelerine sarsılmaz bir inançla bağlı olmalısınız. Bunlar hemen hemen herkese öğretilmiştir. Mevzumuzla alakalı kısımlarını zikredecek olursak:

Kârın a'zamîleştirilmesi esas olup bunun temin için üretimi artırmak şarttır.

Her işletme ve ülkenin iktisadî faaliyetleri mutlaka büyümelidir.

Büyümek için tanıtım, reklam yapmak gereklidir. Bunun yolu da vazgeçilmez olarak markalaşmaktan geçer...

Globalizm "liberal polikitalar"la bütün dünyayı işgal ederken işine yarayacağını umduğu her şeyi emtialaştırdı.  Kendisini yok edebilecek düşmanlarını ehlileştirmekte bu sistemin üstüne yoktu.

Emtialaştırılma hadisesinde Konyalıların yakın zamanda şahit olduğu bir misal var. 'Mevlana ve Mevlevîlik' 

Konya'da bu geleneğin turistik bir malzeme haline gelmesinden müşteki imiş gibi görünenler emtialaştırma ameliyesinin hızla ilerlemesine dur demediler. Bu mesele çok konuşulduğu için fazlaca üzerinde durmaya lüzum yok... "Umre ve hac turizmi" diye bir kepazeliğin neşv-ü nema bulması bu işin Mevlevilikte kalmayacağını gösterdi. 50 TL'lik alışverişe bir Umre kuponu verildiğini de gördük.

Eskiden reklam yapmanın caiz olmadığını söyleyen bazı zevat vardı. Bu telakkiye göre her reklam bir yalan ihtiva ediyordu. Eski zamanlarda kalmış bir esnaf tavrı anlatılmaz oldu: "Ben bugünkü siftahımı yaptım onu da komşudan al." 

Reklam ne diyor: "Komşudan alma benden al."

Konyalılar dünya sisteminin işleyişi ve kapitalizmin maskeli balosu meselesine kafa yormayı neden bıraktı?

Çünkü Türkiye'de İslamcılık ve Milliyetçilik antikomünizm istikametinde konumlandırılmıştı. En büyük düşman Allahsızlık fitnesi ve Komünizm idi. Doksanlardan sonra düşman ölünce de savaşçıya düşen evine gidip işine gücüne bakmaktı. “Yeter savaştığımız biraz da para kazanalım” zamanıydı...

“Hem artık savaş ekonomiyle” idi. Önce gelişmekte olan ülkeler safından gelişmiş ülkeler safına geçmeli oradan da ilk 10'a girilmeliydi...

Esas düşmanın Kapitalizm olduğu ve soğuk savaşın ördekleri sistemin kucağına kovalamak için yapılan bir 'muvazaa' olduğunu kimse söylemiyordu. Bu sebeple Kapitalizmin şefkatli kollarına atlamakta bir beis görülmedi.

"Müslüman'ın zengin olması lazım. Zengin olmamız için de markalaşmamız, reklam yapmamız lazım.  Bir köy olan dünyada fark edilmek ve rekabet edebilmek için markalaşmamız lazım. Bir Konyalı olarak benim ürünümün daha çok satılması için Konya'nın müspet bir imajı olmalı. 'Konya da üretilen mallar ve hizmetler kaliteli, Konya'da hayat kalitesi çok yüksek' dedirtmeliyiz ki hep birlikte daha çok kazanabilelim. Konya'nın imaj problemini aşmamız lazım.  Konya'ya büyük şirketleri üst seviyedeki idarecileri yerleşmiyor ağabey. Çünkü Konya'da modern bir hayat yok..."

Bu acıklı fikriyatı (fikirsizliği mi demeliydik?) daha fazla misallendirmeye yürek dayanmaz.

Türkiye kısa bir süre zarfında Globalizmin (demokrasi-insan hakları-serbest piyasa) şefkatli kollarında ve huzur içindeydi artık. Türkiye başında İHL mezunu, eşi başörtülü, namaz kılan iki adam bulunan Kapitalist işleyişe adaptasyon konusunda şehvetli, müreffeh, mes'ud bir ülke olma yolundaydı artık.

"Tüketicinin talepleri"nin tek kutsal kabul edildiği "müşteri memnuniyeti"nin hayatın esası olduğu bir dünyanın cennete değil, cehenneme hazırlık yapılan bir dünya olduğunu söyleyecek kadar saf(!) değildi hocalar.

Globalizmi, (demokrası-insan hakları- serbest piyasa) inkâr etmeksizin 'lâ' denilemeyeceği hususunda müftiler mi bir ikazda bulunacaktı?

Bir şeyi almak için harekete geçtiğimizde elimizdekini bırakmak zorundaydık.

Neyi bıraktığımızı, kaybettiğimizi hatırlayamadık bile. Dostluklarımız, kardeşlerimiz, akrabayı taallukatımız, komşuluklarımız,  köy odalarımız, mahalle arkadaşlarımız, sazımız-sözümüz, hatır-gönül sayarlığımız, kanaatkârlığımız, muhabbetimiz, yarenliklerimiz, sohbetimiz! 

Bugün itibariyle dışarıda bırakmamız, reddetmemiz lazım gelen şey kendimize mahsus ne varsa imha eden bunun yerine de bütün dünyada geçerli olan bir insan tipini inşa eden Globalizmdir.  "Lâ" ile dışarıda bırakılacak olan şey başka 'izm'ler değil 'Globalizm'dir. En asgarisinden i'tikâden dışında kalmaya çalışmalı, bütün dünyada müntesipleri bulunan bu dînin prensiplerine kalben buğz etmeli değil miydik?  

Şu an itibariyle Konya'da para kazanmaya başlamış bütün müteşebbisler Word Street'deki iş adamları gibi giyinmeye, davranmaya, düşünmeye ve inanmaya başlamışlardır... Bu cereyan kendi insan tipini imal etmeye hızla devam etmektedir. 

Konya'nın bir dünya markası olması fikrinden rahatsızlık duymayanlara mübarek bildikleri şeylerin markalaşması fikrini hatırlatsak acaba bir şey değişir mi? 

Annemiz mesela... Annemizin markalaşmış hali hangimize sevimli gelir? Birisine "annenin bir marka olduğu söyleniyor"  dense bu sözün muhatabı için hakaret olduğu tartışmasız iken; mahallemizin, semtimizin, ekmeğini yediğimiz suyunu içtiğimiz, şahsiyetimizin teşkilinde tesiri olan şehrimizin markalaşmasından niçin hicap duymuyoruz?  

Bir şeyin markalaştırılması demek o şeyin emtialaştırılması, paketlenmesi, barkodlanması, ticarete elverişli hale getirilmesi demek. Markalaşan artık kendisi değil,  tüketicinin talebine, modaya ve trende, dünya vatandaşının beklentilerine göre şekillenmiş şeydir. Markalaşmak, inkâr ile mükellef bulunduğumuz hayat tarzına intibak etmektir.

"Konya'nın ve Konyalıların markalaşmasından rahatsızlık duyanları anlayacak ve bu telakki ile tesanüd edecek i'tikadî, fikrî, siyasî temayülü beklemekle boşa mı umutlanmış oluruz?

Lügatte 'marka' maddesinde şu ifadeler yer alıyor:

Marka:[İt.Marca/Almanca mark (Ma'rka)] is. 1. İşaret; damga. 2.Bir nesneyi veya ticari bir ürünü benzerlerinden ayırmaya veya tanıtmaya yarayan işaret. 3. Üzerine tanıtıcı bir işarete konularak satılan ticari mal. 5. Para veya bilet yerine kullanılan herhangi bir maddeden yapılma pul.

Markacı:1.Marka satan kimse. 2.argo. Başkalarını kandırarak yasa dışı yollardan çıkar sağlayan kimse. 3. argo. Pezevenk. 4. argo. Fahişe. 5. Vestiyerci (*)

* Ötüken Türkçe Sözlük Yaşar Çağbayır. İst. 2007

 

21 Rebiül Evvel 1435