İnsanı insan yapan en güzel hasletlerden biri hayâ, edep ve ahlaktır. Bir insan bu duygulardan mahrum kaldığı zaman canavarlaşır, hatta ondan daha vahim bir tablo sergileyebilir.

Günümüzde insanlıktan, insan olma özelliklerinden farkında olmasak da süratle uzaklaşıyoruz. Televizyon kanallarını açıyoruz, hemen kapatıyoruz. Dinlediğimiz haberler öyle feci ki izlemeye tahammül edemiyoruz. Bir bakıyorsun ki ufacık bir tartışmadan mahkemeye düşmüş arkadaşlar, birbirini öldüren gençler, sokak ortasında çocuğunun gözü önünde annesini öldüren babalar!

Bunlar gerçekten çok vahim tablolar. Görmeye ve duymaya asla tahammül edemeyeceğiz durumlar.

Gazete başlıklarına bakıyorum. O kadar yavan haberlerle dolu ki. İnsanın okuyası gelmiyor. İki haber okudum. İkisi de cinayet üzerine. Birisi bir arazi tartışması yüzünden hasmını öldürüyor ve odasının döşemesinin altına gömüyor. Bir başka haber de Karaman'dan. 81 yaşında bir kadının evine girilmiş ve alt tarafı çıplak bir vaziyette öldürülmüş.

Behey gafil! Hangi hakla sana ait olmayan birinin evine giriyorsun? Sana ait olmayan bir hanede ne işin var? Nasıl o kadının mallarına el uzatabiliyorsun? Haydi, parasını aldın, namusunu neden pây-i mâl ediyorsun?

İnsan hayatı ve namusu, sizce en mukaddes kavramlardan değil midir?

İnsanın doğuştan getirdiği en temel haklarından biri de can, ırz ve namus ve malıdır. Bunlara dokunulması haramdır. Can, en aziz bir şeydir. Hiç kimse bir diğerini öldüremez. Suçu ispatlandığı takdirde bunu da ancak mahkemeler infaz edebilir. Yani bu kişi, diğer bir kişinin hayatına taammüden, yani önceden planlayarak son verirse mahkeme kararıyla o şahsında yaşamına son verilir. Hata ile öldürmelerde maktulün yakınları mağdur edilmemesi için makul bir bedel tespit edilir. Hapse girecek kişinin kendi yakınları da mağdur duruma düşeceğinden ölenin yakınları tarafından kısas uygulanması affedilebilir, her iki taraf belli bir bedel karşılığında uzlaşabilir.

Kişinin namusuna dokunulması, izzet-i nefis kırıcı bir harekettir. İster zengin ister fakir, ister bey ister paşa olsun hiç kimseye böyle bir imtiyaz verilmemiştir. Gerek dini inançlarımızda gerekse töremizde bir kişinin namusunu lekelemek en büyük suçtur. Türklerin İslamiyet'i kabul etmeden önce bu suçun cezası idamdı. Zina en zelil bir davranıştı. Zina eden kadın ve erkek eğer bekârsa evlendirilir, evli iseler her ikisi de ölümle cezalandırılırdı. İslamiyet'in kabulünden sonra da mütecavize tazir cezası uygulanmıştır. Zina suçunda ise had ve recm uygulanmıştır. (Tazir, suçun çeşidine göre azarlama, bazı haklardan men ve sopa ile vurma gibi takdiri mahkemeye bırakılan cezalardır.)

Günümüzde mahkemeler hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk, adam öldürme, gasp, haneye ve ırza tecavüz v.s suçlardan dolup taşmakta. Kanunların yetersizliği, mahkemelerin siyasallaşması yüzünden suçlular hak ettiği cezayı maalesef alamıyorlar, birkaç ay yattıktan sonra ellerini kollarını sallaya sallaya serbest bırakılıyor, hapisten çıkar çıkmaz aynı suçları işlemeye devam ediyorlar. Zina suç olmaktan çıkarıldı. Zaniler, kutsal değerlerimizi hafife almakta ve fütursuzca şeni hareketlerine devam etmektedirler. Bunlar sadece gönüllü kişilere müracaat etmiyorlar. Namuslu kadınlara, genç kızlara da musallat olmakta, özellikle çocuk yaştakileri baştan çıkarmaktadırlar. Baştan çıkardıkları kızları videoya çekip ailelerini de taciz etmekte ve onları da zor durumda bırakmaktadırlar. Hatta daha önce flört ettikleri kızların uygunsuz fotoğraflarını eşlerine göndermekte, onların da hayatını zindan etmeye devam etmektedir. 

İnsanlığın neresindeyiz, derseniz esfele safilindeyiz. Aşağıların aşağılarındayız.

Peki, burada kalmak zorunda mıyız?

Eğer Türk milleti ve devleti olarak kıyamete kadar yaşamak istiyorsak özümüze geri dönmek zorundayız. Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmak, onları yüceltmek durumundayız.

Önceden Türk denince özü sözü bir, kalem gibi dosdoğru, sözüne güvenilir, haktan ve adaletten ayrılmayan, verdiği kararlarda isabetli, cesur, kahraman, dünyaya nizam veren biri anlaşılırdı. Şimdi ise esamesi bile okunmak istenmiyor.

Kadınlarımız son derece iffetli, namus için ölümü göze alan insanlardı. Hepsi birer gurur abidesi idi. Erkekler gibi ata biner, kılıç kuşanır, ırzını ve namusunu korur, vatan savunmasında erkeğinden geri durmazdı. Erkeğinin yanı başında, her an onun danışmanı, sığınacak güvenilir bir liman idi.

Peki, şimdi ne durumdayız? Bunu kamuoyuna sormak lazım? Kaç kişi mutlu bir evliliği sürdürüyor, evlenecek gençlerden kaç kişi karşı cinse güveniyor? 

Bu sorulara net bir şekilde cevap vermek mümkün değil. Ama birbirine güvenmeyen eşler veya gençler, aldatma dolayısıyla yuvaları yıkılan aileler hiç de azımsanacak sayıda değil.

Türk'ün ahlakı, İslam ahlakıyla bütünleşmiştir. Neden silkinip özümüze dönmüyoruz. İlla kendimize gelmek için büyük badireler atlatmak zorunda mıyız?

Bilge Kağanın dediği gibi: “Üste yağız gök delinmedikçe altta yağız yer yarılmadıkça ey Türk milleti senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve kendine gel!”

Evet, özümüze dönmek ve millet ve devlet olarak ilelebet devam etmek umuduyla!

Hoşça ve aydınlık günlerde kalınız efendim!

***

Bu hafta Cumartesi konferansında Konya Türk Ocağı'nda “Terörün Dünya Siyasetine Etkileri” konuşulacak. Konuşmacı: 21 yy. Türkiye Enstitüsü Terörle Mücadele Merkezi Başkanı Merve Önenli Güven. 13 Şubat 2016 saat 14.00'de yapılacak konferansa Türk milletinin geleceği ve kaderiyle ilgilenen herkes davetlidir.