Her şeyimiz var ama birçok insana göre hayat yinede  can sıkıcı. 

Farkında değiller belki ama sosyal ve kültürel baskının getirdiği kısıtlamalar insanları içinden çıkamadığı  bir dünyaya hapsediyor.  

Sık sık dile getiriyorum; modern insan duygusuz. 

Ona dayatılan doktrinlerin kölesi bir halde  kendinden bihaber mutsuzluğunun nedenlerini arayıp durmakta.  Güvenli, düzenli bir hayat  beklentisinde, tükenme ve tüketme üzerine inşa edilmiş eğlence anlayışında  hep aynı ritüellerin kölesi olduğundan habersiz hem de. Başlayan her yeni gün bir diğerinin aynı,  bunaltıcı, renksiz, tatsız, tuzsuz. 

Aynı dünyayı paylaştığımız diğer canlılardan bizi ayıran yaşamsal anlamlar  bastırıldı, bilinç düzeyine çıkmasına izin vermiyoruz. 

Modern çağın insanı özgürlüğünü, insanlığını kaybetti,  çağdaşlığın bedeli yabacılaşan insanlar. Bütün insani değerler yozlaştı, çarpıtıldı. İnsanlara yapay hedefler belirlendi. Ekonomik faaliyetler  her şeyin önüne geçti. Hayatı "kar ve kazanç" olarak algılamaya başladık ve işte sonuç ortada. 

Kendi hayatını yöneten kör ekonomik kuvvetlerin nesnesi haline dönüştürülen, kendi elleriyle ürettiği nesnelerin bağımlısı kitleler.  Bilinçli olarak düşündüğümüz her şey bizim dışımızdaki kuvvetler tarafından belirleniyor. Yaptığımız her eylemin akli ve ahlaki yönünün  değerlendirilmesi öğütleniyor, kısaca tüm davranışlarımız,duygularımız,eylemlerimiz birileri tarafından yönlendiriliyor. Sevgi ve özellikle aşk gibi insanı insan yapan duygular yok ediliyor. 

Neden?

Aşk hem toplum açısından hem sistemin efendileri açısından tehlikeli,  yarattıkları istikrarlı hayatın yıkılmasından korktukları için efendiler,  din, devlet, oluşturulan yapay kültürlere mensup kitlelerle, hep kilit altında tuttular. 

Zira aşık bir insan  tüm dayatmalara, geleneklere karşı durabilecek cesarete de sahiptir. 

Pasif tüketime  göre  dizayn edilmiş hayatlar sıkıcı gelecektir, ne istediğinin farkına vardığı an ise istediğine ulaşmak için savaşacaktır. 

Aşk  toplumlar için bir tehdittir. Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı toplumlarda   bireylerin kendileri için doğru ve yanlışların ne olduğuna karar vermeleri ve hak talep etmeleri gerektiğinde tüm otoriteye itaat yolu yerine hayır diyebilmeleri sömürülmeye, köleleştirilmeye ve değersizleştirilmeye  karşı durabilmeleri, diğer sürüye uyan bireylere kötü örnek teşkil edecektir.  Kısaca, oluşturulan sisteme yıkıcı etkileri olacağından insanların arzularının, hayallerinin ve tutkularının peşinden gitmesine müsaade edilmez.   

O yüzdendir ki insanın  bilgeliği elinden alındı. Tek bildiği ulusunun ya da ailesinin, devletin, eğitimcilerin onun için ön gördüğü hedeflerin  peşinde mutsuz, amaçsız koşturup durmak. Aşkların yaşandığı mekanlara bir bakın, AVM'ler ve  şık restoranlarda insanların gözünün önünde  yapmacık hareketler ve abartılı kıyafetlerle boy gösterip, reklam yapmaktan öteye gitmiyor. Aşkın göstergesi bile ticarete endeksli, verilen hediyelerin maddi değerine göre ölçülendiriliyor günümüzde. Her şeyimiz var  doğru, ama aşk yok hayatlarda, sevgi yok. Onu da alınır satılır hale getirdi; sistemin efendileri.

Yasal ya da dini sözleşme imzalayan insanların aşık olması da  yasaklanmıştır. Eşlerine karşı bir tutku hissetmeseler bile, takir edilen ve emredilen bu ritüele uymaya zorunlu kılınmışlardır. Duygularımızın bizi alıp götürmesine  izin verilmemiştir, kendi kendisinin bekçiliğini yapmak zorunda bırakılan, risk almanın sonuçları ile bile yüzleşemeyen korkak, itaatkar yoldan çıkma  korkusu ile  doldurulmuş, silik, sindirilmiş insanlar olduk.   Kaçamakların, aldatmaların altında yatan ana nedenlerden biri de, toplum baskısından ya da var olduğunu sandığı huzuru kaybetmekten korkan bireylerin  monoton  boğucu hayatlarına biraz renk, heyecan getirmek adına yaptığı gizli, kapaklı eylemler. Aşk demiyorum çünkü  gerçek aşkta hesaplara, sırlara, planlanmış olaylara yer yoktur. O gelir ve geldiği kalbi, bedeni yakar kavurur. Şerefi ve kendini koruması dışında her şeyi kaybetmeyi göze alabilir birey.  Durdurulamaz eylemler yapmaya, kahramanlar ve anti kahramanlar olmaya iter. Gerçek aşkta   şüpheye, sahiplenmeye, sömürmeye, kıskançlığa da yer yoktur. Özgürlükler kısıtlanmaz kendi isteğini zorla  kabul ettirmez sevdiğine.  Hakiki aşkın başı boştur, isyancıdır, vahşi bir çiçektir, kendisi için hazırlanmış sınırlar içinde büyüyemez, öngörülemez, sınırlandırılamaz. Dürüsttür, içtendir asla yalana ve yalancılığa izin vermez. Hem sorumlu, hem saygın hem de aşık olamazsın; müsaade etmez. 

Aşk demek; bireyin anlamlı bir şekilde  ilişki kurması demek, kabuklarından kurtulup yaşadığı sürüden çok uzaklara, başka dünyalara uzanması demek.

Aşk demek; bahsi yüksek  tutmak ve her gününü son günüymüş gibi algılayıp kendi sağduyusunu ve  sorumluluklarını belirlemek, en ulaşılmaz hayallerin peşinde koşmak demek.

Aşk demek; Zorla dayatılan baskılara  ister din kanallıyla  olsun ister devlet; başkaldırı demek. 

Kişi birey olduğunun ve ne istediğinin farkındadır zira. Varoluşu anlam kazanır ve kendini çok değerli bulmaya başlar. Hayatın bütün tek düzeliğine, bütün sıradanlığına başkaldırır. Aşk; bireylerin, hayata karşı işlediği en güzel, en doğru suç ortaklığıdır.

Kısaca aşk devrimdir, dünyaları dönüştürür. 

Aşktan korkmayın. Bunca sahteliğin, suniliğin olduğu hayatta tek saf gerçekliğin sizi bırakıp gitmesinden korkun. Doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan  sonuna kadar savunun aşkınızı sahiplenmeden, sömürmeden, karşındakinin bireyselliğini mahvetmeden.  Ve lütfen şunu da aklınızdan çıkarmayın; Yeryüzünde tek günah kendini unutmandır  ve bütün güzelliği ile kendini hatırlamak tek erdem.