Minik kâlbimden iki gözüme bir yolculuk bu. Kıpır kıpır kâlbim yine, gözlerim ışıl ışıl. Bir gelen var, selâmını almak için sabırsızlandığım... Hayalimin penceresine çıkıp da gözlediğim...Kâlbimin kapısına durup da karşıladığım... Bir gelen var, zaman içre zaman... Çocuğum ben; zaman, kanatlarından tutunduğum koca bir kartal. Gökyüzü bana, rüzgâr bana, uçmak en çok bana yaraşır. Bir gelen var, ayaklarımı yerden kesip ağzımı kulaklarıma kavuşturan... Çocuk aklım, almaz çoğu şeyi; fakat çok iyi anlarım bu geleni. Çocukluk işte, unuturum her şeyi hemen; bu kez hafızamdan silemem, yarınlarıma hasret ilan ederim bu misafiri. Şöyle bir sevinç en güzelinden, küçücük ömrüme büsbüyük bir vuslat... Gelir ve geçer her şey, kalabilmek asıl mesele. Hoş gelir de hoş kalır bende, şehr-i Ramazan.

Çocuğum ben; tatlılık da telaş da benim. Tatlı bir telaşım hep, sevdiklerime. Tahtım On Bir Ayın Sultanı'na emanet bir süre, seve seve. Pamuk gibi bazlamalar gelir şimdi babaannemin pamuk ellerinden. Yufkalar açılır heyecanımın deryâlarına anneannemin yufka yüreğinden. Boğazımızdan geçerek midemizi doyuracak lokmaların değil, hatrımızdan geçerek gönlümüzü doyuracak günlerin hazırlıkları bunlar. Sevinçten coşmanın, coşup da paylaşmanın ayak sesleri bunlar.

Uyumak da nedir? Sahura kadar beklemenin heyecanını rüyalarıma değişmem. Değişmem sanarım aslında. O heyecanın dimağıma bıraktığı huzur kapatır gözlerimi de uyuyakalırım. Sonra mışıl mışıl uykumda ışıl ışıl bir durak; akşamdan beni sahura kaldırması için iknâ ettiğim annem ve berekete dâvet. Mahmur gözlerle oturduğum sahur sofrasında anlamlı bir uyanış... Çay kaşıklarından yükselen sesler, mutluluğun habercisi. Bir büyük şölen bu; küçük zihnimde büyük bir fikir, yetişmekte ve gelişmekte kulluk bilinci.

Çocuğum ben; ağlamalarım da gülmelerim de kısa, geçici, rastgele ve yüzeysel. Ama nedir bu, yılda bir kere gelip de gitmeyen benden? Yüzümdeki tebessüm neden bu kadar anlamlı bu defâ? Nasıl bir şey bu, bana büyümeyi öğreten? Çocuk kâlbimde neler olur böyle? Kim bana bunca güzelliği bahşeden? Fark ettim artık. Müslüman beldemin şu sokaklarında, annemin elinden tutup teravihe koşarken anladım. "Oruç arınmaktır." diye haykıran mahyâların ışıltısında kaybolurken kavradım. Rahmeti, bereketi, sevinci ve huzuru cem edip bize tattırana içime sığdıramadığım bir teşekkür borçluydum; "teslim" olanlarla saf tuttum, teslim oldum. Çocuğum işte; içime sığdıramadığım bir de çocukluk vardı, safların arkasında arkadaşlarımla koşturdum. Hem içime büyük bir teslimiyet koyup hem de çocukluğuma neşeli bir özgürlük armağan eden bu gecelerin sırrı, hayâllerimin diyârından çıkıp da gerçeğime gark olmuş gibi. Beni gerçeğin en kuvvetlisine emanet etmiş gibi.

Seheri hiç bu kadar tanımamıştım. Kuşların cıvıltısına hiç bu kadar şahit olmamıştım ben. Tan yeri, nefsine kilit vurmaya niyetli insanların üzerine ağarır; kötülüğün cümlesine kararırmış meğer. Sabahtan akşama kadar aç kalıp, göklere kadar mutluluğa hiç böylesine doymamıştım ben. Tuttuğum oruçların bir huzur pazarına dönüşüp dedelerim tarafından satın alınması ile kazandığım, torunlarına gayreti miras bırakıp Allah'ın inâyetine yol almayı öğretenlerin gönülleriymiş meğer. Akşama kadar dayanamayıp öğle ezanı ile açtığım "tekne orucu" merhametin dalga dalga uğradığı esenlik limanına varırmış. Varır da bir çocuğun gönlüne demir atarmış meğer.

Bahtiyârlık sana, çocuk kâlbim; arkamız da önümüz de bayram. Bir sabah kalkıp giymeyi heyecanla beklediğin o kıyafetler değil sadece, ömrün de bayramlık olsun. Ellerini öptüklerinden alacağın birkaç şeker değil, avuç avuç duâ olsun. Sana bin bir türlü selâmet bırakan şu mübârek günlerin hatrı, her gününün ışığı olsun!