Bu değerlendirmeyi ele alırken tüm görüşlerin, tüm bakış açılarının 'bir A4'lük' kesitte hiçbir geçerliliği olmadığını belirtmek istiyorum. Kendi açımdan 2016'nın kısa bir değerlendirmesine yer vermek istedim. 22 yaşındayım ve 22 yıllık yaşantımda bu kadar acıyı, bu kadar öfkeyi, bu kadar üzüntüyü, bu kadar sefaleti bir arada görmemiştim. Medya sektöründeki gelişmeleri/gerileyişleri 3 yıldır yakından takip edebilmenin verdiği yetki ile ifade etmekte güçlük çekmediğim öfkelerim var. Bugün ağız dolusu küfürlerle, yıkıcı eleştirilerle, kuru iftiralarla birkaç cümle yazıp bu yılı kapatanlar var. 'Hayır onlardan olmayacağım'.

***

 Türkiye olarak 2016 yılında medyanın ve sosyal medyanın (ki ben bunun en büyük emperyalist etmen olduğu kanısındayım) etkisiyle demagojilere, duygu sömürülerinin yanında fikir sömürülerine maruz bırakıldık. Hatırlar mısınız bilmem yıllar önce Irak Tezkeresi'ne bu kadar kayıtsız kalmamıştık. Ülkemizde terör ve asparagas haberciliğin tavan yaptığı bir yılı geride bırakıyoruz. Bu ifadeyi özetlemek gerekirse Margret Thatcher´in 'Terör medyanın oksijenidir' sözü yeterli olacaktır.

***

Suriye'den Filistin'e ve hatta ve hatta Ankara'dan Diyarbakır'a tökezledik. Suriye ve Filistin ne hikmetse yer değiştirdi. Filistin'deki zulmün görüntüleri Suriye'deki acılara montaj edildi. Ne yazık ki birçok insan taraf haline gelip birbirini incitti/kırdı/yaraladı. Bu olaylar doğrultusunda Türkiye'de de tartışma ortamı doğdu. Bu tartışma ortamını fırsat sayan uluslararası katiller hepimizi can evinden vurdu. Biz Suriye ve Filistin'in yaralarını sarma konusunda kararlılık gösterememişken, kendimiz yara aldık. Bu durumu da şöyle özetleyebiliriz bir sandalın içindeyiz, hatta bu sandal Akdeniz'de yaşamını yitiren mültecilerin sandalından farksız. Sandalımız su alırken biz yıllardır kürek kavgası peşindeyiz. Yerel bir gazetenin muhabiri olarak, meslektaşlarımın %90'ının bu konu üzerinde yazıp çizmesini doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Bir noktada yazılanlar, insanları kutuplaştırmaya ve birbirlerine düşman etmeye sebep veriyor.  Ne yazık ki toplumumuz başlıklara, kaportalara dışarıdan görünene takılı kalmış durumda. Bu ise ekonomik kalkınma ile çözülebilecek bir yıkım değil!

***

Bu acı olaylar silsilesine devam etmek gerekirse 2016 yılının en adi ve en can yakıcı cümlesi AK Parti sözcüsü Ömer Çelik'in “Kuşkusuz İsrail Devleti ve halkı Türkiye'nin dostudur” ifadesi olmuştur. Medyanın İslamcı akımları Ana akım yaklaşımlar altında çiğnemesinin nedeni bu ifade ile açıklanabilir. Devletimiz Terörist İsrail'i kendine yol arkadaşı edinerek Laiklik ilkesi ile, 'Türkiye'deki İslamcıların bizim açımızdan ne söylediği önemli değil, biz ne konuşuyorsak ne yapıyorsak onlar bunun aksini iddia edemezler' dercesine bir adım atılmış oldu. Medyanın tutumuna geri dönelim, ülkemizde yaşanan terörle mücadele faaliyetleri tüm kanallarda 20-25 saniyelere indirgenirken, NATO kapsamında atılan tüm adımlara belgeseller ayrıldı. Medya bir noktada halkın vicdanının önünü tıkayabildiğini gösterdi.  Bu paragrafı da Hz. Ali efendimizin şu sözü ile kapatalım  'Cennet, amelle kazanılır; emelle değil.'

***

Çok uzatmadan, şu özeleştiriyi yapmak gerekiyor, bizler insan olarak toplumları ve devletleri birbirine bağımlı olarak değil insani reflekslerle incelemedikçe bu yıkımların altından kalkamayacağız. Dünyanın birçok yerinde maddi hasarların konuşulduğu TV ekranlarında, manevi enkazların kaldırılmasına dair bir adım atılmıyor. Toplumsal taciz ve tecavüzlerin meşru kılındığı geleneksel ve yeni medya araçlarının sömürüsünü fark etmedikçe Ortadoğu'da da Ankara'da da hiçbir şey değişmeyecek. Allah 2017 için terörle ve sömürüyle mücadelede milletimizin yanında olsun diyerek Ali Şeriati'nin duasından bir alıntı ile bitirmek istiyorum;

“Allah´ım

alimlerimize mesuliyet,

halkımıza ilim,

dindarlarımıza, din,

müminlerimize aydınlık,

aydınlarımıza iman,

uyuyanlarımıza, uyanıklık,

uyanıklarımıza, irade,

muhafazakarlarımıza, hareket,

suskunlarımıza, feryat,

mezheplerimize, vahdet,

halkımıza kendini bilme,

tüm milletimize, samimiyet, himmet, özveri,

kurtuluşa yaraşırlık ve izzet bağışla!”