KÜLTÜR MİRASI-ANIT AĞAÇLAR

Anadolu, yaklaşık 10 bin bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu zengin flora'nın üçte biri ise sadece bu topraklarda bulunmaktadır. Asya ve Avrupa kıtasını birbirine bağlayan Anadolu, hem bir geçiş bölgesi hem de farklı iklim özelliklerine sahip olması nedeniyle zengin bitkisel gen çeşitliliğini barındırmaktadır.  Dolayısıyla,  ülkemizde bulunan yaklaşık üç bin bitki türünü Dünyanın başka bir yerinde görmeniz mümkün değildir.           

Bu özellikler “Cennet Anadolu'nun” gizli hazinelerinden birisidir!

Fakat bu topraklar insanlık tarihi boyunca meydana gelen nice savaşlardan nasibini almış ve sürekli tahrip edilmiştir. Örneğin, 1402 yılında Yıldırım Beyazıt Han ve aksak Timur arasında geçen Ankara Meydan Muharebesi sırasında, Timur'un fillerini ormanda sakladığı tarih kitaplarında geçmektedir. Bugün Ankara'nın veya İç Anadolu'nun çorak halini düşününce insanın bu tarihi bilgilere inanması güçleşiyor.

Yine, Konya – Süberde dolaylarında ve Ankara - Polatlı yakınındaki Gordion Kral Mezarında yapılan bilimsel ve arkeolojik araştırmalar, bu yörelerin de bir zamanlar yüksek ormanlarla kaplı olduğunu göstermektedir.

Bugün cami, mescit, türbe avlularında ya da geniş düzlüklerde tek başına kalmış devasa çınarlar, meşeler, ardıçlar ve sedirler; geçmiş dönemin ihtişamından birer emare olarak doğal ve kültürel mirastaki yerlerini almıştır.

Evet, bu ağaçlar; “Anıt Ağaçlardır.”  Anıt ağaçlar, “yaş, çap ve boy itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan, yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlardır.”

Hem yaş, çap ve boy itibariyle alışılmış ölçülerin üzerindeki boyutlarıyla, hem de yöre folklorunda, kültür ve tarihinde sahip oldukları özel yerleri ile anıt ağaçlar her türlü önlem alınarak mutlaka korunması ve doğal miras olarak gelecek nesillere bırakılması zorunlu olan kültür hazinelerimizdendir.

Kültürel miras içerisinde canlı olmalarıyla diğerlerinden ayrılan bu kültür varlıkları taşınmaz nitelikte olup arkeolojik veya paleontolojik öneme sahip alanlar ve rezervler, peyzajlar, yapı grupları olarak nitelendirilen kategoride yer almaktadır.

Medeniyetimiz açısından da simge özellikteki bu kültür varlıkları toplumsal açından yüksek değere sahip olup, amacı ne olursa olsun her türlü çevre düzenlemelerinde “Muhafazası Mutlak Zorunlu” olan objeler niteliğindedir. Hiçbir gerekçe ile kesilmeleri ya da bir başka yere taşınmaları kanunen de mümkün değildir.

Kültür mirası içinde yer alan her türlü tarihi yapı, arkeolojik sit alanı, tarihi mekânlar içinde bulundukları peyzaj/bitki örtüsü ile bir bütündür. Birisini diğerinden ayırmak, ayrı düşünmek doğru olmadığı gibi kanuna da aykırıdır. Tarihi perspektif içinde anıtların restorasyonu çalışmalarında, anıtlar çevreleriyle bir düşünülmeli, bütüncül planlar geliştirilmeli ve bunlar yapılırken etrafındaki kültür mirası niteliğindeki anıt ağaçlar veya tescil bekleyen anıtsal nitelikteki ağaçlar asla uzaklaştırılmamalı, bunların tarihi yapıyı çevreleyen ve yapının dış kısmını oluşturan plastik bir doku olduğu unutulmamalıdır.

Bu topraklarda, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü niteliğinde olan anıt ağaçlar, toplumsal hafızanın canlı tanıklarıdır. Hali hazırda Konya'mızda tescili yapılan ve hepsi Meram ilçesinde yer alan toplam 140 adet anıt ağaç bulunmaktadır. Ancak bir o kadar daha tescil edilmeyi bekleyen anıtsal nitelikte ağaçlarımız mevcuttur.

Konya'daki anıt ağaçlar konusunda üç adet husus çok önemlidir. Birincisi; tescili yapılan anıt ağaçların tamamen bilimsel kurallara göre hızla restorasyonunu  (tedavi) gerçekleştirmek (Hali hazırda bu kültürel mirastan bazıları yok olma tehlikesi altındadır). İkincisi; aday anıt ağaçların bilimsel normlara göre tescilini gerçekleştirmek. Üçüncüsü; kadim başkentin tarihi eserleri restore edilirken dış kısmındaki tarihi bitkisel dokuda aslına uygun bir şekilde restore edilmeli ya da yeniden tesis edilmelidir. Diğer medeniyetlerde farklı uygulamalar görülse de sahip olduğumuz kendi Medeniyetimizde bitkisel doku asla yapıdan ayrı düşünülmemiş, var olanlar da korunmuştur.  O nedenle bugün tarihi yapıların etrafında 500-600 yaşlarında ağaçlar görüyoruz!