Emperyalizmin insanları en çok kullandığı bir devirdeyiz. Her fikirden, ırktan, her cemaatten, her partiden insanları hem de… Şimdiye kadar kendi enerji stoklarını harcamış Batı, aç gözlerini Avrasya’ya dikti. İşini şansa bırakmadan hızla Müslüman topraklarını ele geçirmek istiyor. Kendisi tükendi çünkü.

İşgal etmek istedikleri diyarlarda, halkların dininin içini boşaltıp, sonra oraya kirli amaçlarını yerleştirmek süper zalimlerin büyük oyunu. Yüzyıllar önce İspanya’da Endülüs Devleti’ni bile aynı oyunla tarih sahnesinden sildiler. Yalanlar üzerine yönetimler bina ederek, haritaları kendi lehlerine şekillendirmek, daima planlı hareket edenler için hiç de zor değil. Göz diktikleri ülkelerde yaşayanları öncelikle milliyetçi, ulusalcı, dinci gibi isimlerle vahdetten uzaklaştırarak, onları birbirlerine tutuştururlar. Toplumları kışkırtma görevi, içlerinden din, siyaset veya para ile avladıkları kıt beyinli insanlarındır. Satın aldıkları kirli maşaları yardımıyla, kendilerine en uzak diyarlarda dahi yapay gündemlerle insanları oyalamayı başarırlar. İslâm devletlerine bakınız! Hepsinde aynı oyalama taktiklerinin rehavetinde, gözlerini hakikatlere kapatmış kör insanlar yaşıyor.

Tunus’ta burka, Türkiye’de başörtüsü yasakları; abdest alma, dua etme keyfiyetlerinde şekil tartışmaları veya Kurban Bayramlarında kan akıtılıp akıtılmayacağı türünden münakaşaları ve daha nice aykırı kavgaları her yıl gündemde tutulur. Yabancılar bizleri en az yüz yıl öncesinden çizdikleri haritalar içine hapsetmeye çalışırken, bizler oyalanırız. Kavga ederken kendimizden geçeriz. Ahlaki güzelliklerimizden, hoşgörümüzden, soylu inancımızdan tavizler veririz.

* * *

Son yıllar Batının Yahudi Ve Hıristiyanların bencilliklerinin yeryüzü halklarınca sorgulandığı bir dönem. Bu eleştiriyi de uluslararası arenalarda dile getiren ve beşeriyete de farklı bir kurtuluş reçetesi sunan ilk kişi Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. İnsan ırkının özgürlüğüne ve onuruna sahip çıktı. Liderimizin küresel adaletsizliklere mazlumların dikkatini çekerek, onları uyandırmak için gösterdiği olağanüstü çabaların, dünyevi ikballer için olamayacağını göremeyenlere ne sözümüz olabilir ki?

* * *

Düşününüz! Elinizdeki kalem sizi toplumun bir adım önüne çıkarmış. Halk içinde ayrıştırmayı, kutuplaştırmayı körükleyenlerden olmamak için gücünüz yettiğince herkesi kucaklamak istiyorsunuz. Nafile! Cemiyet bünyemizde yerleşik olan kirli siyaset yandaşları, tarafsız davranmamıza izin vermiyorlar. Yıllar yılı demokrasi savunuculuğu yapanlar, kendi zihniyetlerinden farklı insanlar devlet yönetimine talip oluyorlar diye seçimle gelmiş bir hükümeti her fırsatta indirmeye çalışıyorlar. Devletinize kumpaslarla sergilenen seviyesiz bir ortamda yer almak istemeyip, tarafınızı seçiyorsunuz. Şehit Malcolm X; “İslâm’a sövmekten gayri fikri olmayanlar, fikrin değil, İslâm’a sövmenin hürriyetini istiyorlar!” diyordu. Bu kesin bir hakikat! Çünkü Türkiye’de de geçmişte laiklik şemsiyesi altında adeta ateistliği devlet yönetimi haline getirmek için çabalayanlar, esasında secdede nefsini Hak önünde kurban etmeyi şeref addeden bir liderin çeşitli iftiralarla adımlarını yavaşlatmayı hedefliyorlar. Din onlar için ütopya. “Din uygar çağda bir fare haline gelmişken, tekrar egemenliği yeryüzünden gökyüzüne terk etmek istemek niye?” diye sorguluyorlar. Muhalefet milletvekillerinden Prof. Necla Arat’ın; “Pedagojik yaşta çocuğun anlayamadığı dilde, anlayamadığı Kuranı okumaya çalışması çok sakıncalı. Devlet laik. İnsanların hayat tarzına karışmamak cinayet! Müdahale ederiz!” tehdidinde bulunması hayli üzücü. Bu nedenle sayısını çoğalttığı İmam Hatip Okullarıyla gelecek neslimizin imanlı olmasını arzulayan Sayın Erdoğan çevresinde, vatanın bekası adına toplanan herkese ortak küçümseyici bir sıfatı yakıştırdılar. “Tayyipçi” dediler. Vatanseverliğin adı da oldu; “Tayyipçilik”

Düşünceyi, inancı, din ve vicdan hürriyetini yasaklamaya, yasaklatmaya çabalamak ne korkunç? İşte cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana hep böyle iftira meraklısı mütecavizlerin sürekli tasallutundan kurtulamadı. İnançlı bir başkana itirazları bundan. Seçilmiş bir reise diktatör suçlamaları bundan.

Süper zalimler sınırlarımızı tünellerle, çukurlarla delik deşik etmişler. Her an, her saniye topraklarımızı ele geçirme planları içindeler. Başımızdaki lider onları kendi inlerinde yakalayıp, oyunlarını, çevirdikleri türlü entrikaları ortaya çıkarıyor. Muhalefetin başındaki zat; “Ortadoğu bataklığında ne işin var?”diyebiliyor. Akıl edilirse, bataklık demek; geçmişimize, tarihimize hatta ta Milattan evvel dahi nice uygarlıkların beşiği olmuş bir beldeye ihanettir, hakarettir. Gerçekte o toprakların bizler için Gaziantep’ten, Mardin’den farkları yok! Şam, Basra, Bağdat, Mekke, Medine, Kudüs gibi şehirler Batılılar tarafından Ortadoğu ismiyle bizlerden koparılmış, ayrıştırılmış bölgeler. O zalimlerin diliyle konuşmak hangi güne kadar halkı kandırmaya yarayacaktır?

* * *

Demokrasilerde iktidarlar sandıkla gelir, sandıkla değişir. Ülkeyi yönetecek kadroları özgür seçimle halk belirler. Yönetimi devralan kademenin iktidar kullanımı ise, temel hak ve özgürlüklerle sınırlanır. Muhalefet denetler. Fakat ancak iktidar alternatifi projeler üreten muhalefeti halk ciddiye alır. Türkiye Cumhuriyeti Emperyalistlerin kıskacında. Görünürde kimse Devlet Başkanımızdan ve hükümete desteğini sunan MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’den başka onlarla mücadeleden söz etmiyor. Bugüne bakıyorsunuz. Türk solu, emperyalizmle savaşmak üzerine inşa ettiği esas fikriyatı ile günümüzde ortada yok!

Davamız kutsal!.. Kişilerle asla sınırlandırılamaz. Zalimlerin zulmüne karşı sesini yükselterek, dünyaya huzur sözü veren kim olur ise bizler onun arkasındayız. 15 Temmuz gecesi büyük, beyaz adam bizden, insan kaynaklarımızı istedi. Vermedik. Tepemizden hain uşakları eliyle bombalar fırlattı. Hürriyetimiz adına sokakları, meydanları evimiz belledik. Kendi reyimizle lider seçtiğimiz kişiyi devirmek, onun için bilgisayar oyunundan farksızdı. Allah yardımıyla kanımız pahasına direndik.

Merhum Necmettin Erbakan; “Atımızı alan, yolumuzu da almadı ya…” demişti. Doğru söz! Kimse Hak yolumuzdan bizleri ayırıp, bozuk patikalara adımlarımızı yönlendiremedi. Yönlendiremeyecek de... Geleceğimizi hedefleyip, yürümeye devam edeceğiz. Emin olunuz ki, tarihi bizzat ellerimizle yazmak, tarihi okumaktan daha muhteşem olacak.