Gece bitmiş gün ağarmada. Gündüz bu ülkede yaşananlardan akıllar tarumar. Ellerine eli kanlı katillerin paçavraları tutuşturulmuş insanlar, bir şehrin meydanına toplanmış, teröristlerle sarmaş dolaşlar. Barış arzularının sahteliğini, daha ilk adımlarında belli eden bu cahiller güruhu yüzünden, kalbim dinmez bir acının derinliklerinde başıboşken; aniden minarelerden yükselen bir dua sesi, rüzgarın penceremi zorlayan uğultusuna karışıyor. Mahallemizdeki camide okunan sala, beni benden alıyor. Bu ahenkli ses, seherde halis kalple Ahiri adımlamaya çalışan bizim gibi acemi dünya kaçkınlarının, yaşamın faniliğini bir kez daha temaşa etmelerine izin verircesine duygulu. Müezzinin bir cümlesi ki, gönülden dinleyenin ruhuna mübareklik sızdırıyor. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” (Biz muhakkak ki, Allah için yaratıldık. Ve yine O’na döneceğiz.) Yaratılanı tevazua, mazlumluğa davet eden ne müşfik bir ayine cümle… Zihnimizi negatif masiva düşüncelerden, sinsi endişelerden uzaklaştırıp, birden  kulluk edebe yönlendiriveriyor.

 *******

Güneşin ilk ışıklarının pırıltıları içinde, belki de tam yaşamanın hazzına vardığımız bir anda bile, ölümün meydan okuyuşudur sala… Sırtını sonsuza dönmüş insanlara meydan okuyuşu. Ecelin hiç ummadığımız bir zamanda, en yakımızdakine ulaşıp, onu kollarına alıverişinin habercisidir. Sanki kağıdın üzerine basılan mühür misali, insanın son hayat sahifesine “bitti” damgasının vuruluşunun ilanı. Meydan okuyan ölüme bir kulun daha boyun eğişinin.

Bilhassa sabahın sessizliğinde imamın sesi, işitenin içini ürpertiverir işte.  Her demden yadigar bu müthiş seda, kimine göre; “Biri daha gitmiş öte yana.” dedirtecek, sade bir duyuru niteliğindedir. Kimisine de geçmişte yaşadığı hazin bir ayrılık saatini hatırlatır. Çok sevdiğini, kendi elleriyle toprağın altına koyduğu bir günde, mazinin gölgesinde yaşadığı tarifsiz bir acının öyküsünü. Hisseden bilir. Aslında kişinin kendine dahi itiraf edemediği bir gerçek gizlidir salanın derinliklerinde. Her okunuş yeni bir anons. Bir çağrı. Yükseklerden coşkulu, ulvi bir davet. Belki de bu tarafını görmezden geliriz. Çünkü çok seneler yaşamaktır isteğimiz. Kendimiz için ölmek daima erkendir.

Ve hiç de akla getirmediğimiz.  Sala hasrettir bence. En sevdiğinden ayrıldığın günü hatırlattığında bile. Aşkın sesidir. Rabbinle yaptığın yüce bir akitin hatırasını taşır özünde. Her duyuşunuzda, sınavını bir şekilde vermiş bir insanın, büyük kıyametini hayırla atlatmasının gizli heyecanını da yaşarsınız. Çiçek açmış ağaçların seyrinde şahit olduğunuz taze aklık, gönlünüzü kuşatıver

 *****

Her halukarda hakikatin davetçisidir sala. Bir anlık bir sabırsızlık, bir anlık özlemli bekleyiştir.  Dilde Fatiha’larla. Yüce Yaratıcının çağrısıdır size.

“Hazır mısın sevgili sen de, yanıma gelmeye. Secdelerde dillendirdiğin kadar aşık mısın can?”

Çağıran bahtiyar, kul bahtiyar. Baharda bembeyaz çiçek açan dalların heyecanına ortak, ama gözyaşı nezihliğinde cevap verirsin;

“Karlara, yağmurlara, bulutlara hatta yüreklere dahi sözü geçen ey Yüce Sevdiğim!..  İhanetleri bozarcasına göklerde dalgalanan Nazlı Hilalim şahittir ki, söz verdim sana, hayatım boyunca. Doğumum da yaşamım da, ölümüm de sadece senin için diye.  Yeryüzünde iyilikleri tutsak eden tüm kötülüklere, kötülere inat, yalnızca Hakk uğruna nefes almaktan, mazluma dost olmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Kutsal vaadini unutmam hiç elbette. Senin katından geldim, bir gün yine sana döneceğim.”