Gün geçmiyor ki bir gasp, hırsızlık ve cinayet haberleri okumayalım. Bu tip haberleri okumaktan bıktım usandım derken gazetede bir haber okudum. Hapishanelerin yatak sayısının az olduğu, suçluların sürekli çoğaldığı ve ihtiyaca cevap vermediği, yeni hapishanelerin açılması gerektiği yazıyordu. İnsan bu haberi okuyunca tüyleri diken diken oluyor. Suç oranını azalmak yerine yeni hapishaneler açmak, bataklığı kurutmak yerine sivrisineklerle mücadele etmek sizce ne kadar mantıklı.

İnsan, Allah'ın yarattığı varlıkların en şereflisidir.  Allah'ı birlemesi ve adalet dağıtması sebebiyle yeryüzündeki tüm varlıklar insanın iradesine boyun eğdirilmiştir. Cenab-ı Allah ona akıl bahşederek, kendi özgür iradesiyle iyiyi kötüden ayırmasını, haklıyı haksızı bilmesini ve kendisini Rab olarak tanımasını ve birlemesini istemiştir. Peygamberler göndererek doğruyu yanlışı ayırt etmesinde yardımcı olmuştur. Doğuştan hür ve bağımsızdır. İstediğini tercih etmede serbesttir. Ancak doğruyu bulduğunda karşılığında güzel bir mükâfat, hatasında ısrar ettiğinde ise ceza vardır. İnsan kendi iradesiyle ister ebedi mutluluk yolunu seçer isterse geçici hevesleri, hırsları için dünyayı tercih eder ve ahretini harap eder.

İslam, insanı ve aileyi korumuştur. Neslin bozulmaması için zinayı haram kılmış, zinaya giden yolları tıkamıştır. Onun için meşru yollardan evlenmeyi emretmiştir. Evlilikte de denklik aramıştır. Mesela namuslu bir kadını namussuz bir erkekle, putperest bir kadının veya erkeğin Müslüman birisiyle evlenmesine izin vermemiştir. Burnu halkalı Müslüman bir kölenin bir Müslüman'la evliliğini, Putperest bir kadınla evliliğinden üstün bulmuştur.

İslam'da bir insanın canı, malı ve namusu başkalarına haram kılınmıştır. İslam, sınırlar aşıldığı zaman gerekli had cezaları koymuştur. İnsanların bir daha suç işlemesini önlemek için cezaların caydırıcı olmasına önem verilmiştir. Meselâ, ilk defa hırsızlık edenin hangi eliyle çalmışsa o elinin bileğinden kesilmesi emredilmiştir. Tabii bunun gelişi güzel değil bir mahkemenin huzurunda yapılması istenmiştir. Kişi tek başına sen benim şu malımı çaldın elini keseceğim diyemez. Adaleti mahkemeler dağıtır. Yine haksız yere birinin namusuna iftira edenin haddi 80 değnek vurulmasıdır. Bunun da belirli ölçüleri vardır. Elini haddinden fazla kaldıramazsın ya da aşağı da tutamazsın. Zina yapan kadın ve erkeğe 100'er değnek vurulması emredilmiştir. Dört şahit getirmeyen ve iddiasını ispat edemeyen kişi müfteri hükmüne girmiş ve had cezasına çaptırılmıştır. Eğer bir kişi boşamak istediği karısını şahit bulamıyorsa her ikisi de dört defa ayrı ayrı zamanlarda gelip mahkeme huzurunda “Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın nimetlerinden ebedî mahrum kalayım” diye ifade vermek durumundadır. Bir defa yalancı şahitlik yapan birisinin bundan sonra hiçbir şahitliği kabul olunmamaktadır. Haksız yere birini öldüren kimse için, ölenin varisleri idam talebinde bulunabileceği gibi belli bir miktarda anlaşıp nafaka bağlanması konusunda serbest bırakılmıştır.

İslam'ın hukuki kaideleri işlerlik kazandığı sürece İslam toplumları müreffeh bir hayat sürmüşlerdir.  İslam kaidelerinin uygulanmadığı ve insan ve cemiyet hukukunun çiğnendiği zamanlarda İslam devletleri tarihinde görülmedik bir zulmet ve karanlık içinde kalmışlardır. 

Günümüze gelince bütün İslam devletlerinde kan ve gözyaşı hüküm sürmektedir. İnsanların, en tabii hakkı olan yaşama hakkı bile elinden alınmış bulunmaktadır. Kadınlar, yaşlı ve çocuklar, gencecik kızlar ve delikanlılar ya sakat kalmışlar ya da yarı aç yarı çıplak bir hayata mahkûm edilmişlerdir.

Türkiye'ye gelince Kuran ve Sünnete dayalı bir idare ile yönetilmiyoruz. Demokrasi ve Cumhuriyetle yönetiliyoruz. Beşerî sistemlerin en mükemmeli olan cumhuriyet idaresinde haklar ve ödevler, yasaklar ve cezalar vatandaşın devletle, devletin diğer kurumlarıyla olan münasebeti en ince ayrıntısına kadar bildirilmiştir.

Hükümetlerin sürekli müdahalesiyle bozulan hukuk sistemimiz zayıfın hakkını koruyamaz bir hale gelmiştir. Cezalar caydırıcılığını kaybetmiştir. Gazete ve televizyonlarda sürekli hırsızlık ve gasp, cinayet, trafik kazaları ve yolsuzluk haberleri okumakta ve dinlemekteyiz. Magazin sayfaları, alabildiğine üryan ve yasak aşk haberleriyle dolu... Zina şu anki hükümetimiz tarafından suç olmaktan çıkarıldığı için isteyen istediği şekilde muamelatta bulunuyor. Zayıf olan, güçlü olmayan ise itilip kakılmakta, öldüresiye dövülmekte hatta sokak ortasında hunharca öldürülmektedir.

İnsanın yaşama hakkının elinden alınması çok vahim bir durumdur. Hele bu bir de namus davası deyip kocasının eziyetlerine katlanamayan ve son çare boşanmak zorunda bırakılan bir kadının çocuklarının gözü önünde öldürülmesi vahşet değil de nedir?

Yapılması gereken şey özümüze dönmektir. Türkün töresinde ahlaksızlık yoktur. Zina en büyük suç kabul edilmiştir. Haksız yere adam öldürmek hiçbir dinde ve Türk töresinde caiz değildir. Kanunlarımız toplumun ihtiyacına ve umumi menfaate cevap verecek şekilde yapılmalı, adamına göre değil, ammeye göre kanun yapılmalıdır. Zayıfı koruyan, hak ve hukuka saygılı, özel mülkiyetin dokunulmazlığını esas alan kanunlar yapılmalıdır. Cezalar caydırıcı olmalıdır ve herkese uygulanmalıdır. Bugün hapishanelerin dolup taşmasında sebep, cezaların yeterince caydırıcı olmamasındandır.

Bireyin devlete olan güveninin zedelenmemesi gerekir. Demokrasi ve eşitlik vazgeçilmez unsurlarımız olmalıdır. Kişi can, mal ve namusundan emin olmalıdır. Ahlakî ve dini kaideleri işlerlik kazandırınca, kendine güvenen, karşısındakinin hak ve hukukuna saygılı bireyler yetiştirdikçe, eğitimin kalitesini artırdıkça mutlu bir toplum olmamız hususunda önümüzde hiçbir engel kalmaz. Hırsızlık yapan birinin elini kesmek kanunlarımızda yok. Ama onu ayıplamak, dışlamak, yaptığına pişman etmek gibi toplumsal bir normumuz var. Bu tip kaidelerimizi harekete geçirebiliriz. Kendi dinamiklerimizi harekete geçirdikçe daha duyarlı daha huzurlu bir toplum oluruz.

Mutlu yarınlar!