Bir Ramazan ayı daha bitti. Ramazan, İslam Dünyası'nda herhangi bir ay değil. Ve ilginç olanı Ramazan'ın farklılığı güneş takvimine göre aylarda olduğu gibi dış ortamdaki değişikliklerden kaynaklanmaması.

Bahar aylarını kutsayan "din"ler olabilir. Anlamak mümkündür bunu, çünkü baharda yenilenir tabiat. Atılan tohumlar toprak ananın rahminde tutar, yeni bir canlı hayatiyet bulur, kıpırdanma başlar.

Yaz aylarını kutsayan "din"leri de anlamak kolaydır. Başaklar gelişir, derlenmeye hazır hale gelir ve ardından hasat edilip ürün alınır. Üretmenin mutluluğuna eren insanlar, güzün ve peşinden gelen kışın çetin şartlarına karşı donanımlarını tamamlarlar.

Ancak ay takvimine göre kurulmuş bir düzende ilerleyerek, sırayla mevsimlerin tamamında yaşanan Ramazan ayında yaşanan coşkuyu maddi dünyadaki bu türden değişikliklerle açıklamak mümkün değil. Ne tabiatın uyanması, ne de ürünün alınması söz konusu. Olay tamamen madde dışı bir düzlemde cereyan ediyor. Kanaatimce Din de tastamam bu işte. Yani insanın maddi dünyasını aşması, "öte" ile arasında bir bağlantı kurarak bedenini, ülkesini, dünyasını giderek bütün evreni kavrayacak bir bilince erişmesi.

Böyle bir bilincin insanın maddi dünyasına yansımaması mümkün mü? Tabii ki mümkün değil, çünkü, "mirî mal"dır deyip Yunus'tan apararak söylersek "Dış yüzüne o sızar / İçinde ne var ise."

***
İnsan, eylemiyle söylemi arasındaki farklılıklarla malûl bir varlık. Bazen maddi dünyada, kendi kontrolü dışında gelişen olaylar, bazen de iç yapısındaki bocalamalar, tutarsızlıklar nedeniyle eylem ve söylem arasında bir makas oluşuyor.

Ramazan ayı hakkında söylediklerimizle o ay içinde yaptıklarımız arasında da böyle bir makasın olduğunu gizlemek sadece kafamızı kuma gömmekten ibaret olur.

Göz ucuyla gazetelere batığımızda dünyanın hay huyunun Ramazan ayında da hiç hız kesmeden devam ettiğini fark etmemek mümkün mü? Televizyon programlarına kulak verdiğimizde, belki diğer aylardan da kötü bir biçimde inanca müteallik konuların uluorta tartışıldığı ayan beyan ortada değil mi?

Belki adi suçlar nevinden olan çalma çırpmalar azalıyordur Ramazanlarda, ama sistematik hırsızlıkların, örneğin, emekle ücret arasındaki uçurumun azaldığına dair en ufak bir emare var mı?

Ramazan ayında yardım faaliyetlerindeki artış tek kelimeyle olağanüstü. Yer yer gösteriye kaçanlar olsa da bu yardımların kahir ekseriyetinin içtenlikle yapıldığını ve hedefini bulduğunu düşünüyorum. Allah kabul etsin diyor, ancak kişisel olarak çok önemsediğim bir konuyu da bu münasebetle dile getirmek istiyorum.

***

Çok tanınmış bir ilahiyat profesörümüz İslam'da köleliğe bakış hakkında uzun uzun yazıp İslamiyet'in köleliği kaldırmak için ne çok yol yöntem ortaya koyduğunu anlattıktan sonra şöyle diyor: "Bütün bunlara rağmen İslam tarihinde köleliğin devam etmesi ve bu insanlık ayıbını başka milletlerin, oldukça geç de olsa müslümanlardan önce kaldırmaya teşebbüs etmeleri müslümanların kusurudur; dinlerini iyi anlamamaları, Allah ve Resulü'nün maksadını gerçekleştirme konusunda titiz davranmamaları, dünya menfaatini ahiretinkine tercih etmeleri yüzünden bu böyle olmuştur."

Eğri oturup doğru konuşacaksak, köleliğin kaldırılması konusunda yaşadığımız  gecikmenin ve duyduğumuz ezikliğin bir benzerini fakirlik konusunda da yaşamak üzereyiz. Bu nedenle başta yardımların zirveye çıktığı Ramazan ayındakiler olmak fakirlere yardım konusunu yeniden ele almalıyız.

Elbette muhtaç olana yardım yapacağız. Tabii ki "komşusuz aç iken tok yatan"la aramıza kalın bir çizgi çekeceğiz. Kuşkusuz yardımseverlerin bireysel çabaları, sivil toplum kuruluşlarının dünya ölçeğinde yaptıkları yardım organizasyonları ve bir adım ötede devletimizin yoksullar için oluşturduğu fonlar çok önemli ve en etkili biçimde yapılmalı, sürdürülmeli. Ancak İslam Dünyası olarak temel hedefimiz fakirlere yardımları arttırmak değil, fakirliği ortadan kaldırmak olmalıdır.

Hiç bir Müslüman "bu devletin işi, bizi aşar" demesin lütfen; devletin bireyleri yönettiği bir anlayıştan bireylerin devleti yönettiği bir anlayışa geçeli hayli zaman oldu.    

***
Bayramınız mübarek olsun efendim.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)