Kimse kızmasın!

Ya da kızarsanız da kızın...

Konya'da hasat mevsimi ve bu mevsimin getirdiği büyük bir heyecan var. 

Bir taraftan acıdan çoraklaşmış yüreklerimize su serpecek haberler beklerken, diğer taraftan da rutinimiz haline gelen işlerimizi en iyi şekilde yapmanın gayreti içerisindeyiz. 

Konya Ovası şimdilerde hasat döneminde. Konya'nın – her ne kadar çiftçi ağlasa ve şükretmese de – bereketli topraklarında bin bir emek ve zahmetle, alın teri dökülerek toprağa serpilen umutlar filizlendi, başaklandı ve bir buğday tanesinden onlarca buğday tanesinin çıktığı o büyük ve ilahi mucize tecelli etti.

Doğa aslında kendisine yüklenen misyonu yerine getiriyor. Toprak, kendisiyle dost olundukça, onu sevdikçe ve şükrü eda edildikçe insanı doyurmak için vazifesine düzenli bir şekilde yerine getiriyor. 

'Gözünü toprak doyursun' diyen atalarımız da doyumsuz insanlara işaret ederek, 'toprak da seni doyurmazsa kimse doyuramaz' demeye getiriyor.

Konya Ovası'nın genel profili artık az çok belli. Ovada çiftçinin ürettiği hububatın rekoltesi yüksekse kalitesi düşük; rekoltesi düşükse kalitesi yüksek oluyor. 

Rekolte ile kalite arasında tam bir ters denklem var. 

Elbette ki bu denklemin, hiç elden düşürmememiz gereken, adeta terazi kolu niteliğinde olan çiftçiler var. 

Değerli okurlar;

Ben sadece tarımın yoğun olarak yapıldığı kendi köyümün de içinde bulunduğu alanlarda ve şimdilerde tarımın kalbinin attığı Konya Ticaret Borsası çevresinde gördüğüm manzarayı sizlere aktaracağım. 

Fazla yorum yapmak istemiyorum. Ben söyleyeyim, siz yorumlayın.

Benim köyümün de aralarında bulunduğu Aksaray Yolu ile Adana Yolu'nu birbirine bağlayan, yaban hayatı koruma alanı olarak da ilan edilen Bozdağlar'ın doğuya bakan yamacında uçsuz bucaksız tarım arazileri var. 

Şimdilerde göz kamaştırıcı altın sarısı renge bürünmüş olan bölgedeki tarım arazilerinin tam da orta yerini yararcasına bir yol geçiyor. Bu yol hem bölgedeki köyleri (şimdilerde mahalle) birbirine bağlıyor; hem de Aksaray Yolu ile Adana Yolu'nu birbirine bağlıyor. 

Yol boyunca ilerlerken gözüme koyu kahverenginde olan, boğumları net bir şekilde belli, orta bölgesi ve alt kısmı şişkince, şişman bir adama benzeyen şişeleri görüyorum. 

Aynı şişelerden Konya Ticaret Borsası'nın çevresinde de mevcut...

Ne demiştik az önce?

Şükrünü eda ettiğimiz, kendisine saygı duyduğumuz ve sevdiğimiz sürece toprak, bir ana kadar anaç ve üretken.

Allah öyle bir düzen kurmuş ki, kimsenin vermediğini veriyor. Düşünsenize en az bire 25...

Hem de helalinden...

Üzülerek belirtiyorum ki, o yol boyunca ve Borsa çevresinde gördüğüm garabet şişeler, şükrünü eda etmek gerekirken, bir bebek gibi baktığımız, üzerine titrediğimiz, aman bir şey olmasın dediğimiz, rahmet gelsin diye dua ettiğimiz ürünlerin hasadını nerede ve nasıl yediğimizi fotoğraflıyor. 

Başlıkta da belirttiğim gibi, vallahi şükretmek gerekiyor. Ekmek bulup yiyebildiğimize şükredelim. 

Biraz da aklımızı başımıza devşirelim. Bize helalinden verdiği rızıkların aşırını, öşrünü, zekatını verip malımızı daha bereketlendirmek gerekirken; kendimize eziyet edercesine bu bereketin zayi edilmesine vesile olmak niye?