Toplumsal duyarsızlaşma ve aldırmama günümüz Türkiye’sinin sorunlarından biri haline geldi. Daha çok milenyum sonrası sıkça rastladığımız, bire bir şahit olduğumuz duyarsızlaşma, toplum bileşenlerine yerleştirilen bir dinamit gibi tehlikeli ve istenmedik hadiselere gebedir. Her gün örneklerine rastladığımız terör, şiddet ve asıllı ya da asılsız iddialar nedeniyle günümüz Türk toplum yapısında benzerlerinin daha önce hiç görülmediği biçimde duyarsızlaşma ve alışmalar baş gösterdi.

Dibimizde patlayan bombalar, yanı başımızda öldürülen insanlar, televizyonlar da istisnasız her gün izlediğimiz şiddet olayları artık neredeyse hiçbirimizin dikkatini çekmiyor. İlk başta olaya (artık her neyse) üzülüyor ya da tepki gösteriyoruz daha sonra unutup gidiyoruz. Dün patlayan bombalara üzülürken bugün gelen şehit haberleriyle kahroluyoruz. İki saat önce işittiğimiz skandala şaşırırken yarın akşam gördüğümüz, şahit olduğumuz olaylara hayret etmiyoruz. Alıştık çünkü. Üç günlük yas ilan ediliyor, yas günü bitmeden ülkeyi tekrar yas havasına boğan hadiseler geliyor. Kime üzüleceğimizi, neye üzüleceğimizi, kime tepki göstereceğimizi bilemez vaziyetteyiz. Suçluyu aramak ve doğal olarak suçluyu cezalandırmak içgüdüsü ortaya çıkıyor fakat suçlu bir iki tane değil onlarca hatta yüzlerce.

Biri bitiyor biri başlıyor. Tam her türlü terör ve şiddet bitti derken yeni bir skandalla ülke birbirine giriyor. Ülke olarak topyekûn vaziyette aynı dertten muzdaribiz. Terör ve şiddet toplumun yalnızca bir kesimini değil bütün bir kesimini hedef alan faaliyetlerde bulunuyor. Evet, hakiki manada artık duyarlı ve alışmamış bir birey olma yolunda ne gibi deneyimler kazanmalıyız?

Her türlü acının, hüznün ve tarifsiz duyguların yaşanmış olduğu coğrafyamızda bana göre bu acılar hala yaşanmaya devam edecek. Ufak bir bilinç ise tüm bu duyarsızlık ve alışmaktan doğan sorunları çözmeye yetecek. Ama yine de sorular ve sorunlar bitmeyecek.

İnsanların çoğunun muhakeme gücü körleşmiştir. Kendilerine doğrudan dokunmayan, sivri ucu ısrarla sert bir şekilde duyularına kadar nüfuz etmeyen şey, onları neredeyse hiç harekete geçirmez; ancak gözlerinin önünde cereyan eden, duygularına dokunacak en ufak şey bile içlerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler. İşte o zaman duyarsızlıklarının yerini gereksiz ve aşırı öfke alır.

Duyarsızlaşma birdenbire olmadı kuşkusuz. Yaşamımızda kan ve gözyaşı eksik olmadı. Bir iç savaştan başka bir iç savaşa geçtik, arada yaşadığımız darbeleri saymazsak. Her gün onlarcasının ölümüne tanık olduk. O kadar çok ölüm gördük ki, kanıksamaya başladık. Bir süre sonra ölenler bizim için hiçbir şey ifade etmez oldu. Adeta 'ölü sayar' bir toplum olduk. Bir çatışma haberini izlerken, bizi ölenler değil, sayılar ilgilendiriyor artık. Ölenlerin yaşamı, sevdikleri ve geride bıraktıkları karşısında hiçbir şey duyumsamıyoruz.

Sağlık, başarı, huzur ve mutluluk daima yanınızda olsun… Selam ve dua ile kalın…