Önceki gün, Başbakan Davutoğlu'nun deyimiyle Türk halkı için bayram günüydü. Musul'da IŞİD güçleri tarafından kaçırılan ve 101 gün esaret altında kalan 40'ın üzerindeki konsolosluk görevlisi kurtarıldı veya IŞİD tarafından bırakıldı!

Kaçırılan konsolosluk görevlileri sağ salim ailelerine kavuştu... Allah bir daha ayırmasın diyoruz...

Aynı gün içerisinde geceleyin Suriye'den Türkiye sınırına 100 bin civarındaki Suriyeli geldi. Az bir rakam değil, kapılarımızı aman diyene açıyoruz ama sonunun ne olacağını bilemiyoruz.

Açıkçası korkuyoruz!

Evet, Müslüman olarak din kardeşimize ensar olmak bizim görevimiz... Ama bir de olayın arka yüzüne bakmak lazım. Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlarla birlikte en az onlar kadar kalabalık olan gençler de Türkiye'ye akın akın geliyor.

Krizden fırsat çıkarmayabenzedi bu iş. Hayalinde Türkiye olan, Türkiye'de yaşamak isteyen, hemen kopup geliyor. Suriye sınırımız sonuna kadar açık. Gelenin gidenin haddi hesabı yok.

Ne yapacak bu kadar insan Türkiye'de?Ne kadar süre kalacaklar? Ne yiyip ne içecekler? Devlet nereye kadar bakacak bu insanlara?

Özellikle gençlere hayret ediyorum. Vatanını, milletini, doğup büyüdüğün toprakları nasıl bırakıp gelebiliyorsun? Orada bıraktıklarına hiç mi acımıyorsun? Bir savaş varsa, o savaş alanını terk etmek mi lazım, yoksa vatan ve millet uğruna kanının son damlasına kadar savaşmak, şehit olmayı arzulamak mı lazım?

İşte çözemediğim, bir türlü anlamlandıramadığım nokta burası. Bir tarafta Suriye'deki savaştan kaçıp, fırsatlar ülkesi gibi gördükleri Türkiye'ye akın akın gelen Suriyeliler; diğer tarafta cihat var diyerek Suriye'ye savaşa giden Türkler...

Birileri savaştan kaçarken, birileri de savaşa koşuyor. Asker millet anlayışımız var bizim, İslam nurunu yaşatma kaygımız ve tarihin derinlerinden bu yana gelen savaşçı ruhumuz var. Suriyeli Suriye'den kaçarken, biz oraya savaşmaya gidiyoruz.

(Bu ne sirke, bu ne lahana turşusu...)

Aynı kapıdan onlar Türkiye'ye gelirken, biz Suriye'ye gidiyoruz. Yolda hiç mi karşılaşmıyoruz acaba, hiç mi sormuyoruz... Biz size yardım etmek için geliyoruz, siz nereye gidiyorsunuz, neden toprağınızı, yurdunuzu bırakıp gidiyorsunuz diye...

Esed zulmediyormuş...Zalimdir, zalimin işi de zulmetmektir. Bundan daha doğal bir şey var mı?

Senin yaptığının zulme alkış tutmaktan ne farkı var?Niye orada kalanlarla omuz omuza verip, zulme karşı direnmiyorsun? Dünya üzerinde zulmün yaşandığı topraklara bir bakın. Zulme uğrayan coğrafyanın neredeyse tamamı Türk, tamamı Müslüman...

Zulme uğrayan, bu coğrafyaları terk ederse ne olacak? Herkes kaçarsa senin vatanını, toprağını kim koruyacak?

Zaten kalan niye kalıyor, neyin mücadelesini veriyor, niye zulüm görüyor? Toprağı için, vatanı için, İslam nuru için değil mi?

Peki be adam sen niye kaçıyorsun?

Mesnevi'den:

“İyi ile kötünün imtihanı, altının kaynayıp (kendisindeki) kötü şeylerden kurtulması içindir.”