“Doğu da batı da Allah'ındır” buyruluyor Bakara Suresi'nin 115. ayetinde.

Buradaki doğu ve batıyı literal açıdan ele alırsanız, kuşkusuz birbirine zıt iki yön olan doğunun da batının da dünyayı da güneşi de, yönü de yöntemi de yaratan Allah'ın olduğu sonucunu çıkarırsınız. Ayetin devamında yüzünü dönmek, yönelmek bahis konusu olduğu ve nüzul sebebinin “kıble” ile ilişkili olduğuna dair bilgileri de eklersek bu görüşün doğruluğuna itiraz eden çıkmayacaktır herhalde.

Benim gündeme getirmek istediğim “doğu” ve “batı” yön olarak değil, iki ayrı kültürü ve medeniyeti tanımlamak için kullanılan Doğu ve Batı. Yön anlamındaki doğu ve batı Allah'ın olduğu gibi, kültür ve medeniyet anlamındaki Doğu ve Batı da Allah'ındır.

Dolayısıyla biz Allah'ın Doğuluları olarak Allah'ın Batılılarına, onlar da bize “Allah'ın olmak”tan kaynaklanan bir saygı ile bakmamız gerekir. Bu söylediğim Batılılarda ya da Doğulularda göze çarpan olumsuzlukları, kötülükleri olduğu gibi kabul edelim, onları olumlayalım anlamına gelmiyor kuşkusuz. Söylemek istediğim şeyin özü “Benim bir karıncaya bile ulu nazarım vardır” diyen Yunus'un medeniyetine mensup kişiler olarak “öteki”leri aşağılamak, yok saymak, yok etmek sarmalı içine düşmemektir.

***
Bizim muhayyilemizde Batı'nın karmaşık bir konumu var. Hem gıpta etme, yetişme, katılmak isteme hem de kötüleme, yüz çevirme, karşı çıkma gibi birbirine zıt duyguların kaynağı kendini geri kalmış ve yenilmiş hissetmekten kaynaklanıyor. Öyle ki yenik olmamızın bir zamanlar dahil olduğumuz medeniyetin külliyen yanlış olmasının bir sonucu olduğu, Batıdan ayrı bir medeniyete mensup olmamızın haklı hiçbir yanı olamayacağı düşüncesi en azından aydın tabir edilen grupta yaygınlaştı.


***

Zaman içinde eskiden pek cılız çıkan Batı karşıtı sesler de yükselişe geçti. Bu seslerin bir kısmı kültürüyle de bilim ve teknolojisiyle de Batı'ya karşı çıkarken diğerleri sadece kültürü (ahlak da dahil) reddediyor, bilim ve teknolojisini ise almak (kazanmak için çaba sarf etmemizi söylüyorlar.

 

Bir zamanlar entelektüel çevrelerde ilk söylediğimiz yaklaşım, yani medeniyet bir bütündür, beğendiğin tarafını alıp diğer tarafına hayır demek mümkün değildir görüşü pek revaçta iken son zamanlarda, nedendir bilmiyorum, ikinci yaklaşım dile getirilmeye başlandı. Bunun “medeniyet inşası” gibi şaşaalı bir iddianın her fırsatta gündeme bir ortamda bu iddiayı ortaya atanlar tarafından dolaşıma sokulması gerçekten ilginç bir durum. Acaba, “toptan bir inşa yapamayacağımızı anladık” demenin başka bir yolu mudur bu?


***

 

Asıl üzerinde durmak istediğim nokta maddi dünyayla yani bilim ve teknolojiyle ilgili olan kısım değil. Kültür dünyamıza yakından bir bakalım. Karşı çıkılmasını isteyenler gerçekten Batı kültürüne karşı durabiliyorlar mı? Hız ve hazdan ibarettir denilen, nefs-i emarenin emrinde olduğu söylenen, ne hesap gününe ne de Yaratan'ın varlığına inanmadığı vurgulanan, gününü gün ettiğinden, merhameti olmadığından, menfaatinden başka düşüncesi olmadığından dem vurulan Batı'nın tamam kültürünü almayalım da... O zaman sizin yazdığınız ve tamamı Batı formunda olan romanları, öyküleri, şiirleri nereye koyacağız?


***
Kişisel kanaatim büyük lokma yesek bile büyük söz söylemekten kaçınmamız yönündedir. Derim ki, Doğu'nun da Batı'nın da Allah'ın olduğunun bilincinde olarak iyilikleri, güzellikleri nerede bulursak bünyemize katalım. Yunus Emre “Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir” diyor ya, bu konuda “hepisinden iyice” olan da başkalarından almak yerine kendi kültürümüzü de kendi bilim ve teknolojimizi de kendi öz kaynaklarımızı devreye sokarak üretmektir.

    

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)