Türk Edebiyatı'nda deneme deyince aklımıza Nurullah Ataç gelir. Benim yaşımdakiler eminim hatırlayacaklardır, Nurullah Ataç'ı unutanlarımızın bile unutmadığı bir "okuma parçası" vardır, ortaokul yıllarından: "Bana Zehir Olan Şeker."

Bana da zehir olan bir şey oldu geçenlerde: bir kitap.

***

Tabii ki iyi yazılmış kitaplar kadar kötü yazılmış kitaplar da var. Kötü yazılmış bir kitabı kolay tanır ve hemen kapakları arasında hapsedersiniz. Ancak iyi yazılmış bir kitabın kötü yapılmış tercümesi katlanılabilir bir şey değil. 

İspanya'nın hangi şehrindeydi unuttum; bir işkence müzesi vardı. Engizisyon döneminde kullanılan akla hayale sığmayan işkence aletleri sergileniyordu. Bu müzede işkence aleti olarak bir de kötü tercüme edilmiş bir kitap görseydim, inanın, hiç yadırgamazdım.

***

Önemsediğim bir düşünce adamı olan Herbert Marcuse'un "Tek Boyutlu İnsan" adlı kitabını şimdi dönüp baktığımda zamanı için azımsanmayacak bir ücret vererek alıp kütüphaneme koyalı yıllar geçmişti. Fırsat bu fırsat diyerek geçen hafta yaptığım bir seyahat sırasında yollarda, bekleme salonlarında, otel odalarında okumaya başladım. Keşke hiç teşebbüs etmeseymişim.

Daha ilk cümlesinden gerilim oluşturmaya başladı bende: "İnsan soyunu silip süpürebilecek bir atomik yıkım gözdağı bu tehlikeyi sürdüren güçlerin kendilerini korumaya da hizmet etmez mi?" 

 

***

Bendeniz ilke olarak Öztürkçeciliğe karşı değilim. Kitaplarda ya da yazıtlarda kalmış kelimelerin canlandırılması ya da kuralına uygun yeni kelimeler türetilmesi dili mutlaka zenginleştirecektir. Tabii ki bu kelimenin kulağa hoş gelmesi ve kısa olması da şart. Kulağı tırmalayan ve uzun kelimelerin tutunma ihtimali zayıf.

 

Ama Öztürkçecilik adına bir metnin hem okunmasını hem de anlaşılmasını zorlaştıran kelimeler kullanılıyorsa buna nasıl karşı olunmaz ki? Böyle bir Türkçe kullanmanız için ya toplumdan farklı bir dil konuşma takıntınız olacak ya da bu işte yüksek bir ideolojik hikmet vehmedeceksiniz. Mesela halkın anlamadığı bir Türkçe ile halkçı olacağınız sanmak gibi...

***

Kitap'aki Türkçe, okuduğunuzu anlamak için bildiğiniz yabancı diller varsa onlara müracaat etmenizi gerektirecek cinsten. Ne bir bedii zevki için ruhunuzu harekete geçiriyor, ne de felsefi çaba için aklınızı.   

 

Söylediklerimi somutlaştırmak için rastgele seçtiğim birkaç örneği paylaşayım:

 

“Bu baskı, toplumumuzun önceki, daha az gelişmiş evrelerini ıralandırmış olandan öylesine ayrı olarak, bugün doğal ve uygulayımsal bir hamlık konumundan değil ama tersine bir güç konumundan işlemektedir.”

 

“Toplumumuz özekkaç toplumsal kuvvetleri Terör ile olmaktan çok Teknoloji ile yenerek ezici bir etkerliğin ve yükselen bir yaşam ölçününün ikili temeli üzerinde ayırdedici yanını göstermektedir.”

 

“!.. belirli bir tarihsel kılgı tarihsel almaşıkları karşısında ölçülür!”

“Ve zorunluk üzerine içgörü, kötü durumun bilinci, bilimin başarımlarının ve üretkenlik düzeyinin almaşıkların ütopik ıralarını ortadan kaldırdıkları, karşıtının değil ama yerleşik olgusallığın kendisinin ütopik olduğu evrede bile yeterli olmayacaktır.”

 

“Görgül olduğu gibi kuramsal zeminde de, eytişimsel kavram kendi umutsuzluğunu bildirmektedir, insan olgusallığı onun tarihidir, ve onda çelişkiler kendi başlarına patlamazlar.”

 

Kurgul, tasar, gizilgüç, işleyim, ikircimli, özekkaç, etkerlik, ölçün, ıralandırmak, pekinlik, evrik olmak... Bu kelimelerin bazılarını TDK Büyük Türkçe Sözlük'te bulabildim. Bazılarını anlayabilmem ise ancak aslı Almanca olan kitabın İngilizce çevirisine göz atmakla mümkün oldu.

 

***

 

Onaylamasam da Öztürkçe kelimeleri bilinçli ve tutarlı bir biçimde kullananlara saygı duyarım. Beni ve sorumlu olduğum kişileri o kelimeleri kullanmaya zorlamadıkları takdirde kendi bilecekleri bir konu. 

 

Ancak bunca Öztürkçe'ye rağmen kitabınızda statüko, teknik, kapitalist, politika, negatif, antagonistik, kategori, modern, teknoloji, kohezyon, totaliter, entellektüel, ütopik, kültür gibi Batı dillerinden, ve tarih, sefalet, sınıf, aile, hafifletme, rahatlık, nüfus, insan, reddetme, kuvvet, meslek, çare, zemin, şekillendirme gibi Doğu dillerinden dilimize geçmiş birçok kelimeyi -birçoğunun gündelik dilde de kullanılan Türkçe alternatifleri olduğu halde- kullanıyorsanız buna saygı duymakta zorlanıyorum.

 

***

 

İtalyanların çevirmenler hakkında çok ünlü bir sözü var: Traduttore traditore. “Çevirmen haindir” diye dilimize çevrilebilecek bu cümle çevirmenleri karalamaktan ziyade çevirinin zorluğu ile ilgili.

 

Bana zehir olan kitaptaki durum bu sözde anlatılanın ötesinde bir şey. Çeviri zor değil aslında, ama sanırım çevirmen okurun anlamamasına azm ü cezm ü kast eylemiş. 


***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)