İç Anadolu'nun göbeğinde, Anadolu'nun tam da orta yerinde olan Konya, tarihin ilk zamanlarından bu yana çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehir. Bunu, Konya'daki kazı alanlarından, tarihi ve kültürel değerlerden, milattan öncesine ait izlerin yer aldığı arkeolojik buluntulardan, Karamanoğulları Beyliği dönemine ait eserlerden, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlerden ve yine Cumhuriyet devri eserlerinden pek tabi anlayabiliyoruz. 

Konya, bünyesinde hem bu tarihi ve kültürel değerleri barındırırken, hem de modernizmin getirdiği yenilikler ve çağın gereği olarak sunulan yüksek binaları ile de eski ile yeninin harmanlandığı bir şehir izlenimi oluşturuyor çıplak gözle ilk bakıldığında.

Bu yeni binalar birçok tarihi eseri gölgelese de, bu tarihi değerlerin gün yüzüne çıkarılması için özellikle son zamanlarda bir gayretin olduğunu da görmek gerekir. 

Bir de yukarıda bahsettiğimiz, Konya'nın Anadolu'nun tam orta yerinde bulunması nedeniyle oluşan ve Konya'yı diğer şehirlere bağlayan şehre giriş ve çıkış noktalarına bakmak lazım gelir. 

Şehre giriş yaptığınız bölgeye göre, şehirle ilgili oluşturulan ilk intiba da değişiklik gösteriyor. 

Biraz açalım...

Adana yolu üzerinden ilk girişte sizi Karatay karşılıyor. Vatan Sanayi Sitesi'ni geçtikten sonra Karatay'ın ilk evleri selam ediyor. Sonrasında az daha ilerlediğiniz zaman Mevlana'nın yeşil türbesi uzaktan süzülüveriyor. 

Adanayolu üzerinden şehre girişte akla ilk gelen şey, yeni yeni gelişmekte olan bir Konya oluyor. Bunda Karatay'ın yıllarca şehrin gelişiminin gerisinde kalmış olmasına karşılık, şimdilerde ciddi bir atakta olması ve bu geri kalmışlığı hızla kapatma çabası etki ediyor. 

Geçelim Karaman yolu tarafına...

Aslında bu bölgede şehre giriş sanki Çumra ilçesi ile birlikte başlıyor. Karaman yolu üzerinden Konya'ya gelen bir kişi, daha Çumra sınırlarındayken, kendisini Konya'ya gelmiş zannediyor. Bunda Çumra'nın şehre yakın olması, giderek daha da yaklaşması etki ediyor. Çumra'dan Kaşınhanı'na kadar uzanan güzergahta hem verimli tarım arazileri, hem de Panagro başta olmak üzere belli başlı tarıma dayalı sanayi tesisleri sağlı sollu uzanıyor. Unutmadan, yol kenarlarına dikilmiş reklam tabelaları da bir yandan kirli bir görüntü oluştururken, diğer yandan nasıl bir şehre gelindiğiyle ilgili fikir sunuyor. 

Kaşınhanı'na gelindiğinde ise yine şehre girilmiş izlenimi oluşuyor. Sonrasında Karaman yolu Kavşağı'na kadar tarım ve hayvancılık alanlarının yoğun olması, tek katlı ve bir köyü andıran mahalle evlerinin yoğun olarak bulunması, Karaman Yolu üzerinden şehre girişte bir tarım şehrine gelmişlik izlenimi oluşturuyor.

Konya'ya bir de Seydişehir yolu üzerinden girelim...

Konya'nın düz bir ova üzerine kurulu şehir olduğunu bilenler veya böyle duyanlar dağlık alanlardan geçerken yanıldıklarını düşünebiliyorlar. Sonrasında, Konya'ya yaklaşık 30 kilometre kala şehir kendisini uzaktan uzağa gösteriyor. Hele akşam saatlerinde geliniyorsa, Konya'nın ne kadar büyük ve ihtişamlı olduğunu gözlemleyebilmek için ucu bucağı görülmeyen ışık dalgalarına bakmak yetiyor. Şehre yaklaşıldığında ise düz ovaya iniliyor ve kafalardaki Konya imajı daha çok şekillenmiş oluyor.

Beyşehir yolu üzerinden giriyoruz...

Çocukluğumuzda, coğrafya dersi ile ilgili kitaplarda İç Anadolu'nun ikliminin karasal olduğu belirtilir, kurak bir iklim yapısına sahip olduğu vurgusu yapılırdı. Konya'nın genel tarımsal yapısıyla ilgili yaygın görüş de Konya'da kuru tarım yapıldığı ve ormanlık alan yönünden Konya'nın eksik olduğu yönünde. Ancak Beyşehir yolundan girildiğinde tüm bu düşünceleri alt üst yapan bir manzara ile karşı karşıya kalınıyor. Bir kere Beyşehir'den çıkıp şehrin en büyük su kaynağı olan Altınapa Barajı'na gelinceye kadar size çam ormanları eşlik ediyor. Altınapa'dan sonra ise yine Akyokuş'tan kuşbakışı bakıldığında, Meram'ın yeşil dokusu ile karşılaşılıyor. Konya'yı ağaçsız ve kurak bilenler ise bu önyargılarını bir anda yıkıveriyor. 

İstanbul yolundan da girelim, eksik kalmasın...

Konya'nın belki de en modern haliyle gözlemlendiği, İstanbul ve Afyonkarahisar güzergahından Konya'ya gelenlerin Konya ile ilgili 'Ne kadar gelişmiş ve modern bir şehir' diyebildiği yol burası olsa gerek. Selçuklu'nun yeni Selçuklu diyebileceğimiz bir bölgesinden şehre selam veriyorsunuz. Selçuk Üniversitesi Kampüsü'nün ardından Türkiye'nin en büyük mahallesi Bosna Hersek karşılıyor sizi. Sonrasında yeşil alanlar eşliğinde şehre giriş yapılıyor. Gelişmiş bir şehrin doğal şartı olan trafik yoğunluğu da Otogar Köprülü Kavşağı'nı geçer geçmez sizi karşıladı mı, tamamdır. Eksik bir şey kalmadı.

Tabi Ankara yolunu unutmamak gerekir...

Bir başkentten diğer başkente yolculuk yapacak olanların yolu buradan geçer. Ankara yolu üzerinden Konya'ya girenleri de Ankaralıların pek de yadırgamayacağı küçük yükseltilerin oluşturduğu hafif engebe yollar karşılar. Sonrasında dümdüz bir alan üzerinde yol adeta akar gider. İlk olarak organize sanayi bölgeleri karşılar sizi. İşte buradaki imaj çok önemlidir. Çünkü Konya'nın ne kadar ciddi ve ayakları yere sağlam basan bir sanayi alt yapısına sahip olduğunun, silah, döküm ve otomotiv yan sanayi başta olmak üzere birçok sanayi dalında Konya'nın lider olduğunun göstergesidir burası. Sonrasında gerekli olup olmadığı tartışılsa da alt geçitler ve üst geçitlerle şehre giriş yapılır. Büyüleyicidir...

Son olarak Aksaray yolu kaldı...

Yıllardır süregelen duble yol çalışmalarının bitirilememiş olmasının vermiş olduğu hezeyan ile girilir şehre. Şimdilerde pek alışık olunmuş bir durum olmasa da eskiyi, iki aracın yan yana zor geçtiği yolları hatırlatır buradaki manzara. Duble yol çalışmaları devam ediyordur. Kısmen açık olsa da hiç ummadığınız bir anda yol tek şeride düşer. Hatta çoğu zaman bu durum kazalara yol açar ve küçük çaplı kazalar da gözlemlenir. Yine buradan da Konya'ya gelenlerin ilk gördükleri yer organize sanayi bölgeleridir. Biraz daha ilerledikten sonra TÜMOSAN lojmanları karşılar Aksaray yolu üzerinden şehre girenleri. Yıkık dökük binalara bakanlar, “Bu da neyin nesi. O adını her yerde gördüğümüz, Türkiye'nin ulusal markası TÜMOSAN burada mı üretiliyormuş” denilebilir. Elin ağzı torba değil ki büzemeyiz. Bu manzarayı gören de bence bu tür eleştirilerinde sonuna kadar haklıdır...

Sonuç itibariyle işte Konya'ya dışarıdan gelenlere Konya'nın verdiği ilk intiba budur. Elimizde olan bu... İster beğenin, ister yerin...