Çoğumuz, sıklıkla karşılaştığımız ve artık alıştığımız durum, yapı ya da buna benzer şeylerden vazgeçmekte ciddi sorunlar yaşarız. Bir yerde göz de aşina oluyor, gönül de. Benim yapısal olarak en büyük alışkanlıklarımdan birisi de Konya Atatürk Stadyumu. Çocukken babamın elimden tutup Konyaspor maçına götürerek tanıştırdığı bu heybetli yapı, judoya başladığım günlerde, atletizm yaptığım süreçte, arkadaşlarla yaz akşamları basketbol oynadığımda ve muhabirliğe başladığım zamanlarda sıkça uğrak yerim oldu. Konya'nın bir dönem tüm spor yükünü çeken bu heybetli yapı o kadar çok uğrak yerim olmuş ki, artık orayı ikinci evim gibi görmeye başlamıştım. Şimdilerde yıkılacak olması da, gönül terazimde evi elinden alınmış hissi veriyor bana. 

 

***

Herkesin olduğu gibi benim de geleceğe yönelik planlarım var. Örneğin son günlerde kendi kendime planladığım 'Hatırlıyorken anlat' projem var. Elime kameramı alıp hatırladığım en eski anıların yaşandığı yerlere bunları ölümsüzleştirmeyi düşünüyorum. Bakalım 10 yıl sonra anlattığımı ben hatırlayacak mıyım? Ya da, 10 yıl sonra ben kendimi tanıyacak mıyım? İşte bu projemde en çok vakit geçireceğim yer ise Konya Atatürk Stadyumu olacak. Çocukluktan beri birçok anımın yaşandığı bu yapıdan ayrılmak benim için hiç de kolay olmayacak.

***

Konya Atatürk Stadyumu ile bir akşam vakti tanışmıştım. O gün akşam babam elimden tutarak Atatürk Stadyumu'nda, Konyaspor - Eskişehirspor maçına götürmüştü beni. O kocaman, kemerli kapıdan girdiğimde, dönemin Afra'sından sonra ilk kez böyle büyük bir yapı ile karşılaşmış, olağan korkumla babamın elini daha da sıkmıştım. Maç sonrasında ise o dönem Atatürk Stadyumu içerisinde olan TÜFAD'a oturmuştuk. (O dönem babam sakatlanarak futbolu bırakmış ve antrenörlüğe başlamıştı.) O dönem şehrin tüm spor yükünü çeken bu koca çınar ile ilk o zaman tanışmıştım. İçerisindeki su deposu çok ilginç gelmişti mesela. Çocuk aklı işte! Ne olduğuna anlam veremeden 'Neden böyle bir çatı yaptılar ki' diye bakıp duruyordum. Bir kalbin can damarı misali gökkubbeden yeryüzüne inen o koca borular oldukta ürkütücü gelmişti.

***

Atatürk Stadyumu, judoya başladığım sıralarda ürkütücü olmaktan çıkmıştı. 8-9'lu yaşlarda olmama rağmen bir dönem sonra artık tek başıma gelmekten ürkmüyor, tam tersi olarak kendimi daha da mutlu hissediyordum. Artık kendimi en iyi hissettiğim yer olmaya başlamıştı. Hele vanasından yukarıya doğru su akıtan ilginç çeşmesinden antrenman sonrası kana kana su içtiğim sıralarda, civardaki yeşil ağaçları ve cıvıl cıvıl kuş sesleri ile bağrına sımsıkı basmıştı beni Konya Atatürk Stadyumu. 

***

Yıllar geçti! O dönem lise yıllarım başlamıştı. Zamanla da muhabirliğe merak salmıştım. O dönem Hakimiyet Gazetesi Spor Müdürü rahmetli Mehmet Vural'ın yanında mesleğe başlamıştım. O da yetişmem için sürekli olarak beni amatör maçlara gönderiyordu. Okuldan eve, evden gazeteye, gazeteden Atatürk Stadyumu'na uzanan bir döngüde buldum kendimi. Atatürk Stadyumu ikinci evim, gazete üçüncü evim olmuştu artık. Günümün büyük bir kısmı bu düzlemde geçip gidiyordu. O aralar arkadaşlarım boş zamanlarında gezip eğlenirken, ben Atatürk Stadyumu'nun her birisi farklı bir salona açılan koridorlarında büyük bir heyecanla koşturup duruyordum. Koridora girdikten sonra iki salon arasındaki mesafeyi 30 saniyede almaya başladığımda, boyum ve bacaklarımın büyüdüğünü anımsamıştım. Büyümeye başladığımı anladığımda ise henüz 15 yaşındaydım.

***

Bir ara mahalle olarak sıkı bir basketbol aşığıydık. Yaz gecelerinde soluğu Atatürk Stadyumu'nda alır, 'Kafes' lakabını taktığımız basketbol potalarında kıyasıya maç yapardık. Öylesine sıkı maçlar çıkarırdık ki, bizden sonra gelen ekipler, bizden önce bırakıp giderlerdi. Yani anlayacağınız, ömrümüzün baharında, kuytu köşelerde kötü alışkanlıklar ile tanışacağımıza, mahalle arkadaşlarımız ile iyisiyle-kötüsüyle sağlam bir yaz mevsimi geçirirdik. 

***

Hayatımın her köşesinde birbirinden farklı anılarını barındıran koca çınar, yakın gelecekte her bir kemerinden tutularak yıkılmaya başlayacak. Modern tesisleşme, çağa uyum sağlamak elbette güzel şey. Lakin insan bazı şeylerden kolay kolay çıkamıyor işte.