Sektöründe yaptığı işlerle önemli bir yere gelen Teknik Isıl İşlem Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Büyükdişikitli, iş hayatıyla ilgili önemli bilgiler verdi. 1980’li yıllarda, darbe dönemlerinde Sanat Okulu’ndan birincilikle mezun olan Büyükdişikitli, askerden sonra önce memurluk düşünse de kendini sanayide buldu. Memurluk için başvurduğu yerlerden haber beklerken bu süre içerisinde çalışmayı isteyen ve gazetede gördüğü bir ilanla sanayiye başlayan Büyükdişikitli, Sanat Okulu mezunu olmasının da verdiği bilgiyle çalıştığı alanı sevdi. Bu sayede memurluktan gelen olumlu cevabı reddederek sanayide devam eden Büyükdişikitli, kendini geliştirerek alanında önemli bir usta oldu. Zorlu bir dönemde kendi işyerini açan ancak azim ve kararlılıkla mücadele eden Büyükdişikitli, Teknik Isıl İşlem firmasını bugünlere getirdi. İşini severek yaptığını belirten Büyükdişikitli, “Biz işimizle yaşıyoruz ya sevmek ne kelime. Gece-gündüz çalışıyoruz, işimizin başındayız. Yeri geliyor giriyoruz makinenin başına da geçiyoruz. Böyle gelip geçiyoruz” diyor.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1961 doğumluyum. Sanat Okulu mezunuyum. İş hayatına askerden sonra başladım. Metal işleri mezunuydum, askerden sonra gazetede ilanda gördüm. Gittim çalıştım hoşuma gitti. Sanat Okulu mezunu olunca da her işi yapıyordum. Kaynak yapıyordum, makinelere bakıyordum. Öyle olunca her işi bana bıraktılar. O dönem tabi adam da yok. Üstümüzde baskı da olunca, işi de mecburen öğrendik. Deneme yanılma yoluyla öğrendik.

Sanayiye girişiniz nasıl oldu?

Ben devlet memurluğunu düşünüyordum. Askere gitmeden önce başvurularda bulundum. Ereğli Şeker Fabrikası’ndan işe başlayabilirsiniz diye yazı geldi. Ben de sanayide işe başlamıştım. Ama işe girince orayı tercih etmedim, sanayiye devam ettim.

Sizin döneminizde el işçiliği çok önemliydi. Ne tür zorluklar yaşadınız?

Tevfik Sumak iyi arkadaşım olur. Üç tekerleğimiz vardı, sacı onun oraya götürür, sacı keserdim. Her şeyi kendim yaptım. Dışarıya verecek paramız pulumuz yoktu. İmkansızlıklar içerisinde neler yapabiliriz diye uğraşıp durduk. 3-5 sene sonra dergilere bakarken fırınları gördük. Almanya’da üretiliyor ama fırını satanlara ulaşamıyoruz. Yıl 1995-96’lar. Üzümlü’deki tüfekçiler de hızlanmaya başladı o dönem. Akrabalarımız vardı onların vasıtasıyla Almanya’ya yazı yazdım. Oradan İstanbul’daki yetkilerine haber göndermişler Konya’dan biri fırın için bize yazdı falan diye. İstanbul’dakiler geldiler biz fırını aldık. 1 sene o fırını gümrükten çıkaramadık. 1 sene sonra geldi fırın işe başladık. Sonrasında işlerimiz hızlanmaya başladı.

Sizin işe başladığınız dönemlerde siyasi ve ekonomik olarak çalkantılı süreler yaşandı. Bu süreçler sizi nasıl etkiledi?

Valla o dönemler bence daha iyiydi. Çünkü sanayide bir komşuluk, arkadaşlık ilişkileri vardı. Birlikte oturulur sohbet edilir, çay içilir, yemek yenirdi. Bunlar paranın ötesinde şeyler. Şimdi kimse kimseye selam vermiyor. Bizim o dönem kazandığımız dostluklar, arkadaşlıklar hala devam ediyor. Hatta bazen oturuyoruz, o günleri yad ediyoruz, konuşuyoruz. Bizim buradaki sanayi fırınlarında balık yapardık. Öyle sohbetimiz vardı. Şimdi insanlar birbirine kurşun atacak gibi.

Bunun nedeni ne? O dostluklar, arkadaşlıklar, samimiyet neden kayboldu?

Para hırsı, başka bir şey değil. Herkes ben önde olacağım düşüncesiyle hareket ediyor. Çıkar ilişkisi aldı başını götürdü.

Sanayiyi nasıl görüyorsunuz? Geldiği nokta ne durumda?

Sanayi iyi bir yere geldi. Teknoloji gelişti. Konya çok farklı bir yer ama. Bir Adana’yla bir Ankara’yla kıyaslayamazsınız. Oralarda kimse kimsenin işine mani olmaz, önüne geçmez. Burada 2-3 gün bir yerde çalışan çıkıyor dükkan açıyor senin de elemanını çalıyor. Konya her yerden farklı. Tarsus’ta çok büyük fabrikalara iş yapıyoruz mesela. Bu adamlar dev adamlar. Orada biz patronları tanımıyoruz, hep satın alma personeliyle, kalite kontrolcülerle muhatap oluyoruz. O adamlar firmalarını öyle sahipleniyorlar ki, sanki o fabrika kendilerinin. Pazarlığı da onlar yapıyorlar, hatayı da onlar bildiriyorlar. Burada bir sorun olduğu zaman iş değişiyor. İşçi ahlakı burada yok. Bunun da nedeni eğitimsizlik. Eskiden bir işçi çıktığı zaman başka yere gittiğinde sormadan almazdı. Şimdi alıyor adam, tutuyor senin müşterini de alıyor. Adam mesela evde parmağını kırmış, iş yerinde olmuş demiş. Buradan para alacak kendince. İspatla diyoruz yok. İşçi ahlakı oturmuş değil. Mesela Koç, kendi elemanını kendi yetiştiriyor. Sanat okulu var, üniversitesi var, bilmem neyi var. Gönlüne göre elemanını yetiştiriyor, eğitiyor.

Eğitimsizlik dediniz bunu biraz açabilir misiniz?

Sanat Okulları’na önem verilmesi gerekiyor. Bir de şimdi eğitimde sıkıntılar var. Biz 1980’de ihtilal döneminde mezun olduk. Bizim bir atölye şefimiz vardı, 1,80 boyunda. Yumruğu vurdu mu yere yatardın, kimse de ağzını açamazdı. Ne aile gelirdi şikayete ne akraba gelirdi ne başkası. Bir gün okulun bir yerine beton dökülmüş, oraya da öğrenciler basmasın diye şerit çekilmiş. Bizim arkadaşın biri ayağını basmış betona. Biz de okullara masa sandalye yaparız. Atölye şefi beton dökülen yere yağını basan arkadaşa sandalyeyi bir vurdu. Sandalyenin parçası kalmadı ama arkadaş ağzını açamadı. Çünkü hatalı olduğunu biliyor. Şimdi yap bakalım bunu hadi. Adam pompalı tüfekle geliyor kim benim çocuğuma tokat attı diye. Şimdi usta dayağı yiyen arkadaşlar organizede büyük firmaların sahipleri. Dayak yemeyenler de, nerden kimin elemanını çalayım, nerden ne yapayım diye düşünüp duruyor. Bu işler böyle.

İşinizi seviyor musunuz?

Biz işimizle yaşıyoruz ya sevmek ne kelime. Gece-gündüz çalışıyoruz, işimizin başındayız. Yeri geliyor giriyoruz makinenin başına da geçiyoruz. Böyle gelip geçiyoruz.

İş dışında neler yapıyorsunuz? Herhangi bir hobiniz var mı?

Bahçe işleriyle uğraşıyorum. Meram’da bahçem var. Sebze meyve ekiyoruz. Onun dışında gezmeyi severim. Pandemiden dolayı son 2 yıldır pek gezemiyoruz ama öncesinde yurt dışına gezmeye gidiyorduk arkadaşlarla. Bizimki iş gezisi ama yine de güzel bir şey.

Yurt dışı gezileri size ne kazandırdı?

Yurt dışını görmek çok farklı bir şey. Makineler, yollar, otobanlar, binalar vs. Ben Tayvan’a falan bayılıyorum. Otobanların çoğu çift kat. Yer azlığından böyle çözüm bulmuşlar. Bir otel var mesela genelde orada kalıyoruz, otelin altı yol, 2. Katından da tren geçiyor. Oralarda mesela geceleri çalışıyorlar. Çok çalışıyorlar. Farklı tecrübeler ediniyorsunuz.

Sanayide önemli bir isimsiniz. Tecrübe ve birikimleriniz kıymetli. Gençlere neler tavsiye edersiniz?

Gençlerimiz askere gidene kadar ya da okullarını bitirip belli bir seviyeye gelene kadar parayı düşünmeyecekler. Kendini yetiştirene kadar para düşünmeyeceksin. Sabredecekler, sebat edecekler. Başka yolu yok. İşçi geliyor, 20 yerde çalışmış. Niye ayrıldın oralardan diyorsun, geç gittim diye kızdılar ayrıldım. Yahu kızacaklar tabi. Böyle bir dünya yok. Çok eli boş insan var. Bu insanları bir şekilde çalışmaları sağlanmalı. Gerekirse çalışmayan hastanelerden faydalanamayacak. Almanya böyle. Almanya işsizlik maaşı veriyor, o adam o maaştan fazlasını harcıyorsa bu para nereden geldi diye hesap soruyor. Bizde böyle bir şey yok. İnsanları zorlayacağız, bizim çalışmaya ihtiyacımız var. Mercedes gibi, Volvo gibi fabrikalar yapmamız lazım.

ABDULLAH AKİF SOLAK

Editör: TE Bilişim