8 Eylül Dünya Fizyoterapistler Günü olarak kutlanıyor. Dünya Fizyoterapi Konfederasyonu, 1996 yılında konfederasyonun resmi olarak ilk toplantı günü olan 8 Eylül’ü Dünya Fizyoterapi Günü olarak kabul etti. Türkiye Fizyoterapistler Derneği Konya İl Temsilcisi, Uzman Fizyoterapist Tuğçe Uğur Kasar 8 Eylül Dünya Fizyoterapistler Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada fizyoterapinin önemine ilişkin değerlendirmede bulundu. Ayrıca fizyoterapi uygulamasının en çok kullanıldığı hastalıklardan olan eklem kireçlenmesi hakkında bilgi veren Kasar, kireçlenmenin belirti, sebep ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Fizyoterapinin hareket, kuvvet ve genel olan iyilik durumlarının korunması, kaybolmaması ya da yeniden kazandırılması işleminde kullanılan bir sağlık bilimi olduğunu söyleyen Kasar, fizyoterapistlik mesleğini ise bu sağlık bilimine uygun olarak ölçüm ve testleri yaparak kanıta dayalı koruyucu ve geliştirici protokolleri belirleyen, planlayan ve uygulayan meslek olarak adlandırdı.

‘EN YAYGIN ŞİKAYET, KİREÇLENME’

En yaygın eklem şikayetlerinden biri olan osteoartrit (eklem kireçlenmesi) hakkında bilgi veren Fizyoterapist Kasar, “Eklem kireçlenmesindeki başlıca olay, eklem kıkırdağındaki ilerleyici kayıp ve buna eklem sıvısında azalma, özellikle hyaluronik asit, eklem çevresindeki kemiklerin yapılarının bozulması ve küçük yeni kemik çıkıntılarının oluşumu eşlik eder. Osteofit denilen yeni kemik çıkıntıların oluşmasından dolayı kireçlenme tanımı kullanılmaktadır.” dedi. Uzman Kasar, kireçlenmenin en fazla diz, kalça, bel, boyun eklemlerinde görülme sebebinin genellikle yük taşıyan ve hareketli eklemlerde olan kıkırdağın bozulmasından kaynaklı olduğunu ifade etti.

‘TEK ÇARE PROTEZ DEĞİL’

Eklem kireçlenmesi durumunda tek çarenin eklem protezi olmadığını vurgulayan Kasar, “Kireçlenme, birkaç yıl içinde yavaş yavaş gelişir. Kıkırdak dokuda sinir ağının olmaması, yıprandığında bizim için bir alarm olan ağrı uyarısını vermemesine ve kıkırdağın iyice tahrip olup artık kemik sürtünmeleri başladığında kişinin ağrı duymasına neden olur. İşte bu durum, tedavi sürecinin başlamasını geciktirmektedir. Tedavi olarak tek çözüm ise eklem protezi değildir. Yapılan bilimsel çalışmalarda; kireçlenmenin şiddeti ve kişinin klinik durumu göze alındığında, fizyoterapi ve diğer eklem içi enjeksiyonlar ile iyileşme sağlanabileceği gösterilmiştir.” dedi.

Tuğçe Kasar, eklem kireçlenmesinin ilerlemesine neden olan başlıca etmenleri de şöyle sıraladı: “Eklem kıkırdağı, kemik, bağlar gibi yapılarda doğumsal ya da sonradan gelişen bozukluklar, aşırı kilo kaynaklı eklemlerin üzerindeki yüklerin artması ya da mesleki nedenlere bağlı olarak eklemlerin normal çalışma koşullarının değişmesi.’’

‘İLK TEDAVİ, CERRAHSIZ OLARAK YAPILMALI’

Belirti olarak ise en çok eklemlerin hareketlerinde kısıtlamaların gözlemlendiğini söyleyen Kasar, “Hastalar genelde ağrı ve yük vermede zorluktan yakınırlar. Hareket sırasında eklemde sesler duyulabilir ya da şişme gözlemlenebilir. Belirtilerin arttığı alevlenme dönemleri olabildiği gibi, uzun süren şikâyetsiz dönemlerde görülebilir. Ağrı genellikle hareket sırasında ya da günün ilerleyen saatlerinde görülürken; uzun süren dinlenme sonrası ya da oturur durumdan harekete geçince, hareketlerde kısa süren bir tutukluk olabilir. Bu durum hareket ettikçe dakikalar içerisinde düzelir. Eklem kıkırdağındaki bozukluklar ve aşınma ilerledikçe, istirahat sırasında da ağrı görülebilir ve hareketler günlük yaşam işlevlerini aksatacak düzeyde kısıtlanabilir.” ifadelerini kullandı.

Kireçlenme tedavisine ilk olarak cerrahi olmayan yöntemlerle ve ağrının azaltılması amacıyla başlandığına değinen Uzman Kasar, bu yöntemlerin işe yaramaması halinde cerrahi yöntemlere başvurulması gerektiğini söyledi.

Kasar, uygulanan tedaviler hakkında şu bilgileri verdi, “Ağrı yönetilemez hale gelirse ortopedi uzmanlarına başvurulmalıdır. Doğru cerrahsız tedavi yaklaşımlarının tercih edilmesi, hem semptomlarda azalma sağlayarak hastanın yaşam kalitesini artırmak için hem de cerrahi süreci mümkün ölçüde ertelemek için önemlidir. Cerrahsız olarak fizyoterapi ya da rehabilitasyon uygulamaları önerilirken bu bölümlerde; manuel terapi teknikleri, ultrason, elektro terapi, sıcak veya soğuk uygulama gibi elektro fiziksel ajanların kullanımı ve bireye özgü egzersiz programlarını içermektedir. Uzun süreli egzersiz alışkanlığını sağlamak için hastanın hedefleri ve hobileri dikkate alınarak bir fizyoterapist tarafından kişiselleştirilmiş bir egzersiz programı belirlenmeli ve egzersizlerin fizyolojik yanıt oluşturması için ise minimum 8-12 haftalık bir tedavi programı planlanmalıdır.”

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim