Yıllardan beri zaman zaman oturup sohbet ettiğimiz bir grup arkadaşım var; kimisi işten, kimisi mektepten, kimisi askerlikten. 

Kar kıyamet demedik geçen akşam yine bir araya geldik. Dereden tepeden konuşurken söz geldi sosyal medyada çokça paylaşılan bir habere ve yankılarına. 

Giyimiyle kuşamıyla, saç ve sakal tipiyle aramızda her zaman “ayrıksı” bir yeri olan arkadaşım başladı konuşmaya: “Kültür-sanat dünyamızdaki sarsıntıyı fark ettiniz mi? İpsos adlı şirketin yaptığı araştırmanın oluşturduğu sarsıntı makyajı akıttı, gerçeğin acı yüzü bütün vehametiyle ortaya çıktı. Meğer ne kötü durumdaymışız da haberimiz yokmuş. Bu halkın % 96'sı hayatında hiç baleye gitmemiş, % 80'i tiyatroya, % 73'ü de konsere. Eğitilmeli bu halk. Evrensel değerleri özümseyerek içselleştirene kadar eğitilmeli.”

Salvo atışlar devam ederken dostumuz bu manzarayı bir de, kanaatimce hiç gereği olmayan bir atraksiyon olan, “Yeni Türkiye” söylemi ile irtibatlandırılmasın mı?...

“İşte Yeni Türkiye bu” dedi bir diğer arkadaşımız. Bir başkası ona destek çıktı. Üçü beşi karamsar karamsar başlarını salladılar. Dayanamadım söze karıştım: “Arkadaşlar durun biraz, ağır olun. Bu “Yeni Türkiye” atraksiyonu yeni çıktı, şunun şurasında beş ya da altı aylık bir mazisi var. Yeni Türkiye eleştirinize dayanak yaptığınız araştırma ne zaman yapıldı, bir baktınız mı?” dedim. “İlgili haberler ve yorumlar son bir haftadır basında yer aldığına göre herhalde Haziran'da falan başlayan bir araştırmadır muhakkak, 2015 yılının başında da sonuçları açıklanmıştır” dedi “ayrıksı”dostum. “Acaba?” dedim, çoğunluğun “bunun neresine karşı çıkıyorsun” diyen bakışları altında. 

***

Kötü bir huyum vardır, bu tür araştırmalarla ilgili haberleri ya da yorumları okuduğumda birinci elden bilgiye ulaşmak amacıyla o araştırmanın kendisine ulaşmaya çalışırım. Bunda ne kötülük var derseniz, çok zamanımı alıyor. Evet, zamanımı alıyor, ama değiyor. Haberlerin ya da yorumların bazen araştırma verilerini nasıl da çarpıtarak okuyucularına sundukları ancak bu yolla meydana çıkıyor.

***

İpsos'un araştırması “Türkiye'yi Anlama Kılavuzu” adıyla yayımlanmış. Hazırlık çalışmaları Temmuz-Ekim 2011'e dayanıyor. Kasım-Aralık 2011'de saha uygulamaları ve veri toplama yapılmış. Analizler ve yorumlamalar ise Ocak-Mart 2012'e ait. Nerden bakarsanız bakın, 2-3 yıl geçmiş aradan. Ama siz bu sonuçları sanki birkaç ay önceye aitmiş gibi sunuyor ve böylece algı operasyonu yapmaya kalkışıyorsunuz. 

 

Çelebi, böyle olur bizde habercilik, yorumculuk dediğin!


***

Bir de araştırma nasıl yapılır, istatistikler nasıl değerlendirilir bilmeyen aydınlarımız var ki, Allah onların şerlerinden korusun. Bunlardan biri, “hayatımda hiç konsere gitmedim diyenlerin oranı % 73, nüfusumuz da 77 milyon olduğuna göre, Türkiye'de 56 milyon kişi hayatında hiç konsere gitmemiş” gibi şeyler söylüyor. Hani bir rivayete göre eften püften bir suç nedeniyle mahkemelik olan Nasrettin Hoca, ceza olarak akıllara ziyan bir sayıda değnek vurulmasına hükmeden kadıya “Ya dayak yememişsin ya da sayı saymayı bilmiyorsun” demiş ya, bizim aydın da o hesap. Behey aydın kardeşim, o % 73, araştırmaya katılanların % 73'ü, Türkiye nüfusunun değil. Türkiye nüfusu dediğin zaman yeni doğmuş bebekten, yerinden kalkamayan pir-i faniye kadar herkesin konsere gidip gitmediğini sorgulamaya kalkışmış olursun ki abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir.

***
Haberci, yorumcu ne derse desin, araştırmanın ortaya koyduğu acıtıcı gerçekler var. Ne yazık ki herkesin acısı kendine demek zorundayım, çünkü bazı dostlarımın yanıp yakıldığı bale, konser, tiyatro gibi Batılı sanatlara ilginin son derece az olması beni hiç mi hiç acıtmadı. 

Benim bu verilerden çıkardığım sonuç Batılılaşma projesinin kültürel alanda tutmadığıdır. Kimse kusura bakmasın, bu verilere dayanarak “cahil halk işte” ve benzeri hakaretler eşliğinde ağlayıp sızlamanın da bir anlamı yok. Bir halka yabancı bir kültürü ne kadar şiddetle iterseniz, o halk da onu kadar şiddetle teper. Batı kültürünü evrensel zannedip cahil belledikleri kendi halklarına adeta bir hastaya şırıngayla ilaç zerk edercesine kabul ettirmeye kalkışanlar çamura oturmuşlardır. Bizim mesleğin diliyle konuşursak, nakletmeye kalkıştıkları organ doku uyumsuzluğu nedeniyle hastanın bedeni tarafından reddedilmiştir. Bu kadar!

Benim acım hiç kitap okumayanların % 45 gibi yüksek bir oran teşkil etmesi nedeniyle. Tabii ki kitap var, kitapcağız var. Ama kim ne okursa okusun, bu oranın bu kadar yüksek çıkması alarm zillerinin çaldığının göstergesi. 

Devletten falan beklentim yok, görev biz kitapseverlerin. Acilen herkese bir kitap okutma kampanyası başlatmalıyız. Öyle yüksek kaliteli eserleri falan koyun bir kenara, herkesin zevkine, mizacına, eğitimine, kültürüne, aidiyetine uyacak bir kitap mutlaka vardır ve biz insanımızın o kitabı okuması için mutlaka bir şeyler yapabiliriz.

Değil mi?  

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)