Taraf olmayı, tarafımızı belli etmeyi seven bir toplumuz.
***
Meşhur kıssadır, kimimiz aşağıda anlattığım biçimini kimimiz karıncalı versiyonunu kim bilir kaçar kere dinledik:
Hz. İbrahim'in ateşe atılacağı gün bir güvercin görüldü gökyüzünde. Gagasında sadece bir damla suyla, ateşin üzerine doğru uçuyordu. Kaçan kuşlardan biri, onu görünce sordu:
-"Herkes canının telaşındayken sen nereye gidiyorsun böyle?"
-"Duydum ki bir ateş yakmışlar, İbrahim peygamberi içine atmak için. O ateşi söndürmeye gidiyorum."
-"Seninki de akıl mı kardeşim, gagandaki bir damla suyla göğe yükselen o ateş söner mi sanıyorsun?"
-"Ben de bilirim sönmeyeceğini, ama tarafımız belli olsun."
***
Güvercine de yaptığı büyük işe de saygımız sonsuz. Bu saygının kökünde güvercinin yaptığı işin bilgisine-bilincine sahip olması yatar.
Bilgisine-bilincine sahip olunmadan yapılan işler saygıyı hak etmez. Onlar yasak savma kabilinden yapılmış işlerdir.
***
Kim olursa olsun, bilgisinde-bilincinde olmadan taraf olmaya çağırıyorsa bizi, ondan, vebadan kaçar gibi kaçmamız gerekir, çünkü saygıya layık olmayan bir eyleme çağırıyordur bizi. Saygıya layık olmayan eylemler de bulaşıcı hastalıklar gibi bir kişiden neşet eder, farkına varılmazsa, tedbir alınmazsa yavaş yavaş yayılır ve tüm toplumu felakete sürükler.
***
Tarafsız kalanları, sürekli olarak kaba biçimde aşağılayan kalabalıklar dört yanımızı sarmış durumda. Taraf olmayan, korkak, taraf olmayan düşüncesiz, taraf olmayan hain! Ve sonuç olarak taraf olmayan bertaraf olmaya mahkûm.
***
Filanca olayda falanca görüşten ya da kişiden yanayım diyen insanı değerlendirebilmek için onun, o konunun bilgisine-bilincine sahip olup olmadığını bilmek gerek. Nereden bileceğim peki bunu? O kişinin taraflığının gerekçesi olması ve onu bana açıklaması lazım. Gerekçesini bilmediğim takdirde yapacağım yargılama fevkalade hatalı olabilir.
***
Oldum olası mevzuatla başımız derttedir. Olmadık yerde durumdan vazife çıkartan bir masa-sandalye sahibi, karşımıza mevzuat hazretlerini diker ve yağdan kıl çeker gibi kolayca halloluverecek işlerimizi yokuşa sürüverir. Azıcık mürekkep yalamış bir vatandaşsanız, Sayın amirim, sayın memurum bakın bu mevzuatla kast edilen, zatı alinizin anladığı gibi namuslu vatandaşın işinin zorlaştırılması değil aksine kötü niyetlilerin önünün kesilmesidir, kötü niyetin de -kimse kimsenin niyetini okuyamayacağına göre- bir işaretinin olması gerekir. türünden akla hitap edici sözler etmeye kalkışırsınız; ama nafiledir nefes tüketmeleriniz. İşin çözümü ya daha yüksek makamlara ya da mahkemelere kalır. Sonrası malum: Yüksek makamlarda ve mahkemelerde iş yükü artışı; geciken adalet, yani adaletsizlik... Bütün bunların altındaki kök, neden en alt seviyedeki görevlisine bile gerekçe kavramını anlatmayan, öğretmeyen ve kavratmayan bir yönetim sistemidir. Ve hayatımızın her alanında hâkimdir; bu gerekçeyi bilmemek, gerekçeye dayanmamak, gerekçeyi göz ardı ederek uygulamalara kalkışmak.
***
Gerekçelendirmek, bilgiye-bilince dayanırsa bir anlam taşır. Keyfi yapılan gerekçelendirmeleri kimsenin dikkate almasını isteme hakkımız olamaz.
***
Bilgi-bilinç sahibi olmadığımız bir konuda taraf olmamak, bertaraf olmayı gerektirse bile daha doğru ve sonucu hayırlı bir tutum olacaktır.
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. Mevlana