HERKES KENDİ YERİNE KENDİ YÖNÜNE GİDER

Kendi ölümsüz olmayanların aşkı da ölümsüz değildir. Ruhta olsun, gözde olsun yalnız Allah'ın aşkı her an gül goncası tazeliğinde durur. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Yalnız yüce Allah'ın aşkını iste ki, insanlık tarafından sevilen ve sevgiyle anılanlar onun aşkıyla saadet ve şerefe nail olmuş olanlardır.   (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Şanı yüce Allah'ın huzuruna çıkmağa izin yoktur, deme. İyiliklerle iş görmek zor değildir. Allah ise eşi benzeri olmayan âlemlerin Rabbi'dir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

İyinin, kötünün imtihanı altının kaynatılıp yabancı maddelerden arındırılarak saf altın elde edilmesi gibidir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Kuran'da: Allah sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır, buyruluyor. (Mülk suresi, ayet: 2) (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Anlayış yücelik ister. Sen kanatsız uçmaya kalkışma. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193) 

Bir eşkıyanın övülmesi yüce arşı (gökleri) titretir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

İnanç sahipleri; bozuklukları metheden hakkında kötü düşünür. Allah Resulü: Hakkınızda yanlış düşünülecek yerlerde bulunmaktan sakınınız, buyurdu. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Çocuk kendinden kan aldırırken ürküp titrer, annesi onun bu üzgün zamanında sevinçlidir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.89-193)

Her iki arı aynı yere konup kalkar; birinden bal, birinden (eşek arısı) zehir meydana gelir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

İki kamış da aynı dereden sulanır. Birinden şeker çıkarılır, birinin içi boştur. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232) 

Halktan biri yer içer, bunlar dışkı olarak dışarı atılır. İlim erbabı yer, yedikleri fikir, eser ve ilahi nur olur. Cahilin yediği kin ve hasetlik, âlimin yediği Hak nuru ve insanlığa ışık olur. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Bir insanın ağzına binlerce lokma arasında bir ufacık çöp parçası girse hissi onu bilir ve çıkarmayınca rahat etmez. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Farsça'da şîr kelimesi hem aslan hem süt anlamına gelir. Yazılışı aynı, mânâsı faklıdır. Sen de ümmetin seçkinlerini kendine kıyas etme, karşılaştırma. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Bütün âlem kendine yanlış benzetme sebebi ile yoldan çıktı. Allah'ın seçkin kullarını pek az insan bilebildi. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Peygamber ve velilerle kendilerini eşit tutmağa biz de onlar da insanız demeğe kalktılar. Körlüklerinden sonsuz farkı bilemediler. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Müslüman üstünde her güzel bitkinin yeşermesine müsait bir araziye, kâfir çorak ve kıraç alana benzer. Mü'min melek gibidir, kâfir şeytan ve canavar. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Acı su da tatlı su da görünüşte berraktır, aralarındaki farkı içen zevk sahipleri bilir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232) 

İnsanın yaptığını maymun da yapar, taklit eder. İnsan gibi yaptım zanneder. O hayvan aradaki farkı nasıl anlasın? (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Mü'min inançla, diğeri taklitle yapar. Bir münafık gerçek bir müslümanla beraber namaza gelirse ibadet için değil, gösteriş maksadıyladır. Herkes kendi yerine, kendi yönüne gider. Buna mümin, diğerine münafık desen öfkeyle ateş kesilir. Mü'min kelimesi imanın işareti olduğu için sevilir, münafık kelimesi bozgunculuk belirtisi olduğundan nefretle karşılanır. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Birine münafık denilse bu kötü söz onu içinden akrep gibi sokar. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Münafık sözünün çirkinliği kelimenin harflerinden değil, deniz suyunu acılığı da konulan kabtan değildir. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

(Tahirü'l Mevlevî: Eski münafıklar, inanmazken inanır görünürlerdi yeni münafıklar; inanırken inanmaz gibi görünürler, diyor.) (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

Dünya'da birbirine karışmayan acı ve tatlı denizler vardır. Kalp altını halis (som) altından mihenk (ölçü) taşına vurmayınca anlayamazsın. (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

İğne yurdusundan Hindistan'ı seyredecek görüş hünerine sahip biri Kur'andaki: Onların gözleri vardır, fakat onunla görmezler, buyrulduğu gibi garaz gelince hüner ve marifeti örtülü kalır. Önüne yüzlerce perde gerilir. (Araf suresi, ayet: 179) (Şerh-i Mesnevi, c.1,s.194-232)

 

***