ŞERH-İ MESNEVİ ÇAĞLAYANINDAN İBRETLER   -22-

ALTINI HIRSIZLIKTAN BASİT ŞEYLERLE ÖRTÜP GİZLERLER

 

Hindistan'a yaptığı on altı seferle tanınan, oradaki putperestliğin yerine Allah'ın birliği inancını yaymak için çalışan Gazneli Sultan Mahmut bir gece sarayından çıktı. Gecenin ıssız karanlığında sokaklarda dolaşırken bir gurup hırsıza rastladı. Hırsızlar in gibi tenha bir köşeyi kendilerine karargâh yapmışlardı. Aralarından biri sordu:

-Ey vefâlı dost, sen kimsin?

Sultan cevap verdi:

-Ben de sizlerden biriyim.

Sultan son derece rahat cevap verince kimse kuşkulanmadı. Aralarında “Merd-i kıbti sirkatin söyler: Yani, çingene hırsızlığıyla övünür” misali sohbete devam ettiler. Yine hırsızlardan biri bir politikacı gibi etrafı kollayıp gubuzlanarak:

-Ey, her zaman ince hile ve düzen kurmakta hünerli dostlar. Bu gece, her birimiz hünerini anlatsın. Ne marifeti varsa ortaya sersin, dedi.

Bu loş, mağarayı andıran kenar mahalle kahvesinin köşesinden iri kıyım bir vücut doğruldu:

-Hünerli dostlar, dedikten sonra benim kulaklarımın bir özelliği var. Köpeğin havlamasından ne demek istediğini anlarım.

Öbürleri homurdandı:

- İki metelik etmez.

Hırsızlardan başka biri:

-Benim özelliğim gözümdedir. Gece karanlığında kimi görsem, şaşırmadan gündüz tanırım, dedi. Başka biri:

-Benim hünerim kolumdadır. Kolumun kuvvetiyle en sağlam duvarı burgu gibi delerim, dedi. Diğer biri:

-Benim marifetim burnumdadır. Toprağı koklayınca içinde ne madeni var anlarım.

Mecnun gibi toprağı koklar Leylâ'nın yerini bulurum. Yakup Peygamber gibi gömleği koklayınca içindeki Yusuf mu, şeytan mı sezerim. Allah Resulü'nün tâ, Yemen'den koku alması gibi.

Bir başkası da:

-Benim hünerim ise dağa, tepeye, kalenin burcuna kement atıp çıkmak, dedi. Sevgili Peygamberimiz de kemendini göğe atmıştı, diye ekledi.

Sözün sonunda aralarından biri tebdil-i kıyafet içindeki Sultan'a:

-Ey vefalı dost, sıra sende! Senin hünerin, marifetin nedir? Diye sorunca Sultan Mahmut:

-Benim hünerim sakalımda. Onunla suçluları cezadan, eziyet çekenleri sıkıntıdan kurtarırım, dedi. Bir suçluyu cellâda teslim ettiklerinde merhamet edip sakalımı, oynatınca kurtuluverir. Ölümden de, elemden de kurtulur, dedi.

Hırsızlar ardı karanlığa dönük bu sessiz dostu dinleyince hep birden:

-Kutbumuz, önderimiz sensin. Dert ve sıkıntı günü bizim kurtarıcımızsın, dediler. Sonra gecenin geç vakti karanlık sokaklarda hep beraber yola koyuldular. Karanlık, kuytu, korkulu saçaklar ve gözlerine mil çekilmiş pencerelerin altından geçip padişahın köşküne doğru yürüdüler. Köşke yaklaşınca sağ tarafta karanlığın dibinden iri bir kangal köpeği havladı.

Köpeğin sesinden anlayan hırsız:

-Köpek, padişah sizinle beraber, diyor, dedi. Kokudan anlayan:

-Altın ve gümüş kokusu geliyor, dedi.

Kement atma ustası kemendini fırlattı, yüksek duvara tutturdu.

Koku alan heyecanla:

-O eşsiz padişahın hazinesi burada, dedi.

 Delik delen duvarı delip hazine bölmesine girdiler. Altın, gümüş, kumaş ve kıymetli mücevherlerle yerlerine döndüler.

Padişah hırsızların yer ve yurtlarını dikkatle gözleyip öğrendi. Neticede çaktırmadan saraya döndü.

Sabahleyin dîvanda gece macerasını anlattı. Yiğit zabit ve çavuşları hırsızların yerine gönderip yakalattı. Elleri bağlı dîvana, huzuruna getirtti.

Hırsızlar şaşkınlık içinde,  can havliyle tirtir titriyor, kabuklarına çekilmiş pusuyorlardı.

Padişahın huzurunda durdurulunca geceleyin kimi görse gündüz tanıyan, Padişahı tahtında görünce hayretle bağırdı:

-Bu adam dün gece bizimle arkadaşlık eden adamdır. Sakalı hünerli adam, bizim tutulma sebebimiz, diye ekledi. Arkadaşlarının hayret ve şaşkın bakışları arasında dün geceki tanışıklık ve dostluğun verdiği cesaretle yumdu gözünü açtı ağzını:

-“Nerde olursanız olun, o sizinledir” sözü bu padişaha işaret. İşte yaptığımızı görüyor, sırrımızı duyuyordu. Gözüm geceleyin padişahı tanıdı. “Gözü Allah'tan başka bir şeye kaymadı”ğı için Hazret-i Muhammed dertlerin şefaatçisi oldu. Cebrail'in bile görmeğe dayanamadığını o gördü.

Şâhidin âletleri keskin gözle, hassas kulaktır. Davacılar ne derse desin, hâkim şahide kulak verir.Şahidin sözü ona göz yerine geçer. Çünkü sırrı o garezsiz görmüştür. Davacı da görmüştür ama taraflı.

Taraflılık gönül gözüne perdedir.

“Sevdiği şey insanı kör ve sağır eder.”

Dünya ahiret Allah gönle bakar.

Benim gözüm gözlerin en seçkini olduğu için geceleyin güneşi gördü.Ey yücelerden yüce Rabbim, bu senin lütfundu. Lütfun yüceliği tamamlanmasındadır. Seni göreni gözsüz bırakma, gizlenme. Güzelim yeşilliğe su serp.

Ey gece yürüyen (gündüz tahtta oturan) padişah! Zamanı geldi, hayırlısıyla sakalını oynat, hünerini göster. Bizler hünerimizi gösterdik ancak bu şanssızlığımızı artırdı. O hünerler boynumuzu bağladı, alçaldık. Aslında ölüm gününde onların hiç birinin faydası yok. Ancak geceleyin gözü padişahı tanıyanın güzel duygusu işe yarar.Gerçek göz; geceleyin padişahın yüzünü gören gözdür.

Adı kötüye çıkanlardan niçin utanıyorsun? Onların sırlarını anlamağa çalış.

Altını yağma ve hırsızlıktan korumak için basit şeylerle örtüp gizlerler. 

(Yaşar Çalışkan,  Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)