Çini Türk sanatında önemli ve derin bir geçmişe sahiptir. İslamiyet öncesi Uygurlar da rastladığımız çini sanatı Türk sanatında köklü bir yerinin olduğunun göstergesidir. 1071 yılında Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile çini sanatı da Anadolu’da görülmeye başlanmıştır. Camiler, medreseler, türbeler ve mescitler gibi birçok alanda çini kullanıldığını görüyoruz. Mimaride büyük ölçüde kullanılan çiniler; turkuaz, mor, yeşil, lacivert renkleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Sırlanmış tuğlalar, renkli ve sırlı çini parçaları ve bunların alçı zemin üzerine uyumlu şekilde yerleştirilmesi ile sanatsal ve günümüzde hala insanları büyülen tasarımlar ortaya çıkmıştır. Alaeddin camii, Konya Sahip Ata Vakıf Müzesi, İnce Minare Taş Eserler Müzesi, Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese gibi önemli yerler Konya’daki Selçuklu çini sanatının önemli örneklerini görebileceğimiz yerlerden. Dini yapılarda çoğunlukla geometrik kompozisyonlar, neshi ve kufi yazılar ve soyut bitkisel motiflerin olduğu süslemeler göze çarpmakta. Desen ve geometrik süslemeler harici; figürler, hayvanlar, Selçuklu Devleti’nin simgesi çift başlı kartal, sfenks , av hayvanları ve mitolojik figürlere de çinilerde yer verildiğini görüyoruz. Bu figürler genelde Orta Asya resim stilinde çizilmiştir. Ay yüzlü insanlar, badem gözler, örgülü uzun saçlar. Bu da çini sanatında Orta Asya’nın izlerinin halen var olduğunu gösteriyor. Günümüze kalan bu değerli eserler ile Selçuklu çini sanatının güzelliğini keşfedebilme şansını yakalıyoruz.