Gençlik yıllarını güzellikler içinde geçiren insanlar bahtiyar, gençliğini yanlışlıklar içinde geçirip onun kıymetini bilmeyenler ise hep üzüntü içerisine olmuşlardır. Bu sebeple gençlik, Allah katında da kullar nazarında da ömür sermayesinin en kıymetli zaman dilimidir. Kur'an-ı Kerimde bizlere verilen bütün nimetlerden sorguya çekileceğimiz ifade edilmiştir. Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde gençliğin önemini bizlere şöyle bildirmektedir. “İnsanoğlu kıyamet gününde; gençliğini nerede ve nasıl harcadığından! sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.”(Müslim, Kader, 23)

Peygamberimiz (asm) “İhtiyarlanmadan önce gençliğin değerini bilin!” buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra)'da “Gençleri kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre eğitmek gerektiğine dikkatimizi” çeker.

Peygamberimiz (asm) “Kıyamet günü hiçbir gölgenin bulunmadığı zaman Arş'ın gölgesinde bulunacak olan yedi sınıfı sayarken birinin de Allah'a ibadet ederek büyüyen genç” olduğunu belirtmiştir. (Buhari, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91)

İlk Müslüman olan genç Hz. Ali (ra) 10 yaşındaydı. Peygamberimiz (asm) “Ben sana yardımcı olurum” dediği zaman 12 yaşındaydı. Peygamberimiz (asm) ona ilminden dolayı “Ali ilmin kapısıdır” ve cesaretinden dolayı da “Allah'ın aslanıdır” demişti. 

Zübeyir b. Avvam (ra) Müslüman olduğu zaman 15 yaşındaydı. 17 yaşında eline kılıcı alıp gece sokağa fırlamıştı. Peygamberimiz (asm) ona “Zübeyir benim havarimdir” demişti. 

Talha b. Ubeydullah (ra) 15 yaşında Müslüman olmuştu ve Peygamberimiz (asm) ona da “Talha ve Zübeyir cennette benim komşularımdır” buyurmuşlardır.

Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) 17 yaşında Müslüman olmuş ve “Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde b. Cerrahtır” iltifatına mazhar olmuştu. Daha sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) Suriye, Irak ve İran fatihi olacaktır.

Sa'd b. Ebi Vakkas (ra) 19 yaşında Müslüman oldu. Tam bir İslâm fedaisi idi. Uhut Savaşında Peygamberimizi (asm) korumuş ve her ok atışında bir müşriği yok etmiş Peygamberimizin (asm) “Anam-babam sana feda olsun at ya Sa'd!” diye iltifatına mazhar olmuştur. 

Said b. Zeyd (ra) 19 yaşında Müslüman olmuş ve bütün ömrünü İslâm yolunda feda etmiş hanımı ile ilk hicrete çıkan da o olmuştur. Bunların tamamı da Peygamberimizin (asm) Cennetle müjdelediği “Aşere-i Mübeşere” denilen on kişiden sayılmışlardır.

Erkam b. Ebi'l-Erkam (ra) 17 yaşında Müslüman olmuş ve Mekke kenarındaki avlulu evini Peygamberimize (asm) tahsis etmiş ve ilk “Medrese” şekline getirmiştir. Hz. Ömer (ra) ve daha nice mü'minler bu evde hidayete ermişlerdir. (İbn-i Hişam, Sire, 1:270)

Mus'ab. B. Umeyr (ra) genç yaşında muallim olarak Medine'ye gönderilmiş ve bir senede Müslümanların sayısını 180'e çıkarmış ve Peygamberimizin (asm) Medine'de himaye görmesine sebep olmuştur. Medine ileri gelenlerinden Useyid b. Hudayr ve Sa'd b. Muaz (ra) gibi ileri gelenlerin Müslüman olmasını sağlamıştır. (Buhari, Menâkıbu'l-Ensar, 46)

Cafer b. Ebi Talib (ra) 25 yaşında Habeş Hicret kafilesinin başkanlığını yapmış ve Habeş Necaşisi huzurunda Mekke müşrikleri ile tartışarak Necaşi'nin Müslüman olmasını sağlamıştır.

Enes b. Mâlik (ra) genç yaşında Peygamberimizin (asm) hizmetine girmiş ve on sene Peygamberimize (asm) hizmet etmiştir. Peygamberimiz (asm) ona da “ömrünün uzun mal ve evlâdının çoğalması için duâ etmiştir.” Bu duânın bereketi ile 107 yaşına kadar yaşamış, 100 evlât ve torununu bizzat kendi eliyle cenazesini defnetmiştir. Mal ve servetçe de bulunduğu beldede ondan zengini olmamıştır.

Zeyd b. Sabit (ra) Peygamberimizin (asm) azatlı kölesi idi. Kur'ân'ın hafızı olup daha sonra Kur'ân-ı Kerimin toplanıp kitap haline gelmesinde Heyet Başkanı olarak görev yapmıştır.

Üsame b. Zeyd (ra) Peygamberimiz (asm) onu 19 yaşında orduya komutan tayin etmiş ve Bizans üzerine göndermiş, emrine Hz. Ömer (ra) ve Halid b. Velid (ra) gibi kumandanları vermiştir. Fatih Sultan Mehmette 21 yaşında İstanbul'u fethederek Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)'in övgüsüne mazhar olmuştur.

Gençlerin kalpleri İslâm'a daha yakın olup fıtratları hakkı kabul ve teslimde yaşlılardan daha rakiktir. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar; ancak annesi-babası onu Yahudi ve Hıristiyan ve Putperest yapar” (Tirmizi, Kader, 5) buyurmuşlardır. 

Gençken iman ve ilim tohumu atmak gerekir ki yaşlanınca dibinde gölgelenecek bir ağacımız olsun. Genç yaşta Müslüman olup, ilimle kalbini ve amelle bedenini alıştırmayanlar yaşlanınca ibadete ve ahirete daha zor yönlendirilirler. Onun için “Çubuk yaşken eğilir” demişlerdir.

 Behey biraz daha yaşlanalım da ibadetlerimizi yaparız, umreye, haccca gideriz diyen gafiller!... Senedin mi var ki yarın ölmemeye, böyle konuşuyorsun? Senin gibi ihtiyarlayıncaibadetlerimizi  yaparız diyenler mezarlarında boylu boyunca yatıyorlar. Ara ara yakınlarından vefat edenleri görüp sıranın sana gelmeyeceğini mi düşünüyorsun? Mezarlıkları zaman zaman ziyaret edip ölümü hatırına getirmek niçin aklına gelmiyor? O Sahabiler de gençti. Ama gençliklerini İslam'a feda ettiler, İ'layı kelimatullah'ın yoluna harcadılar. Cenneti kazandılar. Unutmayalım ki Cennet'e erzak, Cehenneme odun dünyadan götürülür. 

Gençler meyve vermeye hazırlanan bir ağaç gibidir. İlgi gösterilirse en güzel meyveleri alma imkanı vardır. Bu sebeple gözümüzün nuru, ailelerimizin neşesi ve toplumumuzun geleceği olan gençlerimize sahip çıkmalı, onlara değer vermeli, görüş ve önerilerine saygı duymalı, milli ve manevi değerlere bağlı bir hayat tarzı benimsemeleri için gerekli tedbirleri almalıyız. Ana-baba olarak bizler başta kendi çocuklarımız olmak üzere, bütün gençlerin ıslahı için çalışmalı, olgun davranış şekillerini kendilerine kazandırmalı, milletimiz ve vatanımız için faydalı birer insan olmalarına gayret göstermeliyiz. Dini bir terbiye almış, milli geleneklerine bağlı insanların kendilerine ve başka insanlara faydalı olacağı da hiçbir zaman unutulmamalıdır.