Ey öğüt kabul etmeyen, azıcığını söylüyorum sana, bu azıcığı duy da bil ki ben biliyorum. Gördüğün rüyaları ve başına gelecek işleri düşünmemek için kendini ölü ve kör ettin! Ne vakte dek kaçacaksın? İşte, hileler düzen anlayışının körlüğü, önüne geldi, çattı! Tövbe kapısı açıktır. Kendine gel, bundan böyle çekin artık. Çünkü Allah keremiyle tövbe kapısı açıktır. Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, kıyamete kadar açıktır.
O kapı, güneş batıdan doğana dek açık kalacaktır. O kapıdan yüz çevirme. Cennetin, Allah'ın rahmetiyle sekiz tane kapısı var. Oğul, o sekiz kapıdan biri de tövbe kapısıdır. Öbürlerinin hepsi bazen açılır bazen kapanır; fakat tövbe kapısı hep açıktır. Bunu ganimet bil
Kendine gel de benden bir öğüt kabul et, karşılık olarak dört şey al.
Firavun; "O bir öğüt, hangi öğüt? O tek öğüdü bana biraz anlat." dedi. Musa Aleyhisselam dedi ki: "O tek öğüt, şu: Apaçık söyle, de ki Allah tektir, ondan başka tapacak yoktur. Göklerin, yerin, yıldızların, insanlarla şeytanların, cin ve perilerin, kuşların yüce yaratıcısıdır. Denizin, ovanın,dağın, çölün yaratıcısı odur... Ülkenin sınırı yoktur. Kendisinin benzeri yoktur."
Firavun; "Ey Musa, buna karşılık bana vereceğin o dört şey nedir? Onları da söyle.
O güzel vaadin lütfuyla kâfirliğimin çarmıhı gevşesin. Belki bir ganimet olarak elde edeceğim. O hoş vaatler yüzünden yüz harmanlık küfür kilidim açılır. Belki bal ırmağının tesiriyle bedenimdeki şu kin zehirim ballaşır Yahut o tertemiz süt ırmağının aksiyle esir aklım bir an olsun beslenir. Yahut o şarap ırmaklarının aksiyle sarhoş olur da Allah emrinin zevkinden bir koku alırım." Dedi.
Musa Aleyhisselam dedi ki:
O dцrdьn birincisi; bedenin ebedî olarak sıhhatte kalır. Tıp bilgisinde söylenen illetler, bedeninden uzaklaşır.
İkincisi: Ömrün uzun olur Ecel, ömründen çekinir. İyi bir ömür sürdükten sonra âlemden, muradına erişemeden gitmezsin. Hatta süt emer çocuğun süt istemesi gibi eceli istersin Fakat seni esir eden bir zahmet, bir dert yüzünden değil. Ölümü ararsın; ama bir eziyete uğrayıp aciz kaldığından değil de evin harabesinde defineyi gördüğünden! Bunun üzerine kazmayı eline alır da hiç düşünmeksizin evi yıkmaya başlarsın.
Çünkü evi, definenin perdesi görürsün. Bilir, anlarsın ki bu bir tek tane, yüzlerce harmana mani olmaktadır. Artık bu taneyi ateşe atarsın, erlik sıfatıyla sıfatlanır, er olursun. Ey bir yaprak uğruna bağdan olan! Sen, bir yaprağa kapılıp kalan ve bu yüzden üzümden mahrum olan kurda benziyorsun. Fakat Allah'ın lütfu ve keremi, bu kurdu uyandırınca, bilgisizlik ejderhası seni yer süpürür. Kurt, meyvelerle, ağaçlarla dolu bir bağ kesilir İşte bahtı, talihi iyi olanlar, böyle bir değişikliğe nail olurlar.
Evi yık, bu yaman akikiyle yüz binlerce ev yapılır! Hazine, ev altındadır. Ev yıkılmadıkça ele geçmesine çare yok, evi yıkmaktan ürkme, durma! Çünkü bu hazinenin ele geçecek bir parasıyla zahmetsiz, meşakkatsiz binlerce ev yapılabilir. Nihayet bu ev zaten viran olacak, altındaki hazinece apaçık meydana çıkacak. Fakat o hazine senin değildir; çünkü o ele geçen ganimet, ruhun evi yıkma ücretidir."
"İnsan ancak çalıştığını kazanır. O işten bir ücrete sahip olamayınca, artık eyvahlar olsun! Böyle bir ay bulut altındaymış da görmedim! İyilik edip bana söylenen sözleri tutmadım. Artık hazine gitti, elim bomboş diye elini ısırır, hayıflanır durursun! Meselâ; sen bir ev kiralarsın; fakat o evi satın alsan bile senin mülkün değildir ki! Bu evde kira müddeti, eceline kadardır.
Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin; fakat bu dükkânın altında iki hazine gömülüdür. Bu dükkân kiralıktır; çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz! Birden bire kazma, madene rastlasan da dükkândan da kurtul yamacılıktan da! Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek, , bu yamalarla köhne hırkanı yamar durursun! Bu beden hırkası daima yırtılır Sen de bu yemekle içmekle onu yamarsın!
Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de yamacılıktan utan! Bu dükkânın dibini bir parçacık kaz da o iki maden başını yüceltsin! Bu kiralık evin, kira müddeti bitmeden kendine gel Yoksa bu müddet biter, sen de ondan bir şey elde edemezsin. Sonra dükkân sahibi seni dükkânından çıkarır. Bu dükkânı da hazineyi de elde etmek için yıkar. Sen gâh hasretle başını vurursun gâh ham sakalını yolar durursun.
"Yazıklar olsun! Bu dükkân benimdi Kör müydüm ki buradan bir fayda elde etmedim! Yazıklar olsun, bu bizimdi yel götürdü! Biz kullara da ebediyen hasrete düşüp, eyvahlar olsun, demek kaldı."
"Gözümü nakşa takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp kalmıştım! O muradına erişmiş hâkim, sen bir çocuksun Ev de nakışlarla, suretlerle dolu diyerek ne güzel söylemiştir."
Firavun dedi ki ey Musa; "Kâfi, gönlüm ıstıraptan eridi geçti. Artık 3. vaadini söyle!"
Musa dedi ki: " Ьзьncьsь şu ki devletin iki kat artar. İki âlemin de düşmandan arınmış, devlet ve saltanatına nail olursun!
Şimdiki devlet ve ikbalinden daha fazla devlete, ikbale ve ülkelere sahip olursun Şimdiki devletin savaş içindedir; o devlet sulh ve huzur içinde! Savaş âleminde sana böyle bir devlet ve ülke ihsan eden, bir gör de bak. Sulhta ülkene nasıl bir sofra kurar! Keremiyle cefa zamanında onları veren, vefa zamanında seni nasıl görüp gözetir; arayıp yoklar, bir bak da gör!"
Firavun dedi ki: "Ey Musa, dцrdьncьsь nedir? Çabuk söyle, çünkü sabrım yetti, hırsım arttı."
Musa dedi ki: "Daima genç kalırsın. Daima saçın, sakalın katran gibi siyah, yüzün erguvan gibi kırmızı olur."
Bizce rengin, kokunun değeri yoktur Fakat sen aşağılıksın, onun için aşağı âlemden konuşuyorum! Renkle, kokuyla mevkii ile öğünmek, çocukları sevindirir, aldatır!
Yüzün hiç buruşmaz, pörsümez. Kutlu gençliğin hep bu halde kalır. Ona ne ihtiyarlık buruşması gelir ne de selviye benzemiş boyun iki kat olur! Ne sendeki gençliğin kuvveti azalır, ne dişlerin ağrır, sallanır! Kadınların erkekten nefretine sebep olan gerçekliği, kadına yaklaşmamak derdini görmezsin!
Erler, âlemden göçmeden neşeleniyorlar; şu çocuklarsa âlemde kalmalarına seviniyorlar! İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa, acı su, Kevser görünür.
Hz. Musa da senin saf ikbaline bir şey erişmez diye bu tarzda kerametler sayıp dökmedeydi.
Firavun; "Pek güzel, iyi söyledin; ama bir de iyi bir dostla görüşeyim, danışayım." dedi.
(Mesnevi, C:4, B: 2500 v.d)