Diyanet İşleri Başkanlığımızın Hac organizasyonuyla Kafile Başkanı olarak geldiğimiz Kutsal topraklarda bulunmaktayız. Rabbimize şükürler olsun ki kavuştuk Kainatın Efendisinin yurduna, kokusunu aradık Mescid-i Nebevide! Her renkten ve coğrafyadan O'nun Ümmeti koşup gelmişti, sanki Bilalleri. Ammarları, Enesleri aramızda idi, okundu mu ezanlar sökün ediyor kalabalıklar sanki Rasül-i Kibriya perdesini aralamış Ümmetinin namaz için saf tutuşunu seyredip son kez gülümsüyordu.  Ağlayan hurma kütüğü ses veriyor, Osmanlı abidesi mihrabın altından, Ebu Lübabe'nin kendini bağladığı direk gelin günahlarınıza yeniden bir kez de Hz. Nebi'nin yanında tövbe edin! diye oraya çağırıyordu. Hemen arkada yüksekçe bir yer Makam-ı Ashab-ı Suffe; benim bağrımda yetişti İslam'ın ilk öğretmenleri sonra dağıldılar dünyanın dört bir yanına diye bizi bekliyordu.

Medine'de Peygamberimize misafir olan değişik renk ve ırklara mensup binlerce insanla omuz omuza namazları kılıyoruz sanki yıllardır onlarla tanışıyormuş gibi renkleri ve yapıları öyle sıcakkanlı geliyor ki sizi hemen buyur ediyor yanlarına! Pakistanlılar hep Pakistan-Türki kardaş diyorlar, Pakistanlıların yüzü hiç gülmüyor. Çin bayrağını taşıyan hacılarla karşılaşıyoruz soruyorum Doğu Türkistan'ın Sincar bölgesinden olduğunu öğreniyorum. Türk olduğumuzu görünce ne kadar da rahatlıyorlar ve hal dilimizle dualarımızın yanlarında olduğu işaret ediyor yüreği yaralı Doğu Türkistanlı kardeşlerimizden ayrılıyoruz. Afrikalı siyahi kardeşlerimizle oturuyoruz ve onlara karşı daha çok muhabbetimiz oluşuyor. Zira onlar ümmetin en fakir insanları! Birileri jeeplerle çöllerde safari yaparken zevkten o Bilal-i Habeşi'nin kardeşleri nasıl içten Allah'a yalvarıyor bir görseniz, derilerinin renginden dolayı belki bizim yanımıza gelmeyip buldukları ayakaltı yerlere oturuyorlar. Biz, kendilerini küçük görmesinler diye biz onlara yaklaşıyoruz dua isteyip onlardan ayrılıyoruz. Burada, tearuf dediğimiz ümmetin tanışması ve dayanışması gerçekleşiyor, herkes sanki buranın sahibi, kimse yabancı değil, herkes birbirini kabullenmiş, kimse kimseyi yadırgamıyor,  giyimler farklı, yemek yemeleri farklı, oturup kalkmaları farklı, selamlama şekilleri farklı, ama hedefler aynı, ama amaçlar aynı O kutlu Rasülün kokusunu alabilmek! Kimin üstün olduğunu Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini düşünüyor ve “Allah suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar”(Müslim, Birr, 10) Hadis-i Şerifinin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Utbi'nin anlattığı bir Bedevinin Hz. Peygamberimiz'in kabrine gelip okuduğu şiir ve ayet aklımıza geliyor; Utbi'den (muhtemelen hicri 228'de vefat eden Basralı edip ve şair Muhammed İbni Ubeydullah el-Utbi) nakledilen bu olay İbni Kesir Tefsir'inde de bulunmaktadır (II, 329): Peygamber-i Zişan Efendimiz'in kabr-i saadetlerinin yanında otururken bir bedevi çıkıp gelir ve Resulullah Efendimiz'e hitaben: es-Selamüaleyke Ya Resulallah! Ben Allah Teala'nın“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı"(Nisa, 64)buyurduğunu işittim. İşte ben de günahlarımın bağışlanması için Rabbimin huzurunda bana şefaatçi olmanı niyaz etmeye geldim" dedi. Sonra da şu beyitleri okudu:

Ey bedeni toprağa gömülen hayrü'l-enam 
Burcu burcu kokutmuş bedenin dağı taşı 
Senin sakin olduğun kabre canım fedadır 
Ordadır şeref, seha, sensin kerimler başı

Utbi diyor ki, daha sonra bedevi dönüp gitti. Gözlerim ağırlaştı, uyuya kalmışım. Rüyada Nebiy-yi Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem'i gördüm. Bana Utbi! Bedeviye yetiş! Allah Teala'nın onu bağışladığını müjdele!" buyurdu.

Uhud Dağını selamlıyor, Rasülullah'la beraber yaşadığı acıları anlatır gibi dertli olduğunu sanki bağrında lavları taşıyan bir yanardağ edasıyla ziyaretçilerini karşıladığı görüyor, Okçular Tepesi'nde oturarak; eteğinde cennetin kokusunu alan Peygamberimizin koç yiğitlerini, bahadırlarını anlatıp dualarla Uhud'dan da ayrılıyoruz.

Medine Tren istasyona gidiyor ve orada cennet mekân Sultan II. Abdulhamid Han'ın emek verip yaptırdığı ve I.Dünya Savaşında parçalanan rayları görüyoruz. Osmanlı'nın dört yüz yıllık Haremeyn'e hizmetleri aklımıza geliyor ve gözyaşları içerisinde Yavuz Sultan Selim ve II. Abdulhamit Han hazretlerine dualar ederek ayrılıyor yeniden Osmanlı ruhunun kendi topraklarımızda yeşermesi için geleceğimiz adına dualar ediyoruz.