Bu dünyada bir çift gözün görebileceği en güzel şey nedir ki bakmaya doyulmasın... Onu bir kez olsun görmek için binlerce kilometre yol katedilsin... Onunla ilk karşılaşmada gözyaşları sel olup aksın, insanın dizlerinin bağı çözülsün... Evet, bu soruya her Müslüman’ın vereceği cevap hiç şüphesiz Kâbe-i Muazzama’dır. Kâbe, Yüce Rabbimizin yeryüzündeki evi... Meleklerin semada tavaf ettiği Beytü’l-Mamur’un yeryüzündeki izdüşümü. Yeryüzündeki ilk mescid. Hz. Âdem’in temelini attığı, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in temellerini tekrar yükselttiği, milyonlarca Müslüman’ın her namaz vakti yöneldiği ve kalpleri bir yapan kıblemiz. İnsanları kendine çeken bir mıknatıs... Gitmeyenlerin içinde yanan bir hasret. Bir kere gidenin ise defalarca bulunmak istediği, adını duyduğunda kalbini sızlatan mekân. Hac ve umre yapmak isteyen Kâbe’ye gider, ama Kâbe son durak değildir, kişi Kâbe’den Allah’a gidebildiğinde maksadına erişmiş olur.

Gördüğünde kişinin kendi bile unuttuğu, normal zamanlarda çocuklarından bir saat bile ayrı kalamayan annelerin dahi memleketteki çocuklarını hatırına getiremediği Kâbe, simsiyah örtüsü ile zihinlerde yer etmiştir. Yüce Rabbimizin insanlar üzerindeki rahmetinin tecellesi olan Kâbe’nin kisve adı verilen örtüsü ism-i şeriflerle ve rahmet ayetleriyle donatılmıştır. Zikzak biçimindeki motiflerin içine “Lâ ilahe illallah” ve “Ya Allah” ve “Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi’l azim” cümlesi tekrar tekrar işlenmiş; dairelerin içi Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Subhan, Ya Deyyan ism-i şerifleriyle bezenmiştir. Kâbe’nin doğusunda köşedeki motiflerde İhlas suresi yazılıdır. Kâbe kapısında ise diğer ayetlerin yanı sıra şu ayet dikkat çeker: “De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 52)