Geçtiğimiz hafta Konya merkezde bulunan okullardan birinde söyleşi ve imza günü etkinliğine katıldım. Tarifsiz duygular ve doyumsuz anlar birbirini kovalarken; gerçek dostluğun, karşılıksız sevginin ve vefanın canlı örnekleri karşısında eskilerin tabiriyle 'şerefyab' oldum. Mutlulukların paylaştıkça çoğaldığına tanıklık ettim.

Sıcacık karşılama, misafirperver, güleç yüzler, gülen gözlerdeki içtenlik hepimizi sarıp sarmalarken; insan ne ile ve ne için yaşar sorusunun cevabını yaşayarak görmek beni hem onurlandırdı hem de duygulandırdı.

Dünyanın neresine giderseniz gidin samimi bir gülüş ve içten duygular ayrı dilleri konuşsalar da insanların sözsüz iletişim kurabildikleri güçlü kaynaklardır. Bir de aynı dili konuşuyorsanız hele de kendi kültürünüzden, kendi yurdunuzun insanıysa karşınızdaki gerisini siz düşünün.

İdealist öğretmenler ve okul yöneticileri çocukların hayallerini besleyerek onları ezberci değil merak eden ve soru soran bireyler olarak yetiştirmeyi kendilerine görev edinmelidirler kanaatindeyim.  Bilindik popüler mesleklere teşvik etmek yerine hayallerinin peşinden gitmeyi öğütleyen, kitap okumanın yanında yazmayı da teşvik eden, yazarları öğrenip onlarla tanıştırmayı önemseyen; sanatı ve sanatçıyı destekleyen ve bu tür farkındalıkları çocukların körpe dimağlarına yerleştirmeyi hedefleyen okul yetkilileri ülkemizin ihtiyaç duyduğu ehil kimselerdir. Ve ileride istenilen tarzda bireyler onların bilinçli tutumları sayesinde yetişecektir.

Gittiğimiz okulda karşılaştığımız tam da yukarıda bahsettiğim türden bir manzara idi. Yaptığı işin önemini kavramış yöneticisinden öğretmenine tüm okul personeli ülkemizin geleceği çocuklarımız konusunda bizleri umutlandırdı.

Ve çocuklar!

Hepsi pırıl pırıl, zeki, girişken ve meraklı oldukları gözlerinden okunan beşeriyetin küçük timsalleri!

Onlar bana gözlerindeki ışıltıyla ve yönelttikleri sorularla, daha yolun başında iken yapmış olduğum seçimin ne kadar isabetli olduğunu anlattılar. İyi ki dedim iyi ki çocuk hikâyeleri yazmışım!

 O an onlarla bir arada olmak veaynı havayı teneffüs etmek kendimi öylesine mükemmel hissettirdi ki tamam dedim kendi kendime işte tam da olmak istediğim yer burası!

Eğer bir kitabınız varsa; somuncunun fırından yeni çıkmış sıcacık somunlarını insanlarla paylaşması gibi, ya da bir bahçıvanın yetiştirdiği nadide gülleri; Bir annenin gözünden sakındığı çocuğunu dış dünyayla tanıştırması gibi; nasıl tarif etmeli? Elinizde tuttuğunuz o asla yapay olmayan, organik, tüm içten duygularınızla meydana getirdiğiniz adeta sizden bir parça, içinde size dair pek çok şey barındıran mahsulünüz, gönülden gönüle yol bulup akan bir duygu ırmağı gibi coşup taşar ve en sonunda varacağı mecrasına ulaşır. İşte yazmanın asıl amacı da budur.

Bütün bu yoğun duyguları bana yaşatan öncelikle gittiğimiz Atatürk İlköğretim Okulu yöneticisi Sayın İbrahim Baştuğ olmak üzere; bu organizasyonu düzenleyen değerli öğretmenlerimizden Sayın Gülşen Ünüvar ve onun vesilesiyle tanıştığımız bütün değerli öğretmen ve okul personeline misafirperverliklerinden dolayı şükranlarımı sunarım. Konya Yenigün Gazetesindeki değerli büyüğüm Sayın Sadık Gökce ve yine gazetemizin Kültür –Sanat sayfası editörü Sayın Anuş Gökce'ye, beni yalnız bırakmayan, maddi manevi desteğini esirgemeyen gönül dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi huzurlarınızda arz etmekten mutluluk duyarım.

 İyi hafta sonları!