Hz. Mevlana'nın Şemaili İle İlgili Yanılgılar

 Yüce Şahsiyetler Kutup yıldızları gibidir. Her yolunu kaybeden, darda kalan ona bakarak yolunu bulabilir.

Yeryüzündeki “Kutup Şahsiyetler” de Hak ve hakikati bulmada rehberlik yaparlar. Yedi yüzyıldan beri, dünyanın dört bir yanındaki dili, dini, ırkı, cinsi, mesleği, meşrebi farklı insanlara yol gösteren “Kutup Şahsiyetler” den birisi de Mevlana Celaleddin Rumi(k.s)'dir.

Hakk'a derin bağlılığı sebebiyle onu, Molla Cami: ”Peygamber değil ama kitabı var” şeklinde tarif, tavsif ve takdir etmiştir. Gerçekten de Mevlana, örnek hayatı, solmayan güzellikleri, sönmeyen ilim ve irfan ateşi ile bugün de dünyaya ışık tutmaya devam etmektedir.

Mevlana, bütün gücünü İslamiyet'ten alır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'in kölesi, Muhammed Mustafa (s.a.v)'nın yolunun tozu olduğunu söylemekten onur ve kıvanç duymuştur.

Yansıttığı ışık İlahi'dir. Bu sebeple her yerde, her zaman, herkes tarafından sevile gelmişlerdir.

Mevlana, İslam Kültür ve Tefekkürünün insanlığa armağan ettiği yüce bir şahsiyettir. İslam'ın gerçek yüzü olan mütebessim çehresini sembolize eden büyük Mevlana ömrünü ilahi hakikatlerin en iyi şekilde anlatılmasına ve anlaşılmasına adamıştır.

Enerjisi, Rabbani olduğu için ışığının girdiği her göz ve gönül, nasibi ve liyakati ölçüsünde ondan yararlanmıştır. Bütün dünya yedi yüz yılı aşkın zamandır ona hayranlık duymaktadır.

Hz. Mevlana tüm coğrafyalarda yüzyıllardan beri yankısını sürdürmekte, felsefesi öğrenilip kabul görmektedir. Mevlana ve Mevleviliğin anlam dünyası bu etkinin sonucu olarak görsel sanatların da öteden beri ilgi alanına girmektedir. Türk, Moğol, Hint ve İran'da geçmişte minyatürlere girmiş bu etki, günümüzde de farklı uluslardan pek çok sanatçının çalışmalarına konu olmaya devam etmektedir.

Biz mevcut bilgi ve belgelerden yola çıkarak Hz. Mevlana'nın şemaili hakkında bir fikir vermeye çalışacağız. Mutlak bilgiye ulaşmak gibi bir iddiamız yoktur. Kimi Şahabettin Uzluk'un kişisel koleksiyonunda yer alan kimi de başka yerlerde karşılaştığı resimler hakkındaki görüş ve yorumları da inceleyeceğiz. Ayrıca İslam'ın genel esasları içerisinde ayet ve hadislere bağlılığını bildiğimiz Hz. Mevlana'nın oruç, riyazet ve mücahede gibi hususlardaki düşüncelerinden yola çıkarak onun şemaili hakkında yorumlarda bulunacağız.

Türkiye'de Mevlana resimlerini bir makale konusu yaparak ilk ele alanlardan biri olan merhum Yüksek Mimar Şahabettin Uzluk, aşağıda detaylarını vereceğimiz “Mevlana'nın Ressamları” adlı 1944 tarihli makalesinden sonra 1945 yılında aynı adla Konya Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi'nce yayınlanan kitabını kaleme almış ve uzun yıllar süren araştırmalar sonucu tamamlayıp resimlerle süslediği ve “Mevlevilikte Resim, Resimde Mevleviler” adlı kitabının habercisi olan bu eserle, 13. yy'dan itibaren, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde faaliyet gösteren Mevlevî ressamlar, kişilikleri ve eserlerini tanıtmıştır.

Milli Mecmua'nın 1925 tarihli 42-48 sayılarında “Türk Nakış Tarihinde Mevleviler” konulu makaleler silsilesinde Mevlana resimleri hakkında bilgi veren Uzluk haricinde diğer eski bir çalışma merhum Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver'e aittir.

Ünver, Mevlana'ya ait olduğu rivayet edilen resimlerin izahına geçmeden evvel kişisel düşüncelerini şöylece açıklamıştır:

“Zihnimi kurcalayan bir nokta vardı. Acaba Mevlana'nın hayatında yapılmış resmi yok mu diyorduk; zira bu açık fikirli, ince ruhlu şair ve mutasavvıfımızın resmi olmalı idi. O her şeyi kalem ile tasvir edip dururken neden bir fırça onu nakşetmesin? İslam Türk devletlerinin itilası asırlarında resim yaptırmaya bir mani yoktu. Konya'nın o asırlarda Konya kalesinin kapı ve kuleleri bile süsleri arasına insan resmini koyuyordu, insan şeklinde melek resimleri yapıyorlardı. Kitaplarda da insan resimleri buluyorduk. İstanbul kütüphanesinde de resimli Selçuk eserleri sayabiliriz. Böyle serbest düşünceli itila devirlerinde resimlerimiz kaybolması hesabıyla elimize az gelmiştir. Mevlana'nın yaşadığı asırda birçok ressamlar da vardı. Kendi muasırlarından “Aynu-d'devle-i Rumî”yi buluyoruz. Menakıbu'l-Ârifîn'e göre Aynü-d'devle, Mevlana'nın bir kâğıt üzerine gayet güzel resmini yapmak istiyor. Mevlana da eğer kâdirse resmimi yapsın diyor. Aynü-d'devle eline kâğıdı alıyor. Mevlana ayaktadır. Nakkaş bakarak latif bir surette resmini yapıyor. Lakin onu benzetemiyor. Bir kâğıt daha isteyerek tekrar resmini yapıyor. Yine başka bir şekilde görüyor. Her sefer ayrı bir halde olunca 20 defa yapıyor, hiçbiri diğerine ve aslına benzemiyor. Ressam kendinden geçerek kalemlerini kırıyor. Mevlana bunun üzerine:

      Ah bi rengü binişan ki menem

       Ki bit binet mera çünan ki menem

                                     (Divan-ı Kebir)

Gazelini iyrade başlıyor. Aynü-d'devle yaptığı resimleri benzetemediğine giryan olarak huzurdan çıkıyor. Bu resimli kâğıtları, Hizmet (Gürcü) Hatun'a götürüyorlar. O da hepsini bir sandığa koyarak saklıyor ve nereye giderse götürüyor. Bu Gürcü Hatun, Mevlana 'ya mensuptu. Onun şevk-i ateşi ile yanardı. Mevlana'nın resmini elde etmek istemişti. Bu arada saklı olan bu 20 resimden hiç birisi ele geçmemiştir. Bunlar bugün nerededir, ne olmuştur bilinemiyor. Mevlana'nın resmini yapanlar bir defa ondan bahseden Menakib'i olsun okumamışlar veyahut resmini yaptıracak olanlar onu iyi tavsif etmemişlerdir. Binaenaleyh altına Mevlana yazılan herhangi bir resim ona izafe edilmiştir. Bu resimlerde Mevlana'yı hatırlatan ancak onu ismidir.”

Mevlana'ya ait olduğu rivayet edilen resimler hakkında Şahabettin Uzluk'un resimlere ilişkin verdiği malumat şu şekildedir:

1.Aslı Tahran'da dönemin Şah'ının özel müzesinde bulunan ve Ihsan Mahvi tarafından Uzluk'a hediye edilen sanatçısı bilinmeyen resim: Deri üzerine boya ile yapılmıştır. Resimde düşünceli bir halde görülen Mevlana, kaşları yay gibi uzun, gözleri büyükçe, bıyıkları kesik, sakalı seyrek ve uzun tasvir edilmiş olup, karşısında da Şems bulunuyor. Şems ise burada Mevlana ile birlikte genç simalı ve uzun saçlı görünüyor.

2.II. Bayezid Kütüphanesinde bulunan bir Mesnevi içerisine yapılmış ve Sultan Abdülmecid 'in annesi Bezmialem tarafından vakfedilmiş resim: Mevlana burada uzun yüzlü tasvir edilmiştir. Ünver'e göre bu, Mevlana'nın malum şemailine benzemez. O eskizler bugün yok, nerede olduğu da günümüze kadar bulunamamıştır. Mevlâna'nın en eski resmi-minyatürü ise 1500'lü yıllara aittir. Bu resmin de Mevlâna'nın olması son derece zordur. Eflaki Dedenin menkıbelerinden alıntı olarak yazılır ve oradaki olaylar resmedilir. 1800'lü yıllarda ise Mevlâna'nın bugünkü resmine benzer İstanbul Yenikapı Mevlevîhânesi'nde bir figür bulunur. 1925'te tekke ve dergâhların kapatılması kanunuyla bu tarz eserler müzelere intikal ettirilir. Bu resim de İstanbul Belediye Müzesi'ne gönderilir. Hâlâ oradadır. Eskiden 1960'lı yıllara kadar yapılan çalışmalarda o resim kullanılırdı. O tarihten sonra İran'da Mevlâna'nın resmiyle ilgili bir yarışma düzenlenir. O yarışma sonucunda hepimizin kullandığı ve görmeye alıştığı oturur ve tombul vaziyette bir resim ortaya atılır. Ahmet Eflaki dedenin Âriflerin Menkıbeleri adlı eserine göre Mevlâna gerçekte tombul değil, oldukça zayıftır, hattâ kemikleri sayılacak derecede zayıftır. Sakalları da uzun değil kısadır. Bu resim gerçeği yansıtmıyor diyebiliriz. O resim de Yenikapı Mevlevihanesi'nde yapılan resmin biraz benzeridir. Bu resim İran'da birinci olur ve dönemin müze müdürü merhum Mehmet Önder'in İran ziyaretinde bu resim hediye edilir. O da bu resmi Mevlâna Müzesi'ne teşhir için koyar. Bu tarihten sonra ise bugün hâlâ Mevlâna Müzesi'nde bulunan bu resim her yerde basılmaya başlar.

Bize göre Mevlâna'nın resmi zaten o değildir. Temsil olarak kullanılıyor. Düşünün Hacı Bektaş-ı Veli'nin bir tane resmi vardır. Bir kucağında ceylan diğerinde aslan vardır. Bunun haricinde kullanılan resmi yoktur. Yunus Emre'nin de bir tane figürü vardır. Ama Mevlâna için bu böyle olmuyor. Mevlâna'nın bugün 70-80 tane resmi-figürü var. Bu Mevlâna'ya gösterilen ilgiden olabilir. Herkes Mevlâna'nın eserlerini okuduğunda kafasında nasıl bir Mevlâna imajı yaratıyorsa, herkesin Mevlâna'sı da şekil olarak demek ki farklı olmuş. Tarih boyunca Türkistan bölgesinde başında Türkmen başlığı ile bir Mevlâna figürüne, İran'da derviş-meşrep biraz da dağınık yapılı bir Mevlâna resmine, Hindistan bölgesinde saçı sakalı birbirine karışmış meczubvari bir Mevlâna tasvirine rastlamak mümkündür. Her millet kendi kültür ve düşüncesine göre bir Mevlana portresi ortaya koymuştur diyebiliriz.

   Selam ve muhabbetlerimle! Sağlıcakla kalınız.

 

Kültür Dünyamızdan

Muhammed ACIYAN