Aziz Mahmut Hüdayi Hz. devrin ünlü âlimlerinin huzurunda padişahın sualine doğru yanıt verince, halk arasındaki itibarı kat be kat arttı. Padişah en mühim meselelerin halli için kendisine müracaat ederken, gördüğü rüyaların tabirini de ondan sormaya başladı. Elçi rüyanın yazılı olduğu name ile kapıya geldiğinde çoğunlukla tabirini hazır bulurdu.
Bir gün Sultan Ahmet Han atıyla yolda giderken Aziz Mahmut HüdayiHz.ne rastladı. Atından inerek, 'efendim dedi, buyurmaz mısınız?' Hazret ata bindi bir süre kendisi önde padişah arkada ilerledikten sonra attan inerek; 'Padişahım, cihan padişahına yaya yürümek yaraşmaz. Ben fakir, şeyhim Üftade Hz.lerinin duası yerine gelsin diye atınıza bindim. Maksat hâsıl oldu.'dedi.
Padişah 1. Ahmet bir cami yaptırmak istiyordu. Temelin atılışında Aziz Mahmut Hüdayi Hz. hazır bulunarak duada bulundu. Yıllar sonra camii tamamlandı. Hazret hem camiin açılışını yapmak hem de Cuma hutbesini vermek üzere davet olundu. O gün deniz fırtınanın etkisiyle gayet dalgalıydı. Hiçbir kayıkçının denize açılmaya cesaret edemediği bu fırtınalı havada kendi kayığına atlayıp birkaç müridiyle Üsküdar'dan sağ salim karşıya geçmeyi başardı. Allâh Teâlâ'nın izniyle kayığın takip ettiği yol, süt liman olmuş ve dört bir yanda kabaran dalgalar kayığına hiçbir zarar vermemişti.
Hâlen Üsküdar ile Sarayburnu arasındaki bu yola "Hüdâyî Yolu" denir. Bilen kayıkçılar, şiddetli fırtınalarda bu yolu takip ederler. Bu durum, Hüdâyî Hazretleri'nin günümüze kadar uzanan bir kerâmetidir. Nitekim bugün bile rüzgârlı havalarda Boğaz vapur seferlerinin sadece Üsküdar-Eminönü hattında yapılabilmesi, oldukça manidardır.
Üstadın hikmetli sözlerinin yanında Yunus Emre yolundan giderek söylediği şiirleri de meşhurdur. 1.Ahmet Han bu şiirlerden bazılarına nazire yazmıştır.
AzîzMahmûdHüdâyî Hazretleri'nin Sultan I. Ahmed Han'ın talebi üzerine şöyle dua eylemiştir:
"YâRabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kez türbemize gelip Fâtiha okuyanlar bizimdir... Bizi sevenler, denizde boğulmasınlar; Ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler; İmânlarını kurtarmadıkça ölmesinler, öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve ölümleri denizde boğularak olmasın!
İnsan olmanın ilk şartı nedir? İnsan bu dünyaya ne için gelir? Sadece kendi hayatını yaşamaya, kendi geçimini sağlamaya, yiyip içip gezmeye, gönlünün çektiği her şeyden tatmaya; Hâsılı kendisi için yaşamaya mı? İşte Aziz Mahmut Hüdayi, işte Yunus Emre, işte Mevlana Celaleddin-i Rumi ve daha nice gönül erleri. Bu dünyaya neden geldim sorusunu kendine soran, ömrünü bu uğurda harcayan, yaşadıkları hayatla hem kendilerine hem de ellerinin erdiği seslerinin yetiştiği her insana faydalı olan hatta kendilerinden asırlar sonra gelen nesillere örnek teşkil eden Hak dostları.
Yunus Emre ne güzel özetlemiş;
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
O güzel insanların yolundan gitmek duası ile!