“Gıy Komşuu! Iramazan Geliyor.” Kaynaşması!(1)

 Mübarek Ramazanın misafirliği yaklaştı. Gelecek çok değerli misafiri karşılama çabasına girilirdi yıllarca evvel!

Tek, çift katlı arası mabeyinli iki odası olan kamış çelenli kerpiç yapılı bahçeli evleri olan otuz- altmış haneli mahallelerde ki komşuluğu sık kadınlarımızı!

Şimdi çoğunun kibrit kutuları gibi dikilen apartmanlı aynı yerlerde unutulsa da!

Aynı nitelikte olan şehir merkezinden uzak kalmış bahçeli evleri teşkil eden mahallelerde! 

Nostalji olan yıllara göre her ne kadar uymasa da yine “Ramazan karşılama” âdeti ve ananesi devam etmekte.

Yaşamımda bizzat müşahede ettiğim bu nostalji oluveren mutluluk içinde ki kaynaşma olayını anlatmak isterim sizlere...

Aslında Şaban ayı başlarında başlar bu karşılama telaşı. Ramazana bir hafta kala son bulmuş olur...

Gençlerimiz ve bilmeyenler nostalji içinde okuyup bilgilenirken...

Orta yaşı aşanlar, “Ahhh... Nerde o günlerin heyecanı coşkusu ...” demekten kendilerini alamayacaktır...

Konuyu derleme yazılardan bilinçlenmek yerine bizzat yaşayanların kendi ağızlarından dökülen anlatımlar daha bir başka çeşni verir bizlere

***.

Ellili yıllar sonuna kadar tamamen, sonraları ise Apartmanlı yerleşim yerlerinde nadir olmakla beraber, anlatım içinde olduğumuz birbirine kitlenmiş komşu kadınlar birbirlerine hitap etmeye başlarlar Konya şivesi ile!

“Gıy Komşuu! Iramazan geliyor. Gıç kalcaz. Ayşaplaya gitsek de sırayı bir halleyiverse!”

“Ayşa aba” mahallenin en yaşlı danışman otoriter hanımlarındandır. Herkese sözünü geçirir ve geçerler de!

Mahallede kaç hane varsa onar onar bölüştürür birbirine yakın komşuları Ayşabla.

Hiçbir ev karşılamasız kalmaz. Fakiri de zengini de ekâbiri de!

Çünkü her hususta birbirlerine yardım içindedirler!

***

Önce beylerde başlar hazırlık. Evin hanımı Ramazan içi ihtiyaçlarından evde olmayanları sıralayıp beyefendiye süslü zembil veya kapaklı çarşı sepetini tutuşturur eline.

Bunları alırken “şu fakir komşu içinde gerekli şeyleri alıver” demeyi ihmal etmez.

***

Semti çevreleyen tek ve çift katlı evlerin de oturan hanım ve genç kızlarımızın Ramazan  hazırlığı, onu karşılamaya önem verenlerin çabasıdır konumuz

Birbirlerine sevgi ve neşe içinde imece gibi yardım yarışına girmeleri...

O günlerin yaşanan en mesut, olumlu ve kaynaşma anları idi.

İdi dedim; Yine de Merkezi çevreleyen kenar semtlerin bazılarında devam etse de, yıllar öncesi şekil ve coşku, o güzelim kaynaşmalar anılarda kalıyor...

***

Bazı gıdaların ki, Makarna ve sözde Erişte olarak hazır satılması, yemek çeşitlerinin değişimi, zaman ve fırsat eksiklikleri, hatta apartmanlarda ki tanışabilme uyumsuzlukları gibi ortaya çıkan sebepler, bu mutlulukların sekteye uğramasına sebebiyet veren unsurlar...

Ekonomiye katkı ve Kaynaşma sağlayan işlemler.

Sadece Un, Yumurta gibi lüzumlu malzeme sarfı... diğer kısım emek ve göz nuru...

İçinde bazı karışım bulunabilen hazır makarna çeşidi vb. paketlerinden daha ekonomik. Üstelik lezzetli ve gıdası da faydalı...

Aslında Anadolu kadınının, birçok şeyde olduğu gibi ekonomiye katkısı...

 

Gelelim Nostaljik olmuş konuya...

Konu ettiğimiz gibi, Şaban ayı girince başlar hazırlıklar.

Kilerli veya izbeli evlerde ki stoklarda azalmış veya kalmamış, Un, Haşhaş, Zeytin ve Kuyruk yağları, Toz şeker, evlerde yapılan Pastırma ve Sucuk. Kümesleri olmayanlar için yeterli miktarda Yumurta,  Reçeller için gerekli malzeme listesi evin hanımınca beyefendiye teklif edilir...

Önemli bir hususta, yine evin hanımınca yakın fakir komşuların mahzun kalmamaları, Ramazanı olsun mutlu geçirmelerini temin içinde, imkân nispetinde aynı malzemelerin alınması teklifidir. Beyefendi Zekât, Hayır vb. düşüncesiyle halletmeye çalışır.

Ne güzel bir Müslüman-Türk ananevi sosyal yardımı!

Komşular için, imece usulü de diyebileceğimiz bu yardımlaşmanın gün sıralanması kalmıştır...

Yardım yapılan fakir aileler de dâhil edilerek her ev için bir gün belirlenir.

Evin hanımlarınca erkenden, Su veya Ateş değirmeninde (Motorla döndürülen) katıksız öğütülmüş buğday unu (ellili yıllardan sonra karışımlı unlar alınmaya başlandı ve evvelki lezzet bulunamadı) elenerek bakır leğen veya hamur teknelerinde gerekli Yumurta, ılık Su ilavesiyle hamur hazırlanır, üstleri örtülerek dinlenmeye bırakılır.

Komşu hanımlar, Yufka açacakları tahta sini ve oklavalarıyla teşrife başlar. İyi Yufka açanlar ayrılarak vazife taksimi yaparlar ve grup halinde evin odalarına dağılırlar.

Yufkalar (aslında Şebit denilir.) açılır. Açılan yufkalar yerlere serilmiş örtüler üzerine kıvam dinlenmesi için serilir. Kıvamı gelen yufkalar dürülerek siniler üzerinde ince, ince kıyılmaya başlanır. Erişte adı verilen bu kıyımlar, evin diğer kapalı yerlerinde serilmiş örtülere yayılır.

Diğer taraftan, Şehriye dökecek olanlar, serili örtülerin etrafında çember yaparak otururlar. Getirilen kıvamlı hamurdan kopararak avuç içinde yuvarlar, sonrada Baş ve Şahadet parmağı arasında bükerek, ufak, ufak taneler şeklinde Şehriyeyi dökerler.

Bu dökülen Şehriyeler de yine örtülere yayılarak Erişteler gibi kurumaya bırakılır.

Bunlar yapılırken hanımlar suskun mu durur?.. Neler yaparlar?...

Herkes bir sakinlik ve terbiye içinde, gençler aniden lafa karışmadan sohbet yapanların yanında, bilenler güzel sesleriyle ilahi, Şarkı, Türkü, Mani okurlar hatta fıkra bile söylemek suretiyle şen, Şakrak  ve esenlik içinde kaynaşarak yaparlar işlerini...

Bu arada yarışmalarda olur...

İyi yırtıksız ince Yufka açma ve çabuk yapabilme yanında Şehriye dökme hızı da yarışmaya girer...

Bir yarışmada Şarkı, Türkü, Mani ve fıkra anlatanlar arasında olur...

Ekseriya, öğle veya biraz sonra biten işlem sonu, ev sahiplerince hazırlanan çeşitli ve leziz yemek sofraları kurulur.

Yemek sonu ise Kış mevsiminde çeşitli çerezler, kış mevsimi ise izbelerde güzden kalmış Üzüm hevenkleri ve Kavunlar ortaya getirilir, Yaz günleri ise Yaz meyveleri yanında Konya'nın meşhur Buz Karpuzu ve Araplar, Parsana, Cehennem oğlu ve Uluırmak vb. gibi yerlerin bağlarında yetişen, incecik kabuklu ağzınızda eriyiveren leziz üzüm önlere serpiştirilir.

Dedikodu yapmadan güzel sohbetler içinde yenir içilir...

Bu arada, Yarışma da derece alanlara Ev sahibince, Oyalı yazma, işlemeli Mendil ve Bohça örtüsü vb gibi göz nuru dökülmüş hediyeler verilir...

Acil işi olmayanlar bir müddet daha bu kaynaşmayı devam ettirirler. Ayrılırken Ev sahibine teşekkürle, “Afiyetle yiyiniz...”derler. Ev sahibi de onlara şükranlarını sunar,“Elleriniz dert görmesin” derken, Bekâr kızlara da, ” İnşallah senin evinde de Erişte, Şehriye yaparız.” Temennisini unutmazlar.

Ramazana bir hafta kala biten bu coşkulu kaynaşmalar aynen veya bazı eksikleri ile devam edebiliyor mu bilmiyorum?..

Bildiğim bir şey varsa oturduğumuz apartman hayatında birbirimizi tam tanıyamamak!..

Coşkuları görmek yerine anılara dalmak!...

***

Hoşça kalınız