Araştırmacı- Yazar Alaaddin Aladağ Şehir Sohbetlerinde bu hafta Mimar Zehra Nur Öncel, ile Eskiz çizimine başlaması hikayesini konuştu. Öncel çizdiği eskizlerinde Çok yoğun renklerin olmadığı, çizimin ön plana çıktığı minimalist resimleri beğendiğini bunu da çalışmalarında yansıttığına dikkat çekti.

Zehra Nur Öncel kimdir? Bize hayat hikâyenizden bahsedebilir misiniz?

Kendime kim olduğuma dair gözlemlerim devam etmekle birlikte, kısa bir özgeçmiş sunabilirim. 28 yıllık hayatımı lisans haricinde Konya’da geçirdim. Çocukluktan beri hayallerimi süsleyen İstanbul’da mimarlık eğitimi aldım. Yüksek lisansa ise Konya’da devam etmek durumunda kaldım. O süreçte çalışma hayatına girdim, birtakım sebeplerle resim öğretmenliği okumaya karar verdim ve işimden ayrıldım. Şu an dördüncü sınıfta eğimime devam ediyorum. Anlaşıldığı üzere öğrenciliği seviyorum, ilgi alanlarımın üzerine düşmeye gayret gösteriyorum. Resim fotoğrafçılık mimarlık birbirini besleyen alanlar diyebilirim ve oralarda kalmayı üretmeyi seviyorum. 

Eskiz yapma alışkanlığınız nasıl başladı? Çizimlerinizi ilk kez hangi yöntemle hazırlamaya başladınız ve bu süreçte kendinizi nasıl geliştirdiniz?

Bu alışkanlık aslında çok eskilere dayanmıyor. Mimarlık bölümü gereği elim çizmeye yatkındı ama bunu sistemli hale getirmemiştim, daha doğrusu bir tutku haline getirmemiştim. Genelde okul projeleri için başvuruyordum. Asıl olarak resim öğretmenliği bölümünü kazanmam ve benimle benzer uğraşları olan arkadaşlarımın ilgisiyle başladım diyebilirim. Eskizlerimi daha çok suluboya ile renklendiriyorum. Suluboya merakım ise 2015 yılında İstanbul Tasarım Merkezinde ilk kez eğitim almamla başladı. O zamandan beri suluboya çalışmalarıma devam ediyorum. Eskiz defterine çizim yapma sürecim ise tamamen hobi amaçlı başladı ve bu noktaya geldi. Mimarlıkta da sıklıkla kullandığımız suya dayanıklı rapido kalemlerle hızlı eskizler atıyorum ama renksiz çalışmalardan çok hoşlanmadığım için az da olsa renklendiriyorum onları. Nasıl geliştirdiğim konusuna gelirsek, tamamen benim gibi çizerleri gözlemleyerek ve her fırsatta çizim yaparak. Bunun bir tutku olduğunun farkına ise çok sonra vardım.

Konya'nın tarihi eserlerinin eskiz defterinize dağıtılmaya başlaması, özellikle bu şehirdeki yapıların çizilmesi nasıl bir deneyimdi? Bu tür tarihi yapıların eskizle yansımasının sizin için özel bir anlamı var mı?

Kendileri gurbette, gönülleri burada! Kendileri gurbette, gönülleri burada!

Tarihi yapılar mimar kimliğimden ötürü benim için kıymetli ve anlamlı. İstanbul’daki öğrencilik hayatımı çizim anlamında verimli geçiremediğim için biraz üzgünüm ama eğitimin yoğunluğu da buna çok fırsat tanımıyordu. Şimdi gittiğim şehirleri bu anlamda yeniden deneyimliyor, defterime yansıtmaya çalışıyorum.

Eskiz çalışmaları, genellikle bir anlık izleri veya birikimlere yönelik yakalamalara yönelik olur. Konya'nın tarihi dokusunu çizerken, o anıyı nasıl hissediyorsunuz? Çizimlerinizde hangi miktarlarda ön planda çalışıyorsunuz?

Konya’nın tarihi dokusu çok eskilere dayanmakla birlikte Selçuklu dönemi izleri ilgimi çekiyor. Keşfedilmeyen değeri bilinmeyen birçok mimari yapıyı barındırıyor. Çoğunlukla önünden geçip gidiyor kendimize inceleme fırsatı sunmuyoruz. Kıymetinin geçmişinin bilinmiyor oluşu bir Konyalı olarak beni rahatsız ediyor diyebilirim.

Eskizlerinizin okuduğu dönemdeki atmosferini, ışık-hakikatin, yaşam yaşamını nasıl izliyorsunuz? Detayları öne çıkan ya da genellikle minimalist çizimler mi tercih ediyorsunuz?

Teknik açıdan bir resmin olmazsa olmazı bana göre perspektiftir. Ardından ışık ve gölge gelir. Bu ikisi etkili olduğu sürece detaylara çok başvurmuyorum. Çok yoğun renklerin olmadığı, çizimin ön plana çıktığı minimalist resimleri beğeniyorum. Eskizlerime bunu yansıtmaya çalışıyorum. Dönemin atmosferini atılan ufak bir çizgi bile verebilir; taş dokusu, yıpranmışlık, doğallık. Ancak ne kadar bilinçli olarak yapıyorum tartışılır.

Eskiz yaparken, geleneksel çizim yöntemlerinin modern teknolojilerle birleştiği bir noktada mısınız? Dijital araçlarla eskiz yapmakla geleneksel kağıt üzerinde çizim yapmak arasında nasıl bir fark hissediyorsunuz?

Kağıt kalemle daha çok haşır neşirim açıkçası. Çizim tabletim var ama hiç dışarıda eskiz yapmak için kullanmadım. Ufak tefek karakter tasarımları yapıyorum ama henüz alışmadığım için mi bilmiyorum geleneksel kadar keyif vermiyor. Geleneksel çizimde özellikle suluboya sürprizlere çok açık. Orada daha rahatım. Renklerin kuruduktan sonraki etkisi, dağılması, birbirine karışıp bambaşka hale bürünmesi çok hoşuma gidiyor.

Eskiz defteri, sanatçının düşünsel bir günlüğü gibidir. Kendi eskiz defterinizde, Konya'nın tarihi yapılarıyla ilgili anekdotlar veya notlar da katıyor musunuz? Çizimlerinizin yapılandırmasını düşünsel sürecini nasıl kurguluyorsunuz?

Eskiz defterim kesinlikle benim biricik günlüğüm. Maalesef orada yazmak konusunda çok cesur değilim. Her zaman mimari yapıları çizmiyorum, ancak onları çizdiğimde kenarına kısa notlar almam çok daha iyi olabilir. Çizimlerim dışarıda ve anlık olduğu için hızlı olmam gerekiyor. Her zaman rahat bir ortamda bulunmuyorum, kimi zaman kaldırım taşında kimi zaman küçük bir masada kimi zamansa ayakta işlek bir sokaktayım. En başta çizimi kağıda nasıl yerleştirmem gerektiğini kurguluyor ardından neyi ön plana çıkarmam gerektiğini düşünüyorum. Daha çok teknik yaklaşıyor olabilirim ama oranın ruhu çizimlerime sirayet ediyor bence. Özellikle boyarken bunu hissediyorum.

Bir yapıyı eskizle çizerken, mimari detaylardan mı yoksa genel estetik çözümden mi daha çok ilham alıyorsunuz? Bir neslin özelliklerini tutmak için hangi unsurları öne çıkarıyorsunuz?

Her ikisinden de ilham alıyorum. Ancak mimari detayları sanırım biraz geri plana atıyor bütüne yoğunlaşıyorum.

Eskizle yapılan bir çizimin resimlerinin bir sanat eserinden farklı olarak ne tür silahlanma ve sınırlamaları var? Eskiz yapmak, bir doğanın ruhunu yansıtmak için boyutu nasıl bir özgürlük sunuyor?

Sergilerde kimi zaman ressamların eskiz çalışmaları da sergileniyor. Ben onları sanat eserleri kadar değerli buluyorum ve heyecanla izliyorum. Beş dakikalık bir eskiz belki ama neden o rengi tercih etmiş, doluluk boşluğu o dengeyi nasıl sağlamış, neyi nasıl anlatmış. Çizerken ne düşünmüş? Çizgileri dokuları bütünüyle inceliyorum. Çizgilerindeki rahatlık ve plansızlık bana estetik geliyor. Ancak toplumda bunun çok kıymeti olmadığını biliyorum. Her anlamda bitmiş, planlı, büyük bir resim görmek istiyoruz. Eskizin sınırlamalarına gelecek olursak, en başta malzeme. Kağıt her türlü tekniği kullanmaya imkan vermiyor. Kağıdın boyutu da her konuyu çalışmayı engelliyor. Bu sınırlamalar da ortaya özgün bir işin çıkmasını sağlıyor diyebiliriz. Ona göre konuyu farklı şekilde ele alıyor en etkin yolu araştırıyoruz.

Tarihi yapıların eskizlerini yaparken, sadece bir yapıyı değil, o kadar uzun süre boyunca sosyal ve kültürel atmosferi de çizmeye çalışıyor musunuz? Bu tür çizimlerde, Konya'nın tarihi dokusuna günlüklerinizi nasıl aktarabiliyorsunuz?

Geçmişindeki sosyal ve kültürel yapıyı çizmeye çalışmıyorum çünkü bunlar anlık eskizler; ben o ana şahidim ve çizimin sonunda o yapıyı o haliyle fotoğraflıyorum. Zaten tarihi yapı kimliği ile o dönemi ister istemez yansıtıyor, ek bir şey yapmam gerekmiyor. 

Birçok sanatçı için eskiz defteri, kişisel bir yaşlanma alanıdır. Sizce bir eskiz defteri, sanatçının gelişim açısından nasıl bir rol oynuyor? Konya'nın defterinin tarihi dokusunu çizerken, sizde nasıl bir "sanatsal yolculuklar" oluştu?

Kesinlikle çok önemli. Her sanatçının bir defteri olduğuna inanıyorum. Önceden resimlerim dağınıktı, herhangi bir kağıda çizer, kenara kaldırır tarih bile atmazdım. Beğenmediğimde akıbeti belli idi, yırtıp atardım. Ancak gelişimi bu şekilde görmek mümkün değil. ‘’Mükemmel olmak zorunda değil, herkes beğenmek zorunda değil’’. Bu düşünce benim ilerlememi sağlıyor. Sanatçı beğenilmek kaygısıyla iş ürettiğinde süreçten de sonuçtan da keyif almıyor. Özgürlüğe bu açıdan bakıyorum. Eskiz çizmek beni kaygılarımdan uzaklaştırdı ve resmi sevmemi sağladı.

Çizim süreci özellikle hangi mimari yapıların veya yapıların sizin için zorlayıcı olabilmesi? Konya'daki tarihi yapıları çizerken, en çok hangi yapıların eskizini yapmak sizi motive ediyor?

İç mekanları çizmek benim için zorlayıcı olabiliyor. Tek düze cephesi bulunan yapıları estetik biçimde sunmak da zorluyor. Konya’da başta Aziziye Cami olmak üzere özellikle camileri çizmeyi seviyorum. Bütünde hareketli birçok farklı geometriyi barındırıyorlar.

Eskiz yapma sürecinde, çiziminiz bitmeden önce bir tür "hızlı gözlemler" yaparak mı ilerlersiniz, yoksa onun çiziminde detaylı ve dikkatli bir şekilde adım adım mı çalışırsınız? Bu süreci nasıl yönetiyorsunuz?

Daha önce bahsettiğim gibi çok detaylı ve dikkatli olmak mümkün değil. Hızlı gözlemler yapıyor, gözümle ölçü alıyor, mimari elamanlara dikkat ediyor ve ışığın geldiği yönü belirliyorum. Çizimi zenginleştirmek için ağaç ya da yeşillik ekleyebiliyorum ya da var olanı abartabiliyorum. Tüm bunlar çizim öncesi ya da çizim sürecinde şekilleniyor.

Eskiz, genellikle bir taslak veya hazırlık aşaması olarak düşünülse de siz onu bir sanat formülü olarak mı göreceksiniz? Eskizlerinizi bağımsız birer sanat eseri olarak sunmayı düşünüyor musunuz?

Eskiz defterim herhangi bir çizime hazırlık değil ben o amaçla kullanmıyorum. Kişisel resim günlüğüm. Ama sürekli çiziyor olmak beni gelecekte çalışacağım resimlere hazırlıyor elbette. Birer sanat eseri olarak kabul görmesini ve sunmayı çok isterim. Yakın zamanda da benim ve çizer arkadaşımın bazı eskizleri bir otelin iç mekanlarında sergilenecek, heyecanlıyım.

 

Kaynak: ALAADDİN ALADAĞ